Geçen hafta ya çok sıkılmış olmalıydık ki çok da olağandı! Ya da kırk yıldır ayni fasit daire içinde dönüp dururken ne zaman geriye dönüp baksak bir arpa boyu yol kat etmediğimizi yeniden gördüğümüzün...
Geçen hafta ya çok sıkılmış olmalıydık ki çok da olağandı! Ya da kırk yıldır ayni fasit daire içinde dönüp dururken ne zaman geriye dönüp baksak bir arpa boyu yol kat etmediğimizi yeniden gördüğümüzün hayal sukutunu yaşıyorduk!
Ya da yeni ve üst üste bastıran olaylardan sıkılmış olacaktık ki ansızın aklımıza “adımız” geldi! Ve büyük bir buluşların Arşimet’i gibi fakat bu kez toplumca bağırdık: “Bulduk!”
BULDUĞUMUZ artık canımızı sadece sıkmakla kalmayan. Üzerine titrediğimiz, kırk yılı aşkın süredir uğruna siyasetten ekonomiye kadar ne kadar dünyasal izim ve bilim varsa hepsini de emrine tahsis ettiğimiz halde ne hikmettir bilinmez, hâlâ bize yar olmayan Kuzeydeki devletimizin “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” olan adının kesinlikle yanlış ve nankör olduğuydu.
YOKSA 40 yıldır üzerine bu kadar titrediğimiz, uğruna bayrak yapıp göndere çektiğimiz, siyaseten tanınması yollarında mücadele ederken ömürler törpülediğimiz KKTC’mizi diğer namı adıyla “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini” neden ilga edercesine adını değiştirmek yada “Kuzey”ini silmek isteyelimdi?
***
ÇÜNKÜ GENE CIRLADIK! Gene başarısızlıklarımızın faturasını ödetecek nedenler ararken asıl sorunun “Kuzey Kıbrıs” olduğunu dolayısıyla “Kuzey Kıbrıs Türk Yönetimi” tanımının uğursuz ve nankör olduğuna hükmettik.
VE çözümü bulduk: Eğer aradaki “Kuzey” kelimesini söküp atarsak geriye “Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” kalır ki çatlasın Güney’in Rumları da!
***
KALDIRILAN DALGALAR! Geçen hafta nereden niçin gerektiğini bilmiyorum ama “adının” değiştirilmesi ile statüsü ile kara bahtlı talihinin de değişeceğini sanan “bazılarımızın” bir bardak suda yarattıkları fırtına ile uğraşmak zorunda bırakıldık! Galiba nedeni şuydu:
EĞER “Kuzey” kelimesini silersek geriye kalan “Kıbrıs Türk Devleti” dış dünyada ve BM’lerde daha iyi anlaşılacak.. Ve artık Rum’u da işaret edip tanımlamak gerekirken “Güney” denmesi abes ve fazladan olacağı için, adada “Kıbrıs Türk Devleti” ile “Kıbrıs Rum Devleti” gibilerinden iki devlet olduğu ispatı vücut bulacak!
Rahmetlik Denktaş’ın hiç aklına gelmediydi! Yoksa “Kuzeydeki” KKTC’yi ilan ederken araya “Kuzey” kelimesini sıkıştırmazdı! Varsın dünya alem, BM’ler adada Kıbrıs Rum Devleti ile Kıbrıs Türk Devletinin nerede olduğunu nice olduklarını kendileri keşfetsinlerdi! Oysaaa…
***
ASIL TARTIŞILMASI GEREKEN: Nitelik değil niceliktir. Ki konuya nokta koymadan önce yazayım: “Kuzey Kıbrıs Türk Devleti” doğru bir tanımdır. Aksi halde Rum tüm adanın tek devleti olduğu iddiasını sürdürürken biz Kıbrıs adasında o devletin üstelik “devlete isyan eden” Türk unsuru olarak kalırız, kalırdık. Nitekim Rum tarafı 1974’ü sadece bununla da kalmayarak Türkiye’nin adanın Kuzeyini işgal ettiği iddiasını hâlâ canlı tutmaktadır!
***
VE SON SÖZ: 1974’den beridir sürdürülen çözüm arayışları kapsamında her ne kadar Türk tarafı olarak “iki Devletliliği” öne çıkarmış olsak da aslında bugün de “müzakeresini” yapmak zorunda kalacak olsak Rum ve BM’lerle AB’nin de onayını alan “federal sistemi” görüşmek zorunda bırakılacağız!.
OYSA başından beridir asıl savunduğumuz tezimiz “iki bölgeli iki toplumlu siyasi eşitliğe dayalı bir…”
İŞTE o üç noktadan sonrası cevabı hâlâ ve kesinkes veremedik! Şöyle ki: “İki bölgeli federal sistem mi? Yoksa iki Devletli ve bölgeli çözüm mü?..” “Türkiye’nin garantisiyle mi yoksa bağımsız bağlantısız mı?.. Azınlık-çoğunluk” esasında mı yoksa “eşit haklar” paylaşımında mı?..
Kİ toplum olarak bu alternatiflerle siyasi arayışların hiçbirinde konsensusa varmadık! Yani bizim için adına “ulusal” denecek bir Kıbrıs siyasi çözüm alternatifi yoktur! En basiti bazı siyasi partilerimiz “federal sistemi” savunurlarken, bazıları iki bölgeliliği dolayısıyla Kuzey’de ve Güney’de iki ayrı devleti savunuyorlar.. Oysa:
***
ÖNCE NE İSTEDİĞİMİZİ BİLMELİYİZ: Artı gelecekte de TC ile birlikte mi yürüyeceğiz yoksa Güney’deki Rum ile mi?
Aslında tüm bu soruların cevaplarını yıllar önce vermeli ve adadaki siyasi ekonomik mücadelemizle var olma savaşımımızı “ulusal” kimlikli mefkûreye bağlamalıydık.
OYSA şimdilerde “TC ile neden federal sistemi oluşturamayalım” sorusuna bile cevap veremiyoruz çünkü “ilkeli ve ulusal mücadele ruhumuzu” çoktan 1974’lerde bıraktık!