Gelip geçen yıllar itibarıyla ve geçmişte de yaşadığımız toplumsal sorunlarla olayları, şimdilerde de günlük yaşam süreçlerimizin vazgeçilmez unsurları olarak taşıyoruz!
   NE VAR Kİ bir yandan da bu toplumsal devinimlerdir ki bir bakıma devlet oluş iddiamızın ispatını da çakıyor!

   Ki bu devlet bünyemizde her biri kendi içinde ayrı bir toplumsal organ haline gelmiş “kurumlar” türlü çeşitli sorunlarla gitgide daha çok ağırlaşıyorlar! Hatta “devletin hantal ve merkeziyetçi yapılaşmasına” karşın yine de   eğri gemi doğru sefer işleviyle yola devam ediyorlar ama… Olmuyor, tekliyor, tıkanıyorlar!
   BEN bu “tıkanıklıklarla arızaların sonuncusu olan öğretmenler grevine” biraz da devletimizin “yapısal kusurları” açısından bakıyorum.

   Kİ HATIRLATMAM gerekirse daha dün   bir yanda “devlet” öte yanda “KIB-TEK” bu ülkede kıyametler kopartılıyordu!

   Allah’ın günü mertek kadar harflerle medyanın manşetine yapışmış kınamalarla karalamalı haberler, bir yandan da “çarelerle” dünyanın en kolay olan “akıl vermeler tavsiyede bulunmalar” gibi ucuzundan lafazanlıklarda rengârenk konfetiler gibi havalarda uçuşuyorlardı da… Ne oldu?
   “HALLETTİK mi sorunu? Artık ve bir daha yeni bir KIB-TEK olayı yaşamayacak mıyız?

   Yook! Sadece harlı ateşinin üstünü örttük! Ki şu anda desem ki “müjdeler olsun yakında yeni bir KIB-TEK sorunu patlayacak, hiç yabana yalana gitmez evet patlar çünkü zaten patlayacaktı!

***

   SON GÜNLERDEKİ ÖĞRETMENLER sendikaları grevlerine de farklı gözlükle bakmadım.

   Vakti zamanında bizim kuşak öğretmenlerin de gerçekleştirdikleri için biliyorum, bu eylemler çoğu zaman hakkın hukukun ötesine de kaydırılarak istismar edilirdi!

   ANCAK eylemlerle kazanılan müktesep hakların yanında kaşıntı bile değillerdi. Çünkü söz konusu “sendikal güç” sadece kendi “zümresel çıkarlarını” gözetmezdi.

   Yanına “toplum çıkarlarını” da gözetecek sorunları katardı… Nitekim açtığı “grev yollarından” daha sonra hakları için ülkenin kamu görevlileri de yürüdülerdi… Bunlara karşın ama elbette “sendikaların da işverenin de ortak temennileri olmalıdır. “Keşke zümresel sorunlar, greve vardırılacak zorunlukları gerektirmeden, devlet salahiyet ve dirayetinde çözülebilseydi…”
   NİTEKİM Üstel hükümeti bunu yapabilirdi ama ne yaptı? “Ben dedi hepinizin üzerinde icraatın başıyım. Bana yeni yasalar dayatamazsınız.!”

   Ve sendikalara grev haklarını kullanmaktan başka çarelerinin kalmayacağı kapıları ardına kadar açıverdi!  Faturasını “eğitim öğretim camiası, öğrenciler ödüyor ama! Üstel hükümeti değil!

***

   YA DEVLET OLMASAYDIK: Ki “yönetimler” döneminden atlayarak “devletlu” olduktu! Ama öncelikle “devlet” olmak için değil! Rum tarafının tüm adanın devleti olduğu iddiasını çürütmek için!”

   Aykırılık olacak ama yoksa bize şu andaki mevcut yapısallığımız ve koşullarımız nedeniyle asıl yakışan “yönetim” kelimesi olmalıdır!

   Ne var ki Rum’un “tüm adanın devleti olduğu” iddiasına şerh koymanın kaçınılmaz olduğu zorunlukta biz de karşısına    KKTC’yi dikmek zorunda kaldık…
   TABİ yine de insafla yazıyorum. “Yönetim” olmak da faziletti. Kaldı ki “devlet olma” iddiası tüm siyasi değerlerin üzerinde bir değer olacaktı eğer “sahip çıkmasını becerseydik!”

   Oysa Güney’deki Rum’un BM’ler ve AB tarafından tanınan tüm adanın devleti olduğu iddiasını bile kıramadık!

   KISACA öteden beridir Rum’un Güneyine dayadığımız adanın “Kuzeyini” öyle geldi böyle gider statüsünden öte götüremedik!  Liderlikler döneminden “çok partili” rejime atlayıp “devlet gibi davranmak çok hoşumuza gitmiş olsa da hâlâ olamadık!”

***

   BURADA bir lase soluklanıp Türkiye’deki seçimlerden sonra iktidarını yineleyen ve bir dört yıl daha adadaki kaderimizin mutlak sahibi olan Erdoğanlı anavatan Türkiye’ye bir daha umutla bakacağım.

   Ve her halde diyorum şu Türk Devletleri Teşkilatına geçici üye olarak kabul edilmemizi de geleceklere yönelik bir umut olarak görmeye devam edeceğiz…

   AMA ÖNCE hele şu içimizdeki sorunları bir halletsek! Ki hâlâ “sorun haline getirdiğimiz okullarımızın ders saatlerini” bile çözmek yerine haftalarca süren grev nedenleri yapmaktayız!

   Ya da dış ülkelerden gelip aramıza katılan yabancılara ülkenin en güzel sahillerinde kendilerine özel yerleşim yerleri oluşturmaktayız da… Yarın bu nedenle hangi sorunlarla karşılaşacağımız konusunda fiskelik kuşku duymuyor yeni bir toplumsal soruna doğru hızla düşmeye devam ediyoruz!

   … YANİ KKTC ne durmuş oturmuş bir devlettir ne de asude bahar ülkesidir! Hâlâ iğneli bir fıçıdır ki yurttaşlarını delik deşik etmekten öte “devlet” de olamadı! Pazartesi buluşmak üzere.