Geçmişimizin “ulusal mücadele” günlerinde aramızdan çok zamansız ayrılan ağabeylerimiz oldu. Bazıları çok yakınımdı, bazıları arkadaşlarımdı. Kimileri kuşaktan kuşağa devredilen ulusal görevlerin neferleriydi. Kimileri yöneticileri. Ömürleri, “bir gün gelecek” özleminde Türkiye’yi gözleyerek geçtiydi.
ŞİMDİLERDE mümkün değildir fakat o yıllarda Türkiye’de bazı üniversiteler dışındaki tüm üniversitelere “Kıbrıslı Türk öğrencileri” olduğumuz için sorgusuz sınavsız ya da basit sınavlardan geçerek kaydımızı yapabiliyorduk. İstedikleri sadece mezun olduğumuz lisenin diplomasıydı.
Yıl TUTUN Kİ biraz aşağısı ile yukarısı denilecek zaman diliminde 1960’lardı ve aramızdan bazı arkadaşlarımız “Ankara’daki Harp okuluna” da girmişlerdi, basit sınavlar sonrası İstanbul’daki “Yüksek Denizcilik Okulu”na da… Hatta çok kolaylıkla tıp fakültelerine kaydolmak bile mümkündü.
***
SÖZÜNÜ ettiğim üniversitelerle ötesi üniversitelerden mezun olan ilk kuşak Kıbrıslı Türk gençler adaya peyderpey dönmeye başladıklarında okullarda, devlet dairelerinde, hastanelerde, mahkemelerde ve ötesi bürokratik makamlarda görevlendiriliyorlardı ki toplum kademelerindeki bu üniversite mezunlarının atamaları bürokraside “ilkleri” teşkil ediyordu.
Şöyle ki İngiliz Yönetimi’nden teverrüs etmiş tecrübeli memurlar yanı sıra T.C.’den mezun yeni üniversite mezunu memurlar aynı devlet dairelerinde yan yana aynı odada görevlerini ifa eder gerçeklerde.
NİTEKİM Türk toplumu ilk kez bir yandan kabuk değiştiriyor bir yandan da varoluşunun yüceliş ve yükselişine taze kan akıtıyor, diriliyor, kendine güvenini artıyordu.
Ne var ki aynı yıllarda bir yandan da tarihe “Kanlı Noel” olarak geçen Türklere yönelik Rum EOKA’cı ve milis güçlerinin saldırıları başlıyordu. Amaçları Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlayacak “enosisi” gerçekleştirmekti. Başlarında ikinci dünya savaşında İngiliz’in yetiştirdiği “Akritas” kod adlı bir deli Yunanlı subay vardı. Makarios’la Türk düşmanlığı üzerine yarışırlardı, yani birbirlerinden beterdiler!
***
OLAY BİLİNİYOR: Eğer Türkiye arkamızda durmasa bizi Rum’a karşı savunacak şekilde donatıp eğitmemiş ve askeri disiplin içine sokmamış olsaydı Kıbrıs Sorunu kısa sürede Rum’un galibiyeti ile biter, kim bilir belki adadaki varlığımızı da devam ettiremez Türkiye’ye yeni göç yolları bağlarken adayı da Yunanistan’ın aidiyetine geçireceği Rum’a teslim ederdik.
HRİSTİYAN Avrupa ülkeleri ile kayırıcısı Amerika’ya da meram anlatamaz ya adada kalarak esir Türkler olurduk ya da Rum Yunan sultası altında ikinci bir Batı Trakya Türkleri örneğine dönüşürdük. Olay tarihe “Kanlı Noel saldırıları” olarak geçen 1963 yılı öncesi ve sonrasıydı.
BURADA bir parantez açarak hatırlatayım:
(Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlama sevdalısı Başpiskopos Makarios idi. Kilise fetvalarında “Anadolu Türklerinin Kıbrıs’taki uzantıları olan Kıbrıslı Türklerin bir tekinin bile bu adada kalmayıncaya kadar çekip Anadolu’ya geri gitmedikleri sürece, bu adada EOKA görevini asla tamamlamış sayılmayacaktır” diyordu.)
NE VAR Kİ Kıbrıs Türk halkı için tarihi dönüm değişimi teşkil eden bu olaylar belgelenip yazılmalarına, sürekli anlatılıp hatta okullarda okutulan dersler haline getirilmelerine karşın nedense o büyük gerçeği hâlâ KKTC’deki bazı kesimlere, bazı siyasi partilere anlatıp kabul ettirmek mümkün olmadı.
NEYDİ O GERÇEK: Eğer Türkiye daha 1954’lerde adada gizlice “Türk Mukavemet Teşkilatı” TMT’yi kurmasa, bu teşkilattaki “mücahitleri” askeri eğitimden geçirmese ve bilfiil T.C.’li üst rütbeli subayları ile (paşalar) yeraltı faaliyetleriyle EOKA’cılara karşı bir “direniş gücü” oluşturup 1974’ü yaratmasaydı büyük olasılıkla ya bu adadan esir Türkler olmamak için çoktan göçüp gitmiş olacaktık ya da Rum’un Yunan’ın sultası altına girmek zorunda kalacaktık. Ki bu olasılıkları yıllarca korkular içinde hatırladık.
***
DOLAYISIYLA “çözüme ulaşmamış siyasi sorundan dolayı hâlâ istikrarsızlıkla olası tehlikelerin devam etmekte olmasından dolayı bir kez daha yazayım.
“EĞER Türkiye olmasaydı ve şu anda da yarım asırdır bizi ele güne muhtaç bırakmadan, sersefil olmamıza fırsat verdirmeden her türlü maddi manevi yardımlarını devam ettirerek bu adada varlığımızın idamesini sağlamamış olsaydı bugün ya Filistinlilerin akıbetine uğrardık yada Suriyeliler gibi göç yollarında savrulurduk. Ya da Rum-Yunan ikilisinin emrinde adanın esir Türkleri olurduk. Oysa:
NE öyle olduk ne de böyle olduk: Nitekim daha dün “tam aksine” dediğimizce en tazesinden haberi ile bilgilendikti: “Türkiye 2023 yılı için ‘iktisadi ve Mali İşbirliği Anlaşması’ çerçevesinde KKTC’ye öncesi hibe yardımlarına ek bu kez de 9 milyar 500 milyon TL’lik kaynak sağlayacağını açıkladı.”
***
TABİİ sürüp giden bu para yardımlarının bizim için çok değerli olduğunu söylemeye gerek yoktur. Her ne kadar bu yardım “ara seçim” öncesi Üstel hükümetine taze kan gibi akıtılmış ya da öyle bir kanaat oluşumu yaratmış olsa da.
İşte burada insafla duruyor ve ilk kez bir vekil adayı için yanlı bir yorumda bulunuyorum.
ŞÖYLE Kİ UBP adayı Ali Başman’ın seçilse de seçilmese de bu toplumda “yetkili ve sorumlu” bir ekonomist olarak mutlaka devlet kademelerinde görevlendirilerek kazandırılması gerektiğinin altını çizerek…
Ki Sn. Başman’ın söz konusu “kalkınma beyannamesini” okuduğumda bile görüşleri karşısında “işte budur” diyerek heyecanlandımdı.
BU DEĞERLENDİRMEYİ yaparken toplum bünyemizde daha pek çok Ali Başmanlar olduğuna inananlardanım da hayret.
Sanki Devlet kademelerimizde böylesi uzman kısırlığı varmış, bu nedenle iyi yönetilemiyormuşuz, dolayısıyla sürekli sorunlarımıza yenik düşüyormuşuz gibi zavallı bir toplum profili çiziyoruz!..
Kİ sabah gazetelere baktım. Yeni güne 2023’te yüzde 55 olan enflasyonun 2024’te yüzde 30’lara düşeceği haberi ile giriyoruz da ya alınan tedbirler ya tutmazlarsa? Bu nedenle diyorum bu toplumun Ali Başman gibi kafalara çok ihtiyacı vardır. Aksi halde bu toplum bu yükün altında sadece ezilir başka çaresi de yoktur.
***
ÖTE YANDAN önümüzdeki hafta salı günü Erdoğan günübirlik bir ziyaretle KKTC’ye geliyormuş.
Mutlaka sorunlarımızı da anlatacağız, ricalarını da işiteceğiz. Türkiye’siz bir KKTC olamayacağına yönelik inancımızla KKTC’nin de Türkiye Cumhuriyeti’nin sınav kâğıdı olduğu gerçeklerini unutmadan ve hatırlatarak. Doğu Akdeniz’de önemince sadece tek bir Kıbrıs vardır unutulmamalıdır.