CTP Milletvekili Filiz Besim, KKTC’de geçmişte tüberkülozla (verem) mücadelede başları elde edildiğini ancak son yıllarda ülkeye kontrolsüz nüfus akışı nedeniyle tüberküloz vakalarında ciddi artış olduğunu belirtti.

   Geçtiğimiz yıla kadar, yabancı uyruklularda genellikle yılda ortalama 30-40 arası tüberküloz vakası tanısı konulduğunu anımsatan Besim, bu yıl bu vakalarda ciddi bir artış yaşandığını, yılda ortalama 30-40 olan vaka sayısının 2023 yılının ilk altı ayında 40 olarak gerçekleştiğini kaydetti.

   Bu vakaların 4’ünün aktif dirençli tüberküloz olmasının ve KKTC vatandaşı hastalarda tespit edilmesinin ürkütücü olduğunu ifade eden Filiz Besim, “Yani artık aramızda aktif tüberküloz vakalarının dolaşıyor olması kaçınılmaz hale gelmiştir” dedi.

   Tüberkülozun yaygın olduğu coğrafyalardan ciddi göç aldığımıza dikkat çeken Besim, “Sözün özü Tüberkülozun endemik bölgeleri olan Afrika coğrafyası, Rusya, Bangladeş ve Pakistan gibi ülkelerden çok fazla kontrolsüz göç alıyoruz” dedi. Besim, bu nedenle tarama testlerinin, uzmanların okuduğu akciğer grafilerinin, direnç testleri yapılabilen laboratuvarların, tüberküloz tedavisi için ilaçların çok önemli olduğunu vurguladı.

   Tüberkülozdan korunmak için uzmanlardan oluşan bir teknik ekibin bir strateji çizmesine acilen ihtiyaç olduğuna dikkat çeken Besim, “Yoksa tehlike çanları çalmaktadır” dedi.

    Filiz Besim, tüberküloz vakalarının artışı ile yaptığı konuşmada şunları söyledi:

"Kontrolsüz nüfus akışı tüberküloz vakalarının artmasına neden oldu"

  “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde 70’lerin sonlarında ve 80’li yıllarda Tüberküloz (Verem) konusunda ciddi bir çalışma yürütülmüş, gerek taramalar, gerekse kayıt ve tedavi sistemi ile verem adanın Kuzey’inde tamamen kurutulmuştu.

    Öncelikle buradan bu mücadeleyi başlatan Dr. Aydın Sennaroğlu’nu ve sonrasında da başarıyla sürdüren Dr. İlhan Alaçam’ı saygıyla selamlarım.

    Son yıllarda KKTC’ye gelen kontrolsüz nüfus akışı tüberküloz vakalarına rastlamamıza neden oldu. Yine de geçtiğimiz yıla kadar genellikle yılda ortalama 30-40 arası tüberküloz vakası tanısı konuyordu. Bu tanılar genellikle yurt dışından gelen kişilerdi. Türkiye Cumhuriyeti’nde aşılama sistemi olduğu için genellikle oradan gelen vakalar kontrol altındaydı. Ancak bu yıl bu vakalarda ciddi bir artış yaşanmaktadır. Yılda ortalama 30-40 olan vaka sayısı 2023 yılının ilk altı ayında 40 olarak gerçekleşti. Yani bu yıl Tüberküloz vakaları; tanısı konmuş tüberküloz vakaları ikiye katlandı. İşin en ürkütücü boyutu ise bu vakaların 4 tanesinin aktif dirençli tüberküloz olması ve KKTC vatandaşı hastalarda tespit edilmiş olmasıdır. Yani artık aramızda aktif tüberküloz vakalarının dolaşıyor olması kaçınılmaz hale gelmiştir.

"Sağlık Bakanlığı ne yapıyor?"

   Tıpta sürekli gündeme getirdiğimiz Sağlık Sisteminin en önemli görevi Koruyucu Sağlık Hizmetleridir, yani birinci basamak sağlık hizmetleridir. Hal böyle iken şu anda sağlık sisteminde tüberküloz konusunda büyük bir kriz yaşanmaktadır. Geçtiğimiz hafta Dr. Burhan Nalbantoğlu’nda çalışma izinleri için sağlık kontrollerine giden 100’lerce insanın kuyruklara girdiğini gördük. Bu kuyrukların nedeni artık ülkeye getirilmeyen PPD (tüberkülin testi) testleriydi. Sağlık Bakanlığı Türkiye’deki deprem nedeniyle fabrikanın yıkıldığını ve PPD testlerinin gelmediğini söylüyor.

    Tüberkülozda PPD yani tüberkülin testi sadece bir tarama ve ön tanı testidir. Esas tanı elbette ki Akciğer Filmi ile konur. Ancak ülkemizde en az 110 bin çalışma izinli ve öğrenci bulunduğunu göz önüne alırsak bu kadar insana Akciğer filmi çekilmesi ve bu filmlerin uzmanlar tarafından sağlıklı bir şekilde okunması neredeyse imkansızdır.

"Riskli bulunan gruplara akciğer filmi çekilmesi şarttır"

  Uzmanlarla yapılan toplantıda uzmanların tüm itirazlarına rağmen bu hastalara bir serolojik kan testi olan CRP yapılması ve Akciğer filmi çekilmesine karar verildi. CRP vücudumuzdaki en basit iltihapta değeri yükselen bir testtir ve Tüberkülozlu bireyi tespit etmez. Akciğer Filmi hastane kapasitesini aştığı için özel hastanelerle anlaşma yapılması gündeme geldi. Sanırım bu anlaşmalar yapıldı.

"Sağlık Bakanlığı’na soruyorum"

  Hastane polikliniğinde bulunan, iki yıl önce alınan, parası ödenen ve bozuk çıkan 2 adet röntgen cihazı neden halen çalıştırılmıyor?

   Özelde 300-500 bin TL olan röntgen için sürekli hastaları sevk mi edeceksiniz? 110 bin kişiyi sevk etmeye kalksanız bu 100 milyon TL demektir. (bu para ile bir yılda kamuya 1000 tane röntgen cihazı alırsınız)

   1. Ve 5. sınıflara yapılan PPD testlerini yapmayacak mısınız?

"Tüberkülozun yaygın olduğu 
coğrafyalardan ciddi göç alıyoruz"

  Sözün özü Tüberlülozun endemik bölgeleri olan siyahilerin yaşadığı Afrika coğrafyası, Rusya, Bangladeş ve Pakistan gibi ülkelerden çok fazla kontrolsüz göç alıyoruz. Bu nedenle; tarama testleri, uzmanların okuduğu akciğer grafileri, direnç testleri yapılabilen laboratuvar, tüberküloz tedavisi için ilaç çok önemlidir. (ki bu hastalar uzun süre ilaçsız kaldı)

    Tüberkülozdan korunmak için uzmanlardan oluşan bir teknik ekibin bir strateji çizmesine acilen ihtiyacımız vardır. Yoksa tehlike çanları çalmaktadır.

"Son söz"

  Ülkeye gelen kontrolsüz nüfus, kaçak yaşam, üniversitelerde sağlık kontrolleri tamamlanmadan yapılan kayıtlar ve sonrasında da takip edilmeyen insanlar ülkemize hastalık anlamında da ciddi riskler taşıyorlar.

Bu hastalıkları tedavi etmek ise çok pahalıdır.

   Bilmeliyiz ki; nüfus politikası olmadan, nüfusumuzu bilmeden, kaçak çalışma ve üniversite hayatını denetlemeden ne düzgün bir sağlık sistemi kurabiliriz ne de kendimizi hastalıklardan koruyabiliriz. Hastalarımıza ilaç, hastane, laboratuvar yetiştiremeyiz.”

Editör: Erol Kanlıada