Duayen tiyatrocu Yaşar Ersoy, ziyaret ettiği bir okulda topa kafa atarken düşen Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’a yönelik “gülenlerin”, “eleştirenlerin”, “acıyanların” ve “kayıranların” sosyal medya hesaplarındaki paylaşımlarını ve medyadaki bazı değerlendirmeleri dikkate alarak, “Gülme eylemi ve Ersin Tatar” başlıklı bir makale kaleme aldı. Sosyal medya hesabından paylaştığı kapsamlı yazısında Yaşar Ersoy, “gülme eylemini” tiyatrocu gözü ve deneyimiyle değerlendirerek, “Gülme bir tepkidir... Hiyerarşiye, otoriteye karşı bir direniştir, duruştur. Çünkü iktidar; ciddiyet, boyun eğme, itaat ve biat ister. Oysa gülme tüm bunlara karşı verilen bir cevaptır” dedi. Yaşar Ersoy, paylaşımında şu görüşlere yer verdi: “Ersin Tatar, topa kafa atarken düşmüş. Oysa topa iyi kafa atmasıyla övünürdü. Ata ata gelmiş bugünlere... Ama bu defa düşmüş. Gülelim mi ağlayalı mı? Atasözü, ‘Kendi düşen ağlamaz’ der. O nedenle bir kişi düştüğü zaman kendine güldüğü de çok görülmüştür. Yani Tatar da bu durumda kendine gülebilir ve bir dahaki sefere daha dikkatli olabilir.                                                                   Neyse, Tatar’ın düşmesine kimisi güldü kimisi acıdı... Kimisi de hem güldü hem acıdı. Ersin beye geçmiş olsun, ucuz atlattı. Kötü bir durum çıkabilirdi ortaya, çocuklarımızı beton üstünde top oynattığımız gayri insani sahada... Mesela kafasını vurabilirdi betona. Allah korudu Ersin Beyi. Ama çocuklarımızı kim koruyacak? Çünkü hala o betonun üstünde spor yaparlar. Ersin Tatar’ın bu trajikomik olayı çocuklarımızın nasıl bir risk altında spor yaptıklarını da böylece gözlerimize soktu. Peki, çocuklara çadırda eğitimi reva gören, ama külliye peşinde koşan, örtülü ödeneklerle yandaşları ihya eden, AKSA’ya yıllık 128 milyon dolar ödeyen, ihalesiz yakıt alımlarında KIB-TEK’ki milyonlarca lira zarara sokan yetkililer, tehlike arz eden bu beton zemini görüp çözüm üretirler mi dersiniz? Hayır. Ama düşen Tatar’a “niye güldünüz” diye hesap sormayı bilirler. Ersin Tatar’a, hal ve davranışlarından, konuşmalarından, düşüncelerinden dolayı ilk defa ne gülünüyor ne de acınıyor... Son olacağını da sanmıyorum. Ersin Tatar böyle giderse kendisine daha çok gülünecek ve acınacaktır. Bu olaydan yola çıkarak, kimileri, ‘Bu olaya gülünür mü’ diyerek gülenleri azarladılar, kınadılar. Ama Tatar’ın okullara gidip siyaset yapmasını ya da gençlerin sorduğu sorulara öfkelenip, gençlerin soru sormasını yasaklamasını sorgulamadılar. Oysa her fırsatta ‘Düşünen, sorgulayan, yaratan gençlik’ nutukları atarlar... Hem de Atatürk’ten dem vurarak; ‘Fikri hür vicdanı hür nesiller’ yetiştireceklerini söylerler, avaz avaza gırtlaklarını yırtarak. Ama fikri hür vicdanı hür gençlerin, Tatar’a soru sormalarına yasak koyarlar. Ancak hiç önemli değildir bunlar, yolsuzluk ve rüşvet sıralamasında 140’ıncı sırada olan adı var kendi yok KKTC’de... Gençler, basit ve önemsiz konular kapsamında yer almakta... KKTC’de varsa da yoksa da esas gaile, Tatar’a gülünmesidir. O kadar büyüktür ki bu gaile, toplumumuzun dağ gibi yığılı sorunlarının önüne geçti birdenbire; “Düşen Tatar’a gülünür mü yoksa acınır mı?” diye. Tatar’a hem gülünür hem acınır. Ama sadece düşmesinden dolayı değil, genel hal ve gidişinden dolayı. Aynı zamanda topluma da hem gülünür hem acınır, böylesi bir cumhurbaşkanına sahip olmasından ve tepetaklak gitmesinden dolayı. Peki, insan neye güler ya da acır? Gülme eylemine bir bakalım... Bazen birinin başına gelen olumsuz bir olay, şayet çok dramatik bir şekilde gelişip, sonuçlanmamışsa, tanık olanlar gülebiliyorlar. Böylesi olaylara hayatta çok rastlanır. Hele düşen kişi hiyerarşide ne kadar yukarılardaysa gülme eylemi de o kadar yaygın olur.                                                       Çok insan, bir izleyici olarak düşen kişiyi gördüğünde gülmemek için kendini zor tutar. Acınası haldeki kişiye gülmek ister... Hele düşen kişi bir makam sahibi ise...                                                                    Uzmanların belirttiğine göre düşene gülmek kötü bir durum değilmiş. Çünkü insan, düşene acısa bile gülme isteğine engel olamayabilirmiş. Ve hele düşen kişi koltuk sahibi ise, gülme isteğine engel olmak daha da zorlaşırmış... Bunun yanı sıra gülmenin faydalarını da belirtir uzmanlar. Onlara göre, gülmek toplumsal düzenin ve değerlerin hem düzenleyicisi hem de denetleyicisi olarak görülmektedir. Aynı zamanda düzene ve mevcut değerlere başkaldırmanın da işareti olabileceğini söylerler.                                                              Ersin Tatar’ın düşmesine bu açıdan da bakabilmeliyiz. İnsanın gülme eylemi koşullara göre değişir. Gülme bazen normalin dışında gelen durumlara verilen tepki olurken bazen makama, güce, iktidara, otoriteye karşı bir duruş olabilir. Bu karşı duruşun amacı ise onu gülünçleştirmektir. Gülme bir tepkidir... Hiyerarşiye, otoriteye karşı bir direniştir, duruştur. Çünkü iktidar; ciddiyet, boyun eğme, itaat ve biat ister. Oysa gülme tüm bunlara karşı verilen bir cevaptır. Ersin Tatar’ın düşmesine acıyarak gülenler, aslında onun politikalarına ve söylemlerine de gülmektedirler. Sosyolojinin, psikolojinin ve tiyatronun da ilgi alanındadır gülme eylemi. Özellikle gülme eylemi, ‘ben bu işi iyi yaparım’ ayaklarında ciddi olmaya çalışırken gülünç duruma düşen iktidar sahipleri ve onların yandaşları tarafından pek sevilmez. Çünkü onlar ne yaparlarsa yapsınlar hep alkış ve takdir isterler. Oysa gülme, iktidarı ve kurulu düzeni tehdit eden, yıpratan ve sorgulatan bir eylem olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle gülme eylemi, muhalif bir eylemdir. Gülme eylemine sosyal psikoloji açısından biraz daha bakalım. Gülmeyi özellikleri bakımında beş ana temele ayırarak inceler uzmanlar. Bizler tiyatroda, bir komedya, bir komedi veya güldürü sahneleyeceğimiz zaman bu beş temel unsuru mutlaka göz önünde bulundururuz. Ersin Tatar’ın düşme olayına, gülünmesini ya da acınmasını değerlendirirken bu beş maddeyi dikkate alabiliriz. 1-Gülme insana özgüdür. İnsanın hoşuna veya tuhafına giden olaylar, durumlar, sözler karşısında, genellikle sesli veya sesiz bir biçimde duygusunu açığa vurmasıdır gülme. 2-İnsani olan gülme ve acıma duygusu iç içedir ve ikisi arasında bir paradoks vardır. Yani düşen ya da sakarlık yapan bir insan görünce güleriz. Ama düşen insan hem fiziksel hem ruhsal acı çekmektedir. Çünkü bir yerini çarpmıştır ve kendisinin gülünç duruma düştüğünü düşünmektedir. Yani ‘Traji-Komik’ bir durum oluşmaktadır. Trajik-Komik durumları da izleyen kişi hem güler hem acır. 3-Gülme eyleminde hatanın cezalandırılması da vardır. İnsan doğası gereği mükemmel olmak ister. Kendisinde olmayan bazı özellikleri taşıdığını düşünür ve kendisine bir rol biçer. İşte bu rol, kişinin gerçeği ile uyuşmadığı zaman ve “ne emirname ne imar planı ben sizin arkanızdayım” gibi saçma sözleriyle, hal ve gidişiyle, absürt tutum ve tavrıyla, topluma ters düşen düşüncesiyle, bir sakarlık ya da düşme gibi olaylarla insanlar üzerinde gülme etkisi yaratır ve o kişi böylece cezalandırılır. Mizah sanatına konu olur... Karikatüristlerin ise vazgeçilmezi. 4-Mekanik ve sıradanlık da gülme duygusuna neden olur. Yani kişi, toplumda üstlendiği rolün gereklerini yerine getiremezse ve mekanik, sıradan, popülist tavırlar ve konuşmalar yaparsa kendine gülünmesine davetiye çıkarır. Örneğin “yetkimde değil, yetkimde değil, yetkimde değil” gibi aynı kelimelerin veya cümlelerin mekanik bir şekilde, papağan gibi ardı ardına tekrarı gülünç bulunur ve gülünür. 5-Uyumsuz yani absürt olana da gülünür, buna da uyumsuzluk teorisi diye tanımlar sosyal psikoloji. Bu teoride Aristoteles tarafından ortaya kondu. Hayatta olduğu gibi tiyatroda da uyumsuzluk teorisi ile izleyici çok güler. Uyumsuzluk teorisine göre gülme eylemi şöyle ortaya çıkar: İnsanları “geleceğe yürüyoruz” diye bir beklenti içine sokan kişi, o beklentinin dışına düşer ve beklentiyi karşılayamazsa ve tam tersi geriye doğu gidilirse ve olduğundan farklı görünmeye çalışırsa, o kişi gülünç duruma düşer. Ersin Tatar’a, neden hem gülündü hem acındı sorusuna bu beş maddede cevap bulunabilir. Antik çağ filozoflarından Aristoteles, gülme eylemini bir üstünlük kurma eylemi olarak görürken, diğer taraftan gülmenin abartılmayacak kadar olsa bile, toplumsal yaşamı düzenleyen bir boyutu olduğunu da söyler. Yani haksızlık yapanları, topluma ters düşenleri gülme yoluyla hizaya getirme ya da başka bir deyişle pasif olarak toplumun meselesini, taleplerini öğretme olarak belirtir. Ki bu anlayış tiyatroda, sanatta çok kullanılır. Orta Çağın uzun karanlık yıllarında her türlü gülme eylemi günah sayılmış ve yasaklanmıştı. Bu günah ve yasak sanata da yansımıştı. Gülme eyleminin alaycı yıkıcılığından dolayı egemen Hıristiyan öğretisinde ve diğer dinlerde “gülme eylemi” günah sayılmış ve yasaklanmıştı. Bu günah sayma ve yasaklar sonucunda resim sanatında ve tiyatroda gülmenin resmedilmesi ve sahneden yansıtılması da uzun süre yer alamamıştı. Neyse şimdi uzun uzun sanat tarihine girmeyeyim... Zaten çok uzattım. Yaşadığı dönemin egemenlerini ve onların anlayışlarını yazdığı oyunlarla gülünçleştiren, alay eden, dünya edebiyatının ve tiyatrosunun komedya ustası Moliere’in sözüyle nokta koyayım: “İnsan gülebildiği kadar insandır.” Kaynak: “Gülme Teorileri”- Rıdvan Şentürk. “Kahkahanın Zaferi”-Barry Sanders

Editör: TE Bilisim