Lefkoşalıların gözü aydın mı olsun? Sonunda “hal yasaları” Meclis’ten geçti. Bu nedenle artık pahalılığa paydos diyecekler. Artık “kazık yemeyecekler.” Bilecekler ki satın aldıkları meyve sebzeler ve...
Lefkoşalıların gözü aydın mı olsun? Sonunda “hal yasaları” Meclis’ten geçti. Bu nedenle artık pahalılığa paydos diyecekler. Artık “kazık yemeyecekler.” Bilecekler ki satın aldıkları meyve sebzeler ve öteki emtia kanun kurallardan geçirildi, analarının ak sütü gibi de temizdir.
HER ne kadar üretici ile tüketici arasındaki komisyonları ve ithal ürünleri getiren tırların hallerde açılması konusunda bir uzlaşıya varılmadıysa da eh o kadar eksiklikle aksaklık olacak!..
BAKIN, sonunda yazacağımı başında yazayım: Kapsamında kooperatif örgütlenme olmayan, özellikle toprak ürünleri alım satımlarında her zaman kazanacak olan, o “kooperatiflerin” olması gereken yerlere sokuşturulan “toptancılardır.” Kaybedenler de “alıcı” durumlarındaki halk!
BU sorunu hâlâ çözemedik. Küçük ülkede bir emtianın ellerden ellere aktarılıp her aktarıldığı elde bir artı parasal kâr değeri ile sürekli daha da pahalanmasının önüne de geçemedik!
Sonuçta “denetlense” de yine üretici ile tüketicinin arasına sokuşturulan “toptancı” olurken, müşteri durumundaki tüketici her zamanki gibi gene kaybedecek!
***
LEFKOŞA’dan başladım devam edeyim: Belediyesi sulara zam yaptı. Haklı nedenleri olsa da deniz ötesi ve kilometrelerce mesafeden borularla ülkemize akıtılan suyun tesis bakım ve onarım yanı sıra borularla dağıtımından öte parasal giderlerinin lafının bile konu teşkil etmeyeceği, aslında Kıbrıs Türk halkı için belki de dünyada pek az ülkeye nasip olmuş lütuf olarak anlamlaştırılacak T.C kaynaklı suyun ülkemize girdikten sonra baskın pahaya ulaştırılmasında bir tuhaflık olsa da (biz bize benzeriz) bizde olur.
PEKİ “tuhaflık” nerede? Bir süredir “Rum tarafına su vermeye hazır olduğumuzun haberlerinde.”
Kendi bünyemizde yarattığımız fiyat anarşisine karşın komşuya su satacağız. O taraftan milyonlarca liralık üstelik borç takarak elektrik satın alırken fena fikir değil. Dostlar alışverişte görsünler. ***
VE ŞU BAĞIŞ MESELESİ… T.C’deki depremzedelere parasal yardımda bulunulması için devlet görevlilerinin maaş kesintileri yapılması konusu polemik haline getirildi.
“Devlet” demiyorum: “Siyasi iktidarın” bir kararı bu! Öteden beridir de olagelen bir teamül. Şöyle ki ne zaman bir ulusal yada toplumsal felaket yaşansa ilk düşünülen “parasal yardımların” devlet kasasından ödenen görevlilerin maaşlarından kesintiler yapılarak karşılanması olmaktadır!
FAKAT bu kez bir ters tepki oluştu. “Ne yani” dendi. “Biz bu büyük felaket karşısında bütçemize göre ne kadar parasal yardımda bulunacağımızı bilmez miyiz ki devlet maaşlarımızdan zorunlu kesintiler yapacak?”
VE OLAY ETİK tartışmaya dönüştü. “Eğer devlet bu bağışları kanun hükmüyle tahsil edemezse yurttaş yeterince bağışta bulunmaz” hükmü bir kez daha tartışmaya açıldı.
FAKAT gerçekten öyle midir? Kendi inisiyatifleriyle çok daha fazla parasal bağışta bulunmaları söz konusu olan yurttaşların kişisel ve vicdani kararlarını dikkate almadan parasal varlıklarından zorunlu kesintilerle belki de dediğimizce daha az bağışlar toplanması söz konusu da olmayacak mı?
Ama asıl olay ve yaratılan imaj “devletin yurttaşına güvenmediğidir.” Bu halkı kendi inisiyatifi ile vicdanının iradesine bırakırsa yeterince bağış toplanamayacağı şüphesidir.
YANİ NE? Devlet ya da mevcut “siyasi iktidar” halkının inayet ve vicdanına güvenmiyor!
Eğer parasal bağışları kanunla ve zorla elinden çeke söke almazsa tek kuruşun toplanamayacağına inanıyor!
Kısaca devlet yurttaşına güvenmiyor ve kanun hükmünde kararla “sen şu kadar sen bu kadar” diyerek memurunun, çalışanının maaşından “zorunlu” kesintiler yapıyor.
NEREDEN baksanız hem etik hem de insani bir sorun. Ki ben bu sorunun şaibeli bir yurttaşı olmamak için bin TL’lik bağışımı çoktan yaptım.
KIBRIS Türk halkının da artık, zaten yasalara da aykırı olan ancak yeni yasalar ihdas edilerek zorunlu hale getirilen “devlet kanalı ve kararı ile bağışlar dayatmalarından” azade kılınması gerekir.
BIRAKIN halk kendini kendi boy aynalarında kendi gerçekleriyle görsün!
Adadaki Türk yurttaşları olarak hangi insani ve toplumsal yerde olduğumuzu bu tip olaylar vesilesiyle sınamaya tabi tutalım. Yani artık olgunlaşalım!