Bizim gibi “köşeciler” iyi bilirler.  Şöyle ki ne zaman bilgisayarın başına oturulsa eğer yoksa kurguladıkları belirli bir konu “hangisini yazayım” derler.. Hem güncel olmalı yazılacakları hem de doğr...

Bizim gibi “köşeciler” iyi bilirler.  Şöyle ki ne zaman bilgisayarın başına oturulsa eğer yoksa kurguladıkları belirli bir konu “hangisini yazayım” derler.. Hem güncel olmalı yazılacakları hem de doğru.. HER ne kadar KKTC bu konuda zengin haberlere, sorunlara, üstesinden gelinemeyen yığınla saçmalıklarla ve “hayret” dedirten olaylara sahipse de mesela bir gün kalkıp da 16 yaşındaki bir çocuğun alkollü araç kullanırken kaza yaptığının haberini de yazmak zorunda kalınabileceğini düşünmek bile insanın asabını bozar! Çünkü bu çocuklar bizim geleceklerimizdirler.. Bir gün bu ülkenin siyasi ve sosyoekonomik kaderini yüklenecekler. Tutun ki klasik laf da olsa “devraldıkları emaneti daha ileriye üstelik daha akılcı daha yapıcı çok daha yararlı götürecek, geleceğin aydınlıklarının “büyükleri” olacaklar.. BİLİR MİSİNİZ? Kıbrıs Türk halkı çocuklarını çok sever.. Dünyada sevmeyen mi var demeyin. Bizi de anne babalarımız çok severlerdi. Fakat bu sevgilerinin sonucu olmalıdır okuyup adam olalım diye biz çocuklarına günde beş vakit dayak atalardı! Çocuklar ekmek su yanı sıra dayak yiyerek büyürlerdi.. Şimdilerdeyse artık çocuklar mesela “bir gün deprem olur da   Allah esirgesin okulları başlarına yıkılır korkularından aslında eski ve yıpranmışlıkları söz konusu olan okullarından  geçici bir süre hangar gibi çadırlarda bir süre tedrisat yapmak zorunda kalacaklar ama o da ne? VELİLER, medya ayağa dikilmiş “biz çocuklarımızı çadırlarda okutmayız” diyerek adeta isyan ediyorlar!. Oysa ömürlük yıllarının içinde sadece bir süreliğine hatta bir gün tatlı tatlı anlatacakları hatıralardan biri olarak kalacak olan bir aktarma! Şu kadarcık bir süre işte! Ki vakti zamanında bu ülkenin ortaokul öğrencileri bile Rum saldırıları karşısında akşamları mevzilerde nöbete dururlar, ertesi gün de okula giderlerdi… Geçiyorum ve son zamanlarda gündemi daha çok meşgul eden bir başka soruna geliyorum:   ***   DEVLETİN ALT YAPISINI HÂLÂ OLUŞTURAMADIK: 1974 yılında Rumlar Kuzey’den kaçarlarken ayaklarımızın altına serili ve emrimize amade büyük bir servet bıraktılardı! Ki yıllar yılı yağmalamakla bitiremedikdi! O yıllar  “olağanüstüydü!” ve Kuzey’de kümelenmiş Türk halkı bırakın Devlet olmayı Cemaat Meclisini bile yeni durumlara adapte edecek  deneyimlere sahip değildi. Her şey rastgele tutumlarda doğru yanlış yerli yerine oturtulmaya çalışılıyordu. Dirlik ve düzen kurmak zordu!                 KÖKÜNDE alavere dalavere, kap kaç, al sat olan yeni bir dönem ayni zamanda “ekonomimiz olduydu!” Zaten adını da dosdoğru koyduktu: “Ganimet ekonomisi!” Şimdilerde bile yarattığı “çalma çırpma yalan desise” maceralarının artçıları ile oyalanıyoruz! Alışkanlık işte! MESELA Mağusa’da “büyük Sanayi Sanayi Bölgesi” de o yıllarda sahipliğimize geçtiydi. SORALIM ama: Şu kadar yıl sonra ve sahipliğimizde ne beklerdiniz o Sanayi bölgesinden? Pırıl pırıl,  tertemiz, yolları tesisleri, tezgâhları,  tertip ve temizliği hatta yeşili çiçeği ile bir sanayi bölgesi değil mi? Kİ BUGÜNE kadar onlarca kez kim bilir belki yüzlerce defa canım her sıkıldığında her aklıma geldiğinde yazıma konu yaptığım bir yüz karasıdır Mağusa’daki Büyük Sanayi Bölgesi.. Son zamanlarda artık medyanın da dikkatini çekmiş olacak KKTC’deki öteki sanayi bölgelerini gündemlerine aldıklarınca “derbederliklerinden” yakınyorlar! Nitekim daha dün bir gazetemizin manşetinde mesela bu kez de Lefkoşa’daki Karaoğlanoğlu Sanayi bölgesinin sorunları sokuluyordu gözlere. “Sorun çok ilgilenen yok” serzeniş ve şikâyetlerinde..   *** KISACA KKTC’yi kuramadık! Bayındır yapamadık. Rumdan kalanları değerlendirip katkılarını ulusal gelirler hanemize katamadık! Eskiler “beytambal malı gibi kullandılar” derlerdi. (Her halde beytülmal olmalıydı) ARTI planlı programlı kalkınma planları da oluşturamadık. Tutun ki Mağusa sadece iki “ana yoluna” sahiptir ve olanca trafik bu iki anayol üzerinde seyretmektedir. Yani tam bir trafik felaketi!   ***   VE ASIL SORUN: Ülkede hâlâ “plan programlara bağlı devamlılık yoktur!” Hatta yıllık kalkınma ve imar iskân planları bile  siyasi parti iktidarlarının kendi çıkarlarını korumaya yöneliktir dolayısıyla ötesi ya heydir! ESKİDEN sık sık tekrarlardık. Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete” derdik! Alamet dediğimiz tutun ki “devlet babamız!” Bildiği tek bir türkü vardır: “Para yok ne yapalım olanaklarımız bu kadar!”  Sanki bu para dediğiniz mesela Güney’e yağmur gibi mi yağar da bizde kuraklığı var? Diyelim ve güzel, daha az sorunlu günlere temennisinde bulunalım. Değil mi insan vatanını sever..