Adıyaman 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam eden İsias davasının ikinci gününde İsias Otel’de hayatını kaybeden Sahil Özberkman’ın annesi Esra Özberkman, mahkemede konuştu.
Esra Özberkman’ın sözleri şöyle:
“Gazimağusa Türk Maarif Koleji’nde müdür muaviniyim. Çocuklarımız çok mutlu ve gururluydu. Ülkelerini temsil etmek için buraya gelmişlerdi. Toplam 39 kişilik bir kafileyle Antep üzerinden Adıyaman’a geldik. 
Otele giriş yaptık… Kızım ayrı odada, 4 kişi kalıyorlardı. Onların yerleştiği oda otelin ön kısmındaydı. Ben arka tarafındaydım. Bavulları bıraktıktan sonra Adıyaman Belediyesi’ne nezaket ziyaretinde bulunduk. Son toplu fotoğrafı orada çektik… Daha sonra otele döndük… Çocuklarımızın ertesi gün maçı vardı. Çok heyecanlıydılar. 4 Şubat’ta benim odam değiştirildi, bazı odalarda kalorifer sorunu vardı. Beni başka odaya aldılar. 5 Şubat’ta ilk maçlarını oynadılar. Çocuklarımız maçlarda kazandılar. Maçlara yenilgisiz bir şekilde devam ediyorlardı.  6 Şubat’ta maçları olduğu için erken yatıp dinlenmeleri gerekiyordu. Biz veliler ve öğretmenler biraz daha lobide oturduk. Saat 10.00 gibi kızımı son kez gördüm, banyo yapacaktı, saçını kurutmasını söyledim. Diğer çocukların anneleri yanında yok diye kızımı öpmedim. Deprem olduğu anda hemen uyandım. Yataktan kalktım ve montuma doğru uzanmaya çalıştım. Ama uzanamadım. Oraya kadar bile gidemedim. 1999 yılında İstanbul’da öğrenciydim, depremi yaşadım. Orada kaldığımız bina gerçekten mükemmel yapıldığı için 5’inci kattan sapasağlam çıkarak hayatımıza devam ettik. Deprem sırasında odadan çıkmayı düşündüm. Vücudumun soluna döndüğümde vücuduma beyaz bir kütle çarptı ve düştüm. Şoktaydım. Bir süre kendime gelemedim. Sonra vücudumu hareket ettirmeye çalıştım. Sağ bacağımın üzerinde ağır bir kütle vardı. Ona dokununca buzdolabı olduğunu anladım. Bacağımı çıkarmaya çalıştım hareket ettiremedim.  Hareket etmekten vazgeçtim.  Ellerimi yoklayarak altımda şilte olduğunu hissettim. Sağ elimin olduğu yerde süt kutusu vardı. Sütle ağzımı çalkaladım, her yerim toz içindeydi. Defalarca kızımın adını haykırdım, hiçbir şey duymadım.  Sonra etrafı dinlemeye başladım. Recep, Pervin ve Murat’ın seslerini duydum. Yanıma geldiler, “beni bırakın buradan çıkamam” dedim, “siz çocuklara bakın” dedim…  Saat 07.10’da alarm çaldı. 3 saat olmuştu kimse gelmemişti. Kendimi zorlayarak ayağımı kurtardım. Hava aydınlanmıştı. Sonra “biri var mı” diye ses duydum. Yanıma gelen kişi Nehir Çevik’in dayısıydı… Enkazdan beni o çıkardı. Nehir’in dayısı beni çıkardığında üzerimde sadece pijamalar vardı. Çorabını çıkardı, bana verdi… Dışarı çıktığımda enkazın neredeyse tepesindeydi. Bu bina öne doğru yıkıldığı için hayattayım ama hayatta olduğuna hiç sevinmeyen bir insanım. Otelin önünde çift şerit yol vardı. Binanın  enkazı refüje kadar gidiyordu… Yoldaki otobüs bile enkazın içindeydi. Yaralıydım. Yüzüm ve ayaklarım yaralıydı. Oradaki görevli beni hastaneye göndermek istedi, Pervin’le hastaneye gittik… Adıyaman İl Spor Müdürlüğü’nde görevli Volkan bey yanımıza geldi, isimlerimizi aldı… Bölgeye daha sonra Gaziantep Konsolosu Fatma hanım geldi. Yetkililere durumu bildirdi, daha sonra akşama doğru Kıbrıs’tan ekipler geldi. Sonra kızımın yaşadığına yönelik bir sürü haberler geldi ama yalandı… Kızım bodrum katından çıktı… Ben bir ara çocuğumu bulamayacağım iççin endişelendim. Ahmet Bozkurt “çocuklar soğuktan donarak öldü” dedi… Hayır, boğularak öldüler. Dua ettim. Kızım ölecekse acı çekmesin diye… 11 Şubat sabahı çocuğumu enkazdan çıkardılar. Pijamalarından tanıdım. Uyuyordu… Uyurken hayatını kaybetmişti. Aynı günün gecesi Adıyaman Havaalanı’ndan çocuklarımızın cenazelerini alarak Kıbrıs’a gittik. Sahiplerinden müteahhitlerinden, kurum kuruluş ihmali olan her kim varsa hepsinden şikayetçiyim.”
 

Editör: Erol Kanlıada