Ne söylenir ki böyle bir durumda, ne denilebilir? Felaket günlerinde haber yapmak, fotoğraf çekmek, yazı yazmak çok kolay değildir. Gazetecilerin çoğu çok belli etmese de böyle zamanlarda psikol...

Ne söylenir ki böyle bir durumda, ne denilebilir? Felaket günlerinde haber yapmak, fotoğraf çekmek, yazı yazmak çok kolay değildir. Gazetecilerin çoğu çok belli etmese de böyle zamanlarda psikolojik olarak çok yıpranır. Çelişkili bilgiler arasında en doğrusunu bulmak gerekir, bulduğunuz bilginin ne kadarını paylaşacaksınız, elde ettiğiniz fotoğrafı nasıl yayınlayacaksınız? Düşüncesizce, bencilce davranamazsınız, sorumsuz davranıp, acılara bir de acı siz katamazsınız. Elde ettiğiniz her bilgiyi haber yapamazsınız… Bildikleriniz ama paylaşamadıklarınız üzerinize ağır bir yük olur, sizi daha da yıpratır ama sorumlu olmak gerekir. Yine öyle günlerdeyiz, yine hiç olmasını istemediğimiz şeyler oldu. Yine bir felaket, yine çok sayıda ölüm… Türkiye’de Kahramanmaraş, Kilis, Diyarbakır, Adana, Osmaniye, Gaziantep, Şanlıurfa, Adıyaman, Malatya ve Hatay'ı etkisi altına alan 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki iki deprem nedeniyle 2 bini aşkın kişi hayatını kaybetti. Gerçekten çok büyük bir acı, çok büyük bir trajedi. Hem ortaya çıkan görüntüler hem de yakınlarını kaybedenlerin ya da enkaz altından bir umutla yakınlarının sağ çıkmasını bekleyenlerin feryadı, çoğunlukla da çaresizliği dayanılacak gibi değil… İçimiz yanıyor… Kıbrıs’ta yaşayan ama Türkiye’de deprem bölgesinde ailesi olan çok sayıda insan var. Herkes ailesinin yanına gitmek istiyor ama uçak seferleri iptal edildi. Hükümet ücretsiz 6 gemi seferi koydu ancak o gemilere, deprem bölgesine gitmek isteyen herkesin sığması mümkün değil. Nitekim gemi dolunca geride kalanlar isyan etti, zor durumda olan yakınlarının yanına gidemeyenlerin feryatları yürek dağlıyordu. Voleybol müsabakaları için Kıbrıs’tan Türkiye’ye giden öğrenciler ve öğretmenler de bu felaketi yaşadı. Ailelerinden uzak kendini felaketin içinde bulan kafilelerimiz nedeniyle hepimiz perişan olduk. Özellikle Adıyaman’daki bir otelde konaklayan kafileden bir türlü haber alamamak herkesi çıldırttı. Bu nedenle de hükümet uçak kiraladı, Türkiye’ye gidecek bu uçakta kurtarma ekipleri de yer aldığı için, her aileden bir kişi kabul edildi. Halbuki daha önce her aileden iki kişi gideceği açıklanmıştı. Evlatlarından haber alamayan ailelere ne mazeret sunarsanız sunun o uçağa binmemeyi kabul edemez. Anne baba olan herkes o insanları çok iyi anlar… Nitekim gözyaşları içinde yetkililere tepki gösterdiler… Yoğun talep üzerine aileleri enkaz bölgesine ulaştırmak için ikinci uçak da ayarlandı… Elbette ortada hayatı felç eden büyük bir felaket var, kış şartları da zorluk yaratıyor, telefon ve internet bağlantısı bile sağlıksız ama yine de gönül isterdi ki Adıyaman’da enkaz altında kalan kafilemizden daha erken haber alabilseydik, oralara daha erken ekip gönderebilseydik. 18 saat sonra bölgeye ulaşabilmek, bu kadar süre içinde Kıbrıs kafilesinden halen 35 kişinin enkaz altında olduklarını öğrenmek kahredici bir durum… Zaman suçlama zamanı değil, birlik olma, destek olma zamanı, doğanın gücü karşısında bir çaresizlik de hâkim, kabul ediyorum ama keşke biraz daha gayretle daha erken ulaşılabilseydik İsias Otel enkazına… Bu gibi durumlarda erken müdahalenin ne kadar önemli olduğunu söylememe gerek yok herhalde. İnşallah enkaz altındaki kardeşlerimiz sağ salim çıkacak… Türkiye halkının acısını paylaşıyor, yaşamını yitirenler nedeniyle başsağlığı, yaralılar için de acil şifalar ve tabii ki sabır da diliyorum. Bu büyük felaket de gösterdi ki; deprem kuşağı üzerinde olan ülkemiz açısından da tedbir hayati önem taşıyor. Bunu da aklımızdan çıkarmasak çok iyi olur…