Tam da “Yarın gider hallederim” diyordum. Amacım bizim Öğretmenler Bankası’ndan depremzedelere bin liralık bağışta bulunmaktı. Bu düşüncemin üstüne devletin kamu görevlilerine yönelik kararı vurdu, va...

Tam da “Yarın gider hallederim” diyordum. Amacım bizim Öğretmenler Bankası’ndan depremzedelere bin liralık bağışta bulunmaktı. Bu düşüncemin üstüne devletin kamu görevlilerine yönelik kararı vurdu, vazgeçtim. Neden?               Değil mi ki irademin ve hakkımın hukukumun tırnak kadar dikkate alınmadığı, “ben yaparım olur” gibilerinden bir emrivaki vardı… Değil mi ki bir ulusal felakete sığınılarak, gelip giden iktidarlar tarafından müflis hale getirilen devlet hazinesinin  yararlanacağı bir “parasal operasyon” kokusu vardı.. Değil mi ki geçmişte verilen hakların, hayat pahalılığı gibi yasaların bu vesile ile budanması, kadük hale getirilmesi gibilerinden bir yönetim fırsatçılığı vardı. DEĞİL mi ki bu tahminlerin tümü yanlış olsa da bu ülkede siyasi erk sahiplerine yönelik işte böylesi imaj olumsuzlukları akla getirmekte, şüpheler yaratmakta, dolayısıyla güven erozyonu söz konusu olmakta fakat neden? ***   SONUÇTA söz konusu olan “çok ulvi” “çok insanî”  bir hükümet kararıydı. Hatta geçmişte de olmuştu. Ve işte o geçmişte de benzerlerinin “yaşanmış” olmasıdır ki bu günlerde yansıtılanı, şüphe ile karşılandı! Çünkü o “geçmiş” dediğimiz dönemlerde de çok “amaçlar saptırılmış” devlete, yönetim erkine güven, yara almıştı!.. Öte yandan: BİZİ NE kadar ilgilendirir bilmiyorum. Herhalde çok da üstümüze vazife değil ama kayıtsız kalmak da mümkün değil. “Bu depremden sonra Türkiye’de pek çok kanun ve kuralın, “öyle geldi böyle gider” tevekkülünün değişeceğini zannediyorum. Hani derler ya: “Bir musibet bin nasihattan evladır.” Kİ bu ülkede de yaşandı. ne kadar ders alındı ne kadar pişmanlık duyuldu bilmiyorum ama deprem nedeniyle gördük tanık olduk. Şöyle ki: *** TÜRKİYE DEPREMDEN önce neredeyse Yunanistan’la savaşın eşiğine geldiydi. Hatta son yazılarımda “artık kaçınılmazdır” diyordum! Ve Yunanistan bizi, biz Yunanistan’ı en büyük düşmanlar olarak ilan ettiydik. FAKAT o büyük deprem felaketidir ki söz konusu “mahşerlik düşmanlığı” Allahlık bir sevgi ve saygıya dönüştürdü. Şöyle ki deprem bölgelerinde çalışan Yunan kurtarma ekibi görevini yapıp ülkesine dönerken alkışlarla uğurlanacak, sevgilerle sarılacak kadar.. İLK KEZ ve yıllar sonra “riyasız, tertemiz insanî duygularla” görevini yapıp ülkesine dönmeye hazırlanan Yunan Kurtarma ekibi Türk halkının sevgi saygı ve minnet duyguları ile alkışlanırken, bir kez daha “iki komşunun kaderde ve kıvançta birlikte oluşlarının” ispatı çakıldı.. İNSAN DÜŞÜNÜR: Dost olmak, sorunları sevgi saygıda insanca hakça çözmek için ille de savaşmak mı gerekir? İlle de bir büyük insanlık felaketi olan depremlerde birbirlerine yardım etmeleri mi beklenir ki sorunlarını çözüp barışı tesis etmeleri için? Kaldı ki: *** KIBRIS deprem bölgesindeymiş. Zaten geçmişte adada çok yaşandı. Kaldı ki T.C.’deki son deprem de Kıbrıs ile aradaki Akdeniz çanağından etkilendi” diyenler var. YANİ NE? Olası deprem felaketinin ortasında değil, göbeğindeyiz. VE olası felakete hazır olmamız gerekir. Hadi bundan sonrasını görelim bakalım.   *** KISACA TAKILDIĞIM: (BU DA BİR BAŞKA DEPREM) Üstelik Allah’ın işi değil, insan yapımı! Düştüğü yeri kurutmakla kalmıyor. Açtığı yaraları kapatmak hiç mümkün olmuyor. Can almıyor ama ölümden beter canlar yakıyor. Yıkmıyor ama harabeye çeviriyor. Öyle bir deprem ki sardı mı toplumları, insanları kuyruk sokumlarının bittiği yere kadar titretiyor. Yolunmuş hindiye çeviriyor. PAHALILIK. Pahalılıktan söz ediyorum. Her gün “Pire ısırdı çık yukarı” oluyor. Dün alınana ödenen paraya  ertesi gün dahasını da katmak gerekiyor. Ceplerdeki paralar buharlaşmıyor. Dar gelirlinin tüketicinin cebinden çıkıp gözle görülmeyen ama acıttığı canlar yaktığı yürekler nedeniyle hissedilen o canavarın, “mütegallibenin” cebine giriyor. BAZILARI şişinirken bazıları eriyip buharlaşıyor. Yok oluyor. VE bir başka sorun daha kanıyor.  Haftada en az bir iki defa “benim gibi eli kolu kısa adama” bile tanıdık bazıları yaklaşıp “abi” diyorlar. “Bizim çocuk üniversiteyi bitirdi ama iş yok. Ne iş olursa yapar. Var mı bir tanıdığın. Asgari ücrete bile razıdır” diyorlar! CEVAP veremiyorum. Sadece “bakalım” falan diyorum. Bazılarına işsizlik üzerine nutuk atıyorum! Bazılarını savarken bazılarına ilgili fıkralar anlatıyorum. KISACA baylar bayanlar bu ülkede gençlerin “işsizlik depremi hiç bitmedi bitmiyor”. Üstelik ne yardım alacak kaynakları var ne toplumsal bağışlar. Ana baba himmetinde Allah ne verdiyse… Hepsi evlilik çağında ama son çarede sadece “askerlik” demekte sonrası ise yeni “işsizlik” devrinin devamında.. GENÇLERİMİZİ kaybediyoruz. Haberiniz olsun! (Pazartesine görüşmek üzere)