Parantez açalım, bayan Isabel Santos Kıbrıs’a gelmeden önce, evvela tarafsız şekilde 1963’ten beri Kıbrıs’ta yaşanan gerçekleri, AKRİTAS-İFESTOS Planları şarap mı viski mi nedir, Türk-Rum ortaklığında Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasını ne maksatla kimlerin değiştirmek istediğini, bir taraf kabul etmeyince önceden hazırlanan AKRİTAS planını kimlerin uygulamaya koyduğunu, kimlerin devletten kovulup 103 köyden göç ettirilip adanın yüzde üçüne sıkıştırılıp abluka altında katliamlara, insanlık dışı muamelelere uğradığını, Temmuz 1974’te Yunan Cuntasıyla kimlerin Cumhuriyete ikinci darbeyi yaptığını, devrik CB MAKARİOS’un BM’deki tarihi konuşmasını, çözüm planlarını kimlerin reddettiğini, masum tarafın 60 yıldır hukuk dışı oldubitti cezalara maruz kaldığını, kimlerin mükafatlandırıldığını, adaya barışı BM barış Gücünün değil Garantör Türkiye’nin getirdiğini, Cumhuriyet yaşıyor diyorsanız Türkiye sayesinde olduğunu iyice ÖĞRENİNİZ, vicdanınız rahatlasın.
Haaa, biz 1974’te ilan edilen Kıbrıs Helen Cumhuriyetinin yaşamasından yanayız diyorsanız, işte o tam da ziyaret ettiğiniz Güney tarafıdır bayan, dahası yoktur. Tarihte en büyük vahşetin, gaddarlığın, insanlık dışı saldırıların işlendiği olaylardan birine maruz kalan masum Türk halkının ortaklık haklarının işgal edilip ettirilmesi, üstünden bir de dünyadan izole haksız cezalar uygulanması da cabası. Bilinmeli ki, darbecilerin Ortak Cumhuriyeti işgalinde, işgali sürdürmesinde BMGK ve AB’nin katkısı ve sorumluluğu çoktur sn bayan, Türklerin vebali de boyunlarındadır. Türklerin sizlere güvenmesi için bir sebep yoktur. İnsani konuları bile Türklerle görüşmeyi kabul etmemeniz durumu açıklıyor zaten. Dayatmalara şantajlara asla boyun eğmeyiz, sahte vaatlere 2004’te karnımız doymuştur. Varın size denk olanlarla görüşün konuşun bayan, ‘deve dengi dengine’ boşuna denmedi.
Masum tarafa haksız hukuksuz cezalar uygulayarak, işgalcilerin hukuka aykırı imzalarıyla, Cumhuriyetin kurucu eşit ortağı Kıbrıs Türk halkına sormadan, onayı alınmadan oldubittiyle boyunduruk altına alacağınızı mı sandınız? bunu sorunlu bir ülkeyi üye almadan önce düşünecektiniz. Emrivakilerle yargısız infazlarla bir halkın kaderini tayin edemezsiniz, Rum boyunduruğuna sokamazsınız. Nasıl yaşayacağımıza biz karar veririz. Masum tarafa haksız hukuksuz cezalar uygularsınız, bir da üstünden toprağını gasp etmek istersiniz? Bu sancıyı bize çektirirsiniz ama siz de çekeceksiniz Borrel efendi.
BM ve AB’nin ne kadar taraflı olduğunu, adaletsizliğini, Hristiyan-Müslüman ayrımcılığını, insan haklarını çiğnediğini, GK beşlisinin çıkarlarının her şeyin üstünde olduğunu en bariz şekilde gösteren Kıbrıs meselesindeki tutumlarıdır. Kıbrıslı Türkler, Kıbrıs’lı Rumlar kadar öznedir. Çözüm şöyle olsun böyle olsun AB söz sahibi olamaz, şartlar koyamaz, taş atıp kolu yorulmadan hak iddia edemez, Rum’ların geçersiz imzasıyla Kıbrıs asla AB toprağı olamaz. Güneyde işgalcilerin Helen Cumhuriyetinin ancak ortağıdır, Kıbrıs Cumhuriyetinin değil. Cumhuriyet hukuken 1963’ten beri ölüdür. Rumlardan oluşan Kıbrıs Cumhuriyeti diye bir devlet yoktur. BMGK 4 Mart 1964’te, BMGK-AB 24 Nisan 2004’te en büyük yanlışları yaptılar, hala sürdürürler. Kararları doğru tarafsız adil olsaydı sorun çoktan çözülürdü. Yanlışlar yüzünden hala çözülmedi. Kıbrıs’ın AB toprağı olduğunu kabullenmek, darbecilerin KC’nin meşru egemeni olduğunu, Cumhuriyetin yaşadığını bizim de suçlu olduğumuzu kabullenmektir. Çekelim beyaz çarşafları o halde.
Kıbrıslı Türkler olarak değil elimizi taşın altına koymak şöyle dursun, tüm vücudumuzu koydu bu Türk düşmanı soysuzlar 21 Aralık 1963’ten başlayarak, sonra 4 Mart 1964’te, sonra 24 Nisan 2004’te yenileyerek. Önceleri 3’er ay, sonra 6’şar, şimdi seneliğe çevirdiler. Ayrıca Türk tarafı olarak Ortega Raporunda hem 1999’da, hem Montana’da çözüm için her şeyi yaptı. En hayati meselede çok aleyhimize olduğu halde Referandumda EVET dedik, buna rağmen cezalarımız katlandı, ama her zaman HAYIR diyen darbeci soy kırımcı hep mükafat aldı.
Referandum öncesinde-sonrasında yaşananları, şantajcı, yalancı, taraflı, baskıcı, adaletsiz, güvenilmez malum ülkelerin yaptıklarını unutup tekrar sahte vaatlerine kanıp tekrar elimizi taşın altına koyarsak bu defa taşın altında kalması kuvvetle muhtemeldir. Hiç şüphesiz açık şekilde suçlu olan darbeciler Rum-Yunan ve destekçileri dururken bunu yapmamıza hiç gerek yoktur, onlar düşünsün. SUÇLU BİZ DEĞİLİZ elimizi taşın altına niye koyalım? Malum güçlere asla güvenimiz yoktur, Rumlara da. Hata şansımız kalmadı tükettik, 4 Mart 1964’te, 1999’da, 24.4.2004’te. (İnönü, Çiller-Ecevit, Erdoğan) 60 Yıldır durup dururken ENOSİS’çilerin saldırılarından hayatta kalabilmek için çok bedeller ödedik, üstelik dünyadan izoleli cüzzamlıymış gibi. Bedellerin karşılığı asla ödenemez, dik duralım, oyuna gelmeyelim, son pişmanlığı yaşamayalım. Konumuza dönelim.
Bir soruna çözüm bulmak için önce doğru teşhis konur. Yoksa çözüm olmaz aksine sorunlar artar. Kıbrıs sorunu tam böyledir. Aralık 1963’te Kıbrıs sorununu Rumların başlattığı da amacı da aşikardır. Hal böyle iken Mart 1964’te BMGK soruna 3 ayda güya çözüm bulması için Barış Gücü gönderme kararı aldı. Türk ortağa sorulmadan bu sürede Cumhuriyetin yönetiminin Rum ortağa verilmesi, BG’nün de düzenin sağlanmasında yönetime yardımcı olmasının kararda yer alması, saldırıya uğrayan Türk ortağı maalesef isyankar durumuna soktu. Yanlış taraflı kararla Rum saldırıları daha da arttı. Yanlış teşhis yanlış karar içinden çıkılmaz birçok sorun yarattı.
Devletten kovulan, 103 köyden göç ettirilen Türkler daha salim bölgelere zar zor gidebildi, gettolara kapatıldı ablukaya alındı sıkıştırıldı. Artan saldırılarla Türkler, çok sayıda Şehit, yaralılar verdi, ölüm korkusu aç susuz sefil halde yaşam mücadelesi vererek teslim olmayıp direndikçe 3 aylık karar habire uzatıldı. Sonraları 6 aylara şimdi de bir yıllığa çevirdiler uzatmaları baskılarla, şantajlarla, sahte vaatlerle, dolarlarla avrolarla beklerler teslim olalım.
Saldırganlar meşru devlet, asi muamelesi gören Türkler ise işine gücüne, tarlasına, bahçesine gidemedi, davarını otlatamadı, gidenler geri dönemedi, katledildi. Barış Gücü nezaretindeki hastalar bile alınıp kuyulara atıldı. Suçluları mükafatlandıran, masumları cezalandıran BMGK Rumların işini kolaylaştırmak için meseleyi zamana yaydı Türklerin çökmesini bekledi, Adaya yasa dışı sokulan yirmi bin Yunan askerini, gemiler dolusu sokulan silahları, saldırıları umursamadı. Hukuk dışı 186 kararı Rum emellerine alenen hizmet edip azmettiriyor, ENOSİS’in anahtarıdır, engelleyen Garantör Türkiye’dir.
Türkiye’nin, Rum-Yunan saldırıları karşısında zaman zaman sert tepkileri, Polisiye müdahaleleri, Türklere maddi manevi, gıda, giyecek, çadır, tıbbi yardımları, koruması, savunması olmasaydı BMGK’nin beklediği çöküş çoktan gerçekleşirdi. Türklerin direnişi sürerken 11 yılın sonunda Rum-Yunan ikilisi ENOSİS için 1963’te yıktıkları sözde Cumhuriyete 1974’te ikinci darbeyi yaparak ’Kıbrıs Helen Cumhuriyetini’ ilan ettiler. BM’de Makarios’un acil müdahale çağrılarına BMGK kılını oynatmadı, Rumları destekledi Türklere cezaları sürdürdü, yaşananlara sessiz kaldı soğutmaya çalıştı. Rumları, BMGK’ni anlamamız için daha ne yapsınlar?
Başıboş, idaresiz, bir birimizi yememizi beklerlerdi. İrademizle hakkımız olan Devletimizi kurduk. Tutarsız, haksız, oldubitti 186’ya dayanarak olanca baskılara insanlık dışı muamelelerle her şeye rağmen Türkiye’nin desteğiyle dimdik ayaktayız. Adalet, hak hukuk, insan hakları, eşitlik, özgürlük dedikleri sözdedir. Biz, BMGK’nin bunların hepsini çiğnediğini gördük yaşadık.
Hristiyan kulübü AB, 186’ya dayanarak saldırganları haksızca tek yanlı güya Kıbrıs adına üye aldı, Türklere cezaları katlamakla çözümsüzlüğe kördüğümü attı, Rum-Yunan emellerine hizmet etti. BM parametrelerinde Federasyon 50 yıl görüşüldü, çözüm nafile, hep reddeden Rumlar. Adamlar tek egemen, destekçileri bol, hiç yanaşır mı bu şartlarda? Biz evet deriz da cezamız sürer madem hiç yanaşırlar mı? Şu demektir, BMGK-AB olarak ne istersek o olacak, kabul edeceksiniz Rumlar egemen Türkler azınlık, yoksa cezalar çökertene kadar sürecek.
Bu Adaletsizler, yıkılan Cumhuriyeti hem yıkanları tanımakla taraflı olduklarını açıkça gösterirler çekinmeden. Rumlardan oluşan KC yoktur. BM- AB kendi ilkelerini, Adaleti, KC Anayasasını çiğnerler. Sn Guterres, BMGK ortaklığımızı 713 aydır ne hakla hala işgal ettiriyor? Çözümsüzlüğün sebebi BMGK’dir, başka yerlerde aramayın, çözüm oradadır, 186’nın iptalidir, BM Türklerden ÖZÜR dilemelidir. Çözüm yolu budur.
Çökertip baskılarına boyun eğdirmek için 5.kol faaliyetleriyle dört koldan içimize daldılar. BM-AB, AKEL. Bizi parçalamak, istenmediği havasını yaratmak için içimizde Türkiye karşıtı eylemleri-söylemleri artırıp masada Türkiye’nin önüne koymak, yamalı Federasyonla Rum’la birleşmek adına iki toplumlu etkinlikleri sıklaştırmak. Dış güçlerin, AKEL’in işbirlikçilerden beklentisi bunlardır, Rumların azınlık teklifine rağmen. Hata yapma lüksümüz yoktur.
BMGK’nin kara lekesi 186, çatışmaları, katliamları, savaşları, göçleri, ezgi, cefaları, haksızlıkları, adaletsizlikleri, düşmanlıkları körükledi, çözümsüzlüğe sebep oldu. Halbuki, sorun daha iki aylıkken BM isteseydi dallanıp budaklanmadan sorun çözülürdü. Ama yoook, onların istediği tam da buydu, kargaşa, çatışma, savaş ve çökertip oraya çöreklenmek. Nitekim Güneye çöreklenirler güzelce, uçak gemileri, denizltılar, füzeler belki de ATOM bile. Rum’un da ağzı kulaklarında! Çoğunluk baskılara boyun eğmeyiz, Rum’a yamalanmayız, eşitlik egemenlik iki devlet diyor. Tazminatları, Sn Yücel Dolmacı çok güzel belirtti, dua etsinler fit gitmeye Adalet olduğunda. 713 aydır çözüm yok, ne bitmez tükenmez üç aymış be gardaş?