Olaylar karşısında değişmeyen benzer tepkileri gösteriyorsak düşünce yetimizin kısırlığından dolayı değil, benzer olayların sürekli tekrarından dolayıdır.

Ve galiba biteviye bu “tekrarlardır” ki “olumsuzluklarla kötülükleri” bile olağanlaştırarak tutun ki bir toplumsal “huy ya da huysuzluk” haline getirmektedir.

“MESELA” mı? İşte trafik kazaları. Bu kazaların artarak ve ağırlaşarak “ölümlerle” sonuçlanmaları. Fakat ölümüne yine de aynı hatalarla dikkatsizliklerin tekrar edilerek yeni kazalara neden olunmaları.

VE “trafik kazaları” nedeniyle artık ölümlerin “bireyselliği” aşarak “kitlesel” hale gelmeleri!

HER NE kadar tam olarak bilememiş olsak da her halde diyoruz, nüfusumuza ve araba sayımıza karşın gitgide “büyük ve ölümcül kazaların” toplumu olduğumuz bir gerçektir ve artık trafikteki kazaları “felaket” olarak kabul edip gerekli önlemleri almalıyız.

***

ÇÜNKÜ: Artık çok daha sık ve çok daha ölümcül bir sorun haline gelen araba kazaları konusunda “yetkili sorumlularımızın” (ister resmi ister gayrı resmi olsunlar)  trafik kazaları karşısında sadece üzüntülerini beyan edip “tedbir alınmalıdır” demekten öte bir işlevleri görülmüyor! Oysa: BU “Araba” dediğiniz metalden, tekerleklerden hareketini sağlayan motordan ibaret bir taşıt aracıdır.. Ne aklı vardır ne işitip görecek gözü kulağı ne sorunlarını anlatacak dili!

AMA ona egemen olan insan Allah’ın en büyük lütfu olan akıl ile irade sahibidir ki o arabanın hareketini sağlarken hem gözüdür hem kulağı hem de yöneticisi.

BUNA karşın işte görüyoruz ve sürekli araba kazalarının acıları ile yaşıyoruz!

O “akılla göz kulak,” o “irade ile beceri,” insanların metal parçalarından oluşan “arabalarına” hakimiyetlerini sağlayamıyor, hele kaydı mı akıllarla dikkatler, önlenemeyen ölümcül kazalar oluyor…

OYSA insan “makineyi” yaratıp ona hükmedendir.. Kendi eserine, icadına yenik düşmesi, kaza yapıp ölmesi bir kader olmamalıdır! Ama oluyor!

ACISI da büyük oluyor çünkü böylesi ölümcül kazalar bizim gibi bir avuç nüfusa sahip toplumlarda neredeyse “ulusal yas” haline geliyor.. Peki tedbir?

***

İNSAN HAYATINDAN daha değerli ne olabilir? Ki bilir misiniz? İslam’da intihar etmek “haramdır!” Kendi canlarına bilerek ve isteyerek kıyanların ne namazı kılınır ne duası okunur! Çünkü Allah’ın verdiği canı kulunun alması günahtır.

Ki trafik kazalarında yitip giden o canlar da her halde Allah katında “ecel ve mukadderat” ya da “kaza”  olmamalıdır! Ama oluyor işte!

***

PEKİ TEDBİR? Bir ara okullarda öğrencilere “trafikle” ilgili “ders” mahiyetinde öğretiler sokulduydu müfredata ama galiba beklenen sonucu vermedi. Zaten veremezdi çünkü yamalama ve zorlama derslerle istenen faydalar sağlanamazdı. 

OLAY Trafik Kazalarının yarattığı felaketlerin toplum katlarında yine insanların, sürücülerin birbirlerini telkinleri, uyarılarıyla önlenmesini denemektir!                                                                                  

Süratin ve dikkatsizlikle kuralları çiğnemenin toplumu nasıl acılara boğduğunun sızılarını hep birlikte paylaşabilmektir. En azından bu toplumsal telkinler ve tepkiler nedeniyle belki caydırıcılık olur.

Her zaman “aman dikkat” demek, araba sürücülerini, ya da sürücülerin birbirlerini uyarmalarına tırnak kadar etki etse o da yararlıdır, kârdır diyoruz.                                                                                                    

***

KISACA TAKILDIĞIM: (VE MAĞUSA LİMANINA YÖNELİK KARAR ÜZERİNE: Ben İngiliz sömürge döneminde Mağusa surlar içinin Akkule mahallesinde, Behram Paşa Sokak’taki iki buçuk kemerli eski han bozması evde büyüdüm.

BEHRAM Paşa Sokağına bitişik yolun adı ise “Liman Reis Yolu” idi. Az ileride ise bir Osmanlı paşasının adını taşıyan Kıbrıs fatihi “Lala Mustafa Paşa” sokağı da vardı, hemen bitişiğindeki yolun adı ise “Liman Reis yolu” olarak belirtildiydi.

Bu sokak adı rastlantı değildi çünkü gerçekten 1940’lar döneminin İngiliz sömürge idaresindeki Mağusa limanın tek otoritesi, sömürge idaresi tarafından atamalı “liman Reisiydi.”

Tüm limandaki giriş çıkışlar, gümrük, yükleme boşaltmalar, ambarlar falan “Mağusa Liman Reisliğine” bağlıydı.

***

1974 den sonra pek çok değişiklikler gibi Mağusa limanında da değişimler oldu. “Gümrük hamalları” ile “rıhtım çalışanları” ayrıldı.

1974’den sonra ise ilk kez “çalışan işçi çalıştığı işyerinin patronu olarak “Limanlar Şirketini” oluşturdu.  

Tüm liman işlerinden sorumlu ve yetkili hale geldi ki öncelerin zümresel faydaları sonradan zararlara dönüştü. Son bildiğim bu şirketin çoktan beridir kadük hale geldiğiydi!

VE HÜKÜMET Mağusa limanını keşmekeşten kurtaracak bir kararla yeniden “tek otoriteye” şu İngiliz dönemi “Liman Reisliği” otoritesine dönüş yaptı.. Artık Mağusa Limanında tek bir otorite olacak: “Liman Reisi.” 

Göreceksiniz “en azından” diyorum “eskisinden çok daha iyi olacak daha iyi yönetilecek”.