KKTC’nin sadece tek bir gününe bakarak isterseniz eskilerin “kıssadan hisse” dedikleri şakası kendinden menkul yığınla laflama yapabilir hatta vecize bile yaratabilirsiniz. Mesela dersiniz “et sorununu çözemeyen yönetimler devlet değillerdir!”
YA DA “pahalılığın nedenlerini çözümsel çarelerde saptayıp tedbir alamayan devletler ancak kulüp yönetimi esamesinde olabilirler!”
Veya “devlet dediğiniz pahalılık karşısında çaresiz bıraktığı halkı ile birlikte ağlayıp salya sümük koyuveren değil, çareler üretip halkının yüzünü güldürendir” dersiniz.
…VESSELAM kendinizi aklınızla mantığınıza sığdırabildiğiniz, olumlu karar ve yasaların güvencesinde hissettiğiniz sürece devletsiniz. Aksi halde kasabın çengeline asılı etten çocuğunuzun rahleyi tedrisine varıncaya kadar sorunlarla sarmalı bir toplum oluş imajının yarattığı aşağılık duygusundan kurtulamazsınız.
***
FAKAT! İşte henüz biz öylesi bir devlet yapılanmasından kurtulamadığımız ve henüz yapısal kusurlarımızı aşamadığımızdan hâlâ kırk elli öncesi toplum oluş karakteristiğinde heyamola çektiğimiz içindir ki yediğimiz et sorunlarından çocuklarımızın okul ve ders sorunlarına, pahalılıktan üretime, konut edinebilmekten ötesi tüm sosyal olanaklardan faydalanamadığımızın olanca derdi davalarına kadar istenmeyen öylesi devlet yurttaşlarıyız öyle olduk işte.
ZATEN böyle bir toplumun da ne sistemi ile düzeni ne de düzgün denilecek sosyoekonomik yapısı olur. Devlet dediğiniz de bir ilmiğini çektiniz mi tümüyle çözülüp ayaklarınızın dibine düşen eften püften giysiler gibi dökülürken, eskiyip değiştikçe de bırakın olgunlaşıp kemale ermeyi ilkelleşip fukaralaşması da kaçınılmaz kaderi olur!
…TABİ Kİ LAFLAMA YAPIYORUM! Yoksa artık yetişmekte olan çocuklarımızı Avrupal’arda Amerika’larda en yüksek okullarda bile okutabilecek bir toplum oluşun şansı ile fırsatında üstelik yanı başımızdaki Türkiye’den de “grak dedik mi su, gruk dedik mi et” hem de en beleşinden maddi manevi olanaklar sağlarken…
Aslında bizim Amerikalılardan önce uzayda uçmamız, aya çıkıp kahve içerken tavla oynamamız gerekirdi.
Ama biz ne yapıyoruz? Etin fiyatını nasıl zapturapt altına alacağımızın hesapları ile denklemlerini kurmaya çalışıyoruz!
Ki Avrupalarda tedris görmüş büyük bir bürokrat ordusu bu ve benzeri konularda kafa patlatıyorlar.
FAKAT bir yandan da artık gitgide ülkede kimin kimi yönettiğinin birbirine karıştırıldığı gerçeklerde ta Afrikalar’dan Rusya’dan Moldavya’dan aramıza katılan türlü çeşitli insanların derdi sorunları ile de uğraşıyoruz ki…
ARTIK ne “esrarsız, darpsız, gaspsız, trafik kazasız” günlerimiz vardır kalmış boşta ne de alaveresiz dalaveresiz hayatlarımız. Ne var ki dünya dönmeye devam ediyor. Üstelik Ünal Üstel koalisyon hükümeti aradan bir yıl geçti hâlâ istifa etmedi doğrusu fena halde can sıkıyor.
***
VE EVET: CAN SIKICI HÜKÜMET! Başbakan Dr. Ünal Üstel hükümeti hem görev süresi hem de direnci nedeniyle son yılların rekorunu kırarak bir yılı aşkın süredir “istifasız ve erken seçimsiz” görevine devam ediyor.
Üstelik “çekip gitmek” yerine hâlâ icraatlarla ilgili vaatlerde bulunuyor.
VE doğrusu çok haklı olmalı “yaptık başardık yolumuza devam edeceğiz” diyor, başta Kudret Özersay olmak üzere öteki muhalif partiler çoktandır hükümetin istifasını hatta erken seçim haberlerini beklerlerken Üstel Koalisyon hükümeti bir yıllık iktidar dönemini kazasız belasız atlatıp yeni bir döneme doğru yine yelken açmanın kutlamasını yapıyor.
Hem de gelecek dönemde kapsamında “yok yok” dedirttiğince yeni yatırımlar, atılımlar, projeler gerçekleştirme vaatlerinde.
Ki ben Üstel hükümeti göreve başlarken “bir ay sonra gider” diyenlerdendim.
***
PEKİ neydi Üstel Koalisyon hükümetini her şeye karşın KKTC “hükümeti” olarak iktidarda tutan başarının sırrı?
TEK bir nedenden dolayı: “Ankara ile birlikte hareket ederken Türkiye’ye güvenmek.”
Şöyle ki artık ülkeye atanan TC Büyükelçileri de bu birlikteliği (ki buna “işbirliği ile kader birliği” demek daha doğru olacak) hem siyasi hem ekonomik yönden kopmaz bağlarla adeta perçinliyorlar.
İki ülke arasındaki bu sıkı işbirliği ve “inanç” üzerine kurulu karşılıklı anlayışlardır ki Üstel koalisyon hükümetini kısa süreli hükümet etme döneminde “başarılı” kılarken, yoğunluğunca KKTC’de geleceklere de taşınacak yeni yatırımlar müjdeliyor.
***
VAR MIDIR ALINMASI GEREKEN DERSLER? Evet! Ki bazılarını hatırlatmak isterim. Bu ülkede Rahmetlik toplum lideri Dr. Fazıl Küçük’ten beridir sadece siyasi parti çekişmeleri değil, Türkiye ile ilişkiler konusunda da inişli çıkışlı ve netameli dönemler yaşandı. Dahası bu ülkede “AKEL’e sığınan dolayısıyla “bolşevizmi” Türk Rum dostluğu için ortak paydalarda bir siyasi çözüm unsuru haline getirmeye çalışan “Akelciler” de türedi!
VE bu ülkede Ankara’ya adada bir Türk halkı ve davası olduğunu anlatıp kabul ettirmek yollarında çok ter döküldü!
BU ülkede bir zamanlar ve ilk kez Rumlarla Türklerin birlikte kutladıkları 1 Mayıs İşçi Bayramı sonrası yine birlikte imzaladıkları Türk Rum işçi haklarına yönelik BM’lere gönderilen ortaklaşa mektubun içinden ne çıktıydı bilir misiniz? “Kıbrıs Türk Rum işçilerinin enosis istemi!”
VE evet bu memlekette bilerek ya da bilmeyerek Rumların “enosis ideali” için çalışan çok Türk yurttaşları da oldu örgütlü siyasi kuruluşlar da oldu.
***
DENECEK Kİ NE İLGİSİ VAR BUGÜNLERLE? E var be kardeşim. Çünkü bugünlere işte öylesi o günlerden geldik! Gelin daha yakına: “Annan planına evet dendiğinin yaşanmış gerçeklerinden geldik.
VE bugün de yazık ki hâlâ Türk Rum kardeşliği üzerine üfürülüp sönmesine fırsat verilmeden yakılan ateşlerin yalazları tüttürülür ve Türkiye dışarı derken… (Hadi yumuşatalım) “Rum ile biz bu adada kardeş kardeş federasyon sistemi ve bayrağı altında yaşarız” diyenler vardır…
HA ÜSTEL HÜKÜMETİ Mİ? Boş ve tehlikeli hayallerin üzerini çizerek yerine “Türkiye”yi koydu.. Varsa takdir edilecek bir başarı işte budur.