Kıbrıs Amerikan Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bölüm Başkanı Doç. Dr. Demet Karakartal Çoğul Kişilik (Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu) ve tedavi süreciyle ilgili bilgiler verdi. Girişimci Psikologlar Derneği tarafından düzenlenen seminerde konuşan Doç. Dr. Demet Karakartal normalde bir bütün olan bilincin parçalara ayrılmasını ifade eden psikolojik bir terim olan dissosiyasyonun duygu, algı, bellek veya beden algısında gerçekleştiğinin altını çizdi. Dissosiyasyonun, bütünlük içindeki bilinç, duygu, algı, bellek, kimlik, bedenin temsili ve davranışta ayrışma olmasını ifade ettiğini, bu ayrışmanın psikolojik işlevleri her bakımdan etkileyebildiğini ifade eden Doç. Dr. Karakartal “Dissosiyatif bozukluklar içerisinde en kapsamlı olan dissosiyatif kimlik bozukluğunda da bu işlevlerin her biri etkilenmektedir.” dedi. Dissosiyasyonun ortaya çıkış sebeplerini açıklayan Doç. Dr. Demet Karakartal “Dissosiyasyonun ortaya çıkış sebepleri genetik etkenlerin yanı sıra, strese yatkınlık, özellikle çocukluk çağında ihmale dayalı ruhsal travmalar yani ebeveynler arasındaki geçimsizlik, çocuklar arasında ayrım yapmak, aldatmak veya sevgisizlik sayılabilir, gelişim çağında karşımıza çıkan travmalar arasında yakın bir akraba ya da arkadaşın ölümü, ölüm ya da bir örselenmeye tanıklık etme, terk edilme, duygusal baskı sayılabilir ve toplumun ayrıştırıcı tutumları çoğul kişilik bozukluğuna zemin hazırlamaktadır.” dedi. “Dissosiyatif kimlik bozukluğunun üç belirli semptomu vardır” Dissosiyatif kimlik bozukluğunun en bilinen semptomlarının iç ses yani konuşma, yüz ifadesi ile duygularda hızlı değişim ve hafıza sorunları olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Karakartal “Bireyin kimliğinin istemsiz şekilde en az iki karaktere ayrılması, anlık hafıza kayıpları, belirli kişilerin hatırlanmaması, bilme ve düşünme yollarının bulanıklaşması ya da silinmesi Dissosiyatif kimlik bozukluğunun semptomları arasındadır.” dedi. Dissosiyatif kimlik bozukluğu tedavisinin üç dönemden oluştuğunu belirten Doç. Dr. Demet Karakartal, birinci dönemin tanı konması ve stabilizasyonun sağlanması, ikinci dönemin travmatik anıların ele alınması ve üçüncü dönemde ise; entegrasyon ve yeniden bölünmeksizin sorunlarla baş etme çalışması olduğunu vurguladı. Bunun yanı sıra bu üç dönemin her zaman biri bitince diğeri başlayan ardışık dönemler olmadığını ve çoğunlukla iç içe geçtiğinin altını çizdi.

Editör: TE Bilisim