Bize de öğrettilerdi… Biz de yetişmekte olan çocuklarımıza öğrettiydik. “Canlılar içinde en değerli en akıllı varlıkların insanlar olduğunu…”
SONRA çağları öğrendiydik. Çağlar içinde insan oğlunun ateşi falan da bularak nasıl yoluna devam ettiğini.. Daha ilkokulu bitirmeden tüm canlılar içinde en akıllısının en gelişmiş olanının “insan” olduğunu! Nitekim insan ateşi keşfetmişti. Büyük değişimdi. Asırlar süren bir zaman diliminde “Ateş” Tanrı gibi tapılan da olduydu birbirlerini öldürmek için silah da! .
VE YİNE asırlar sonra bir kez daha sordu insan: “Peki ama bizi kim yarattı?”
Cevap verilemediğinden “Allah” dendi.. İnsanı yani “Eşref’i mahlûkatı, canlıların en şereflisi en akıllısı olanı evet Allah yarattı. Hatta tüm canlıları dünyayı da…
…EVRİM teorileri bitmez.. Düşünenler düşündükleri için akıllıdırlar. Öyle de var mı şu “Gazze”de olanlarda akıl sır?
Kİ HEYHATTT! “Allah’ın ceberrutu gayyibesinde (kâinatta) müncezip (yalnız) olduğu ve ona secde edecek vecde gelecek (inanıp tapacak) bir gönül bulunmadığı için, kendine secde edip vecde gelsin diye yarattığı “insan” işte bugün Gazze’yi vuran, masum çocukların kanını canını alan “dinsiz imansız ve Allah’sız olan o Yahudi’dir! Lanet olsun!
***
KİMSE “medeniyetin,” “insanlığın” en yüksek mertebelerine ulaştıklarını söyleyemez. Kimse bu çağda böylesi bir “barbarlığın, insansızlıkla Allahsızlığın yaşanamayacağını söyleyem çünkü yaşanıyor!
…Kİ ŞİMDİ çok daha iyi anlıyorum: “İyi ki Türkiye, anavatanımız var.” Güçlü ve muktedir..
Yoksa bu kez Atlılar’da Muratağa’da analarının kucağındaki yavruları ile birlikte kurşunlanarak toplu mezarlara gömülenlerin yanında binlercesiyle daha toplu mezarlarda olurduk.. Fakat:
HER ŞEYE KARŞIN “aklın ve insanlığın vicdanları ile çağrıları ve Allah sevgileri vardır: Bu adada hâlâ iki halk yan yana barış içinde yaşayabilir. Ki iki ayrı bölgede pek alâ da yaşamaktadırlar.. Birbirlerine “kalimera günaydın” diyebilmektedirler. Ticari ilişkiler kurup birbirlerinin müşterileri olabilmektedirler.. Alıveriş yapmaktadırlar.. Yani ispat etmektedirler ki iki ayrı toplum olarak bu adada hem de siyasi hasımlar olarak bile insani ilişkileri sürdürecek kadar “insan” yürekleri vardır.. Yani Gazze’yi vuran, kundaktaki bebeleri öldüren Yahudiler olmadılar!
GELİN şu kanlı dünyaya, Amerika’sına Yahudi’sine, Arabına inat bu adada göğüslerimize barış madalyalarımızı birlikte takalım. Savaşlara ölümlere inat…
***
YUKARIDA “barış” dedik Rum’a çağrıda bulunduk da sorarlar: “Sen kendi içinde sağladın mı o barış dediğini?”
Kendisi ile “barışık olmayanların kime fayda sağlar ki barış çağrıları? Şarkı türkü olmaktan öteye gitmez zaten koskoca dünya “barış” sesleri ile doldu taştı ama ne kıyımlar bitti ne insanlık erdi huzura! Gene de “umuda” devam!
***
KISACA TAKILDIĞIM: VE ERKEN SEÇİM ÇAĞRILARI:
Doğrusu Ünal Üstel koalisyon Hükümeti beklenin ötesinde “dayanaklı ve tahammüllü” çıktı.. Türkiye ile sağlıklı ilişkiler kurarak hem mevcut zamanı hem geleceklerdeki mesela TC’den elektrik akımı sağlanması gibilerinden çok önemli bir yatırım olasılığını kuvveden fiile geçirdi..
ANCAK ne DAÜ gibi kuruluşlar elinde kalırken iflaslarını önleyebildi çünkü artık çok geçti ne de sosyal konut yapımları gibi projeler ötesinde KKTC’nin sürgit ekonomik zafiyetini yenebilecek sosyoekonomik gücü yakalayabildi..
AKSİNE talihsizlik olmalı. Devri iktidarında ilk kez KKTC’nin ünlü tarım üretimlerinden olan ve daha çok Karpaz’da yetişen Tütünü gözden çıkarmak zorunda kalırken öteki tarım ürünlerinde de tekledi..
BELLİ ki yıllar ötesinden çoğalarak gelirken artık üstesinden gelinmesi çok daha zor olan “tarım sektöründeki” gerileme ve kayıplar, Üstel hükümetinde de devam ediyor..
KKTC’nin toprağa bağlı üreticileri şimdi daha çaresizler.. Ki bu yıl zeytin rekoltesinde de düşüşler yaşanmakta olduğu söyleniyor..
HER ne kadar artık kendimizi salt “tarıma bağlayan” bir tarım ülkesi değilsek de yine de sorulasıdır: Peki ya neyiz?
DAÜ’yü de batırdıktan sonra artık kendimize “üniversiteler” üzerine kurulu bir “eğitim adayız” demek cesaretimiz de kalmadı.
Doğrusu yenilenen havaalanımıza karşılık “kumarından” öte bereketi olup olmadığını bilmiyoruz ama “turizmin” de bize ne kadar yar olduğu konusunda tereddütlerimiz vardır..
VE TABİ yeni gailemiz: “Yabancıların adada mülk edinmeleri sorunu! Turizme direkt girmeleri.. Topraklarımızı satın alacak kadar da ileriye gitmeleri sorunları…
Bakalım KKTC ve Üstel hükümeti de o kaçınılmaz tecellide “SON” perdesini nasıl indirecek? Çünkü son dönemlerde yine işler iyi gitmiyor…