Atıldık bir gün meydana ve önce Güney’deki komşumuzun sonra dünya alemin işitmesi için ilan ettik ki “artık biz Kuzey’deki Türk halkı toplum değil devletiz.”  Adımızı da “Kuzey Kıbrıs Türk Devleti” ko...

Atıldık bir gün meydana ve önce Güney’deki komşumuzun sonra dünya alemin işitmesi için ilan ettik ki “artık biz Kuzey’deki Türk halkı toplum değil devletiz.”  Adımızı da “Kuzey Kıbrıs Türk Devleti” koyduk. Kısaltılmış söylem ve yazılımı ile namı diğer “KKTC.. Önce bizler ve sonra zaten çoktan Güney’e taşınmış Rumlar, BM’ler yada Amerika falan şaşırmışlarsa da bir iki günlük kınama karalama tepkilerinin ardından “nasılsa tanımayacağız” diyerek hatta kabullenip alıştılar bile.. Tabi ki ilk defa “Türk’süz Devlet” olarak kalmışlığının şaşkınlığından bugün bile kurtulamayan komşumuz Rum Devletinden başka! Onlar hâlâ alışamadılar! ANCAKKK! O yıllardan  bu yıllara gelene dek hâlâ bu “devleti “toplum” oluştan kurtarıp (büyüklüğünü küçüklüğünü bir yana koyun)  hayal ettiğimiz “devletlu oluşa” getiremedik! 40 yıldır da bunun için uğraşıyoruz ama olayın ulusal iddiasını “yüce” dediğimiz Meclisimizdeki kavga gürültü patırtılardan öteye taşıyamadık! HAYIR,! “Siyasi tanınmışlıktan” söz etmiyorum. Yaratamadığımız düzeni ile dirliğini.. Oluşturamadığımız temizlik tertibini.. Sağlayamadığımız güzelliklerinden söz ediyorum... Kısaca küçük yurdumuzu imrenilecek bir belde yapamadık demek istiyorum! Kİ Kuzey’de bir inci tanesi kadar saf ve değerli Girne’mizin denize nazır tarihi liman bölgesini bile temizleyip tertiplemek için aradan 40 yıl geçmesi gerekti! KIRK yıldır ama bu Devletin kaderini yüklenmiş “seçilmişlerimiz,” “devlet adamlarımız” o tarihi mekânda deniz havası soluyarak, kıyı lokantalarında yiyip içerek beribadolarını yapmaktaydılar” diyorum da neyse ki şimdilerde artık bu ilkellikten perişanlıktan  utanıyoruz demiş olmalılar, Girne’nin o kordon boyunu yeniden restore edip her halde mamur ve  güzel bir hale getirmeye karar verdiler.                                                                                                                                                                                                                                                      ***   FAKAT sadece Girne’nin!  Öteki yörelerde ne memleketin altyapı sorunları bitecek ne de bayındırlığına yönelik çarpıklıkları ile çoğu utanç verici görünümleri! MESELA Mağusa limanı.. Mesela Mağusa sanayi bölgesi.. Mağusa devlet daireleri… Ve nihayet zıvanadan çıkardığı için isyan eden “aşağı “Maraş” sakinlerinin altyapıya yönelik feryatları!  Kısaca viran harap Mağusa! HADİ, şimdilerde Girne’nin kordon boyunu kurtaracak çalışmalara başladınız aman ne iyi” diyelim.  Peki ne yapılmışsa Rum zamanında yapılmış şimdilerde restorasyonu, yenileştirmeyi gerektiren ta Rum zamanından kalma binaları, yolları, evleri falan ne zaman ele alacak plan programlarınıza koyacaksınız? Ki bir Laguna’nın bile üstesinden gelemediniz! Kİ asıl sorun dışa açılan en önemli kapılarımızdan olan “Mağusa Limanı” ne olacak?   ***   BAKIN: Ne zaman bu sorunları seslendirecek olsak kulaklarımızda çınlayan “siyasi makam asahibi yetkili ve sorumlularımızın, kısaca “seçilmişlerimizin” kulaklarımızda çınlayan seslerini duyarız: “Şikâyet etmek kolaydır. Sıkıysa gel sen yap! Şartlarımız bu kadardır ve elimizden geleni yapmaktayız!..” BİR zamanlar Salamis Bay Otelin o devasa salonunda bir gün önce sabaha kadar süren (mesela) bütçe görüşmelerinden dolayı uykusuz kalmış fakat yasayı geçirme başarısı göstermiş o dönemlerde “ekabir” dediğim vekillerimiz, bakanlarımız zengin kahvaltı salonuna doğru zafer kazanmış komutanlar gibi yürürlerken, kasım kasım kasılırlardı da ne? ADINA “fedakârlıklarımız” dedikleri o çalışmaların memleket hanesine kazınması gereken “büyük hizmetleri” ve başarı denecek icraatları değil; pek az hizmet ve başarının görevlileri oldulardı! Ki şu anda yazdığım bu yazımdaki serzenişlerimin de sorumlu ve yetkilileri olmanın da ötesinde suçlularıdırlar   ***   “İKİDE BİRDE “insan vatanını sever” derim. Doğrusu bu söylemi çok severim. Çünkü Kuzey Kıbrıs olmasaydı biz de olmayacaktık.. Fakat artık el insaf: Eğer ağaç dallarına asılı kese böcekleri değilsek bu ülkeyi yaratarak  Güney Rumunun dünyanın bizi görmek istemeyen kör gözlerine sokmalıyız.. Bu da güzel bayındır imrenilip yaşanılacak bir KKTC yaratmakla olur.. ***   KISACA TAKILDIĞIM: Henüz Kıbrıs “Türk hava yolları” mı yoksa Kuzey Kıbrıs Türk Hava Yolları” mı denecek bilmiyorum ama oluşturulan yeni hava yollarımız uçuşlara hazırdır deniyor önümüzdeki günlerde seferler başlayacak. Söz konusu şirketle nasıl bir anlaşmaya varıldı, koşullar nedir bilmiyorum. Ancak inşallah batıp giden Kıbrıs Türk Hava Yollarında olanlar yeniden tekrarlanmaz diyorum. İNŞALLAH yine bazı kulplar uydurularak mesele Devlet ricali avanta uçuşlar yapmazlar.. Zırt pırt Türkiyelere Londralara mâ aile tam taklavat  beleş uçacak tezgâhlara mekik atmazlar! İNŞALLAH Yönetici kulpu takılmışlıktan doğan haklar dalgasında avanta uçuşlar için zemin hazırlamazlar.. İNŞALLAH devlet kademelerinde veresiyeciliğe tevessül etmezler. Hatır gönül makam uğruna beleşçiliği hortlatmazlar… “İnşallah” diyorum!