Bir süre önce  “Toprak vatandır” diyerek başladığım ve sık sık  tekrar ederek bugüne kadar taşıdığım düşünceme, tutun ki çok yakın bir benzerlik katamayacaksam da Gazze’de on binlerce bombanın yıkıntıları altında kalan “Gazzelilerin” yani Filistinlilerin ölümüne ölümüne hâlâ direnmekte olmaları sadece 17 bin çocuklarının öldüğü gerçeklerde bile  tutun ki “vatanlarını işgalden korumak için direnmeleri” ibretlik bir  kahramanlık yansımasıdır. “Ölümler üzerine korunan topraklar terk edilmeyen vatan ispatında.

HER nasılsa bir rastlantı sonucu olmalı bundan bir süre önce biz de ucunda “vatan ve topraklarımız” konulu bir sorunla yeniden karşı karşıya kaldık ki unutmayalım.

Kıbrıs’ın toprakları daha 1800’lerde  “Osmanlı’ya bağlı “memaliki metrukenindi” Ne tapu vardı  Türk’ünün Rum’unun  ne  mülkiyet hakları.. İngiliz geldikten sonra derleyip toplayıp ada topraklarını Türkler ve Rumlar arasında “tapu sistemi” ile belirleyip resmiyete bağladı…(Konuyu tarihi süreci içinde uzmanlarına bırakalım ve bu güne dönelim.

BU GÜN DE bu adada toprak odaklı bir Türk Rum savaşımı ve mülkiyetle aidiyet hakkından doğan bir mücadele vardır.

Mesela uzun yıllar Makarios’lu Kıbrıs Rum'unun adanın bütününe sahiplik koymak efkârı ile başlattığı mücadele 1974 Barış harekâtına varacak, oradan da adanın ikiye bölünmesini getirecek kadar kapsamlı bir efkârdı ki bugün de Makarios’un ve tabi “kilisenin” ektiği o  tohumlar hâlâ yeşertilmektedirler!                                                                                                    

TABİ bazı “Türk-Rum kardeşliği” meraklıları belki kabul etmek istemeyeceklerdir ama adanın ikiye ayrılmasına, Kuzey Güney Türk Rum Devletleri oluşmasına karşın hem komşuda hem bizde “toprak” odaklı sorunlarla mücadeleler de hâlâ devam  etmektedir.

EN YENİSİ bu kez de “bizimdir” dediğimiz topraklarımızın “ellerden ellere yabancılara satışlarıdır…

Henüz adada kesin bir çözüm olmadan sınırlar kesin çizgileriyle belirlenmeden, Türk tarafı ile Rum tarafının artı yada eksi daha ne kadar toprak alacağı ile vereceği taraflar arası varılacak anlaşmalarla belirlenmeden evet bu adada “topraklarla oynanmaktadır!”

DENECEK ki “başka çaresi yoktur! Sittin sene daha çözümü bekleyerek kalkınma ve gelişmemizin önünü, “yok bizimdir yok değildir” tartışmalarından kurtaramadığımız Kuzey’deki topraklarımızı daha fazla kapalı ve atıl durumda bırakamaz, kalkınma ve gelişmemizin önüne kendi elceğimizle set çekemeyiz!

PEKİ YA NE YAPTIK? Ve ne yapmaya çalışıyoruz?   

Tabi ki Elimizdeki toprakları çözüm olmasa da değerlendirecektik. Doğrusu geçen yıllar itibarı ile çoğunluğunca da  bunu yaptık. Mülkiyeti olmasa da Rumdan kalan toprakları bir şekilde ekip biçmeye devam ettik.. Peki son günlerde nedir bu konudaki zırlanmalarla dırlanmalar? İşte o vahim olasılık!

YURTTAŞLARIMIZ bile olmayan yabancılara yönelik toprak satışlarıdır! Dolayısıyla ne diyoruz? “Aman ha dikkat! Sakın Yahudi karşısında vatansız kalana kadar bilinçsiz şekilde topraklarını harcıalem tutumlarda satıp savan “Arabın” akıbetine uğramayalım! (Ki unutulmamalıdır. Filistinlileri yurdundan kovan Yahudi önce onların mülklerini satın almış kendilerini topraksız bırakmıştı!) 

NİTEKİM şimdi bizde de iddia ediyorlar ki son dönemlerde “bazılarımız” Türk mallarını yabancı uyruklu kişilere satıyorlarmış! Mesela diyorlar bu konuda, “İskele’deki yeni turistik bölge bu satışlarla oluşmakta Rus’lar falan da bu “faaliyetlerin” başını çekmektedirler!

Eee! Ne olacak yani? Bir gün işler ters giderse yatırımlarını cebine koyup ülkelerine mi taşıyacaklar? Ne yaparlarsa zararı mutlaka bize fatura edilecektir..  Buna karşın tutun ki şu anki yatırımlar kalkınmamızın bir parçası olmaktadır öyle de kalmalıdır?

İŞTE kazın ayağı öyle değildir. Bugün kendi yasaları nedeniyle bir karış toprağını taşını satmanın devretmenin mümkün olmadığı Evkaf Malları bile bu ülkede yağma Hasan’ın böreği gibi satıldı dağıtıldı ki olayın  tarihi gerçeği yaşandı! 

BARIŞ harekâtı öncesinde neredeyse Türk malları satıla satıla elde karışı kalmayacak kadar vahim bir tehlike atlatıldıydı! Olası bir çözümde o defterler müzakere masalarında yine açılacak bu kez vahameti birlikte göreceğiz..

En basiti bugün kanımızı donduran vicdanlarımızı sızlatan Gazze’ye yönelik Yahudi saldırıları yeni değildir. 1947-48 lerde de Yahudi, Filistin halkını yurdundan kovarak resmen toprakları üzerine çöreklendiydi ki Ortadoğu’da yeni bir İsrail Devleti oluşumuna varacak tarihi gerçeğinde! Ki sonuç ortada Filistinli Müslüman ahali vatansız kalırken vatansız Yahudi vatan sahibi oldu!

KISACA ulusların egemenlik tohumları toprak üzerinde yeşerip toprakları üzerinde “vatanları” olur ki dikkatinizi çekerim:

MARAŞ’I açtık ya! Ne yapacağız? Bazılarımız hâlâ nihai  çözümde koz olarak kullanacağız demeye devam ediyorlar! Bazılarımız zaten Evkaf mallarından dolayı bizimdi bizim olarak kalacaktır diyorlar!..            Fakat  aradan elli yıl  geçmesine karşın biz   “Maraş’ı sadece seyirliğe açtığımız bir mahallesi ile kalakaldık ki hepsi o kadar! Ötesine dokunmadık. Sahilde bir iki gazino oluşturduk ve durduk!

NEDEN? Eee kardeşim senin değil! Olsaydı eğer hiç öyle hâlâ kapalıymış gibi sadece yollarında beribado yapmakla mı yetinilirdi!

Öte yandan senin olmayan Maraş’ın tek bir caddesini sağlı sollu viran harap evlerini millete para ile seyrettiriyoruz ama yine de “bizimdir” diyemiyoruz, yatırım yapamıyor kimselere de tek taşını sattırmıyoruz! Bu mudur Maraş politikamız? Elbet değil!     

ASIL GERÇEK bizim olmayan bir kent karşısındaki şaşkınlığımızdır! Sonuçta nihai çözüm için elde tutulan kozdu hâlâ elde tutulan kozdur! Yine nihai çözüme kadar!

Bu nedenle ülkemizde yabancılara yeni imar iskân faaliyetleri için uzun yıllardır aramıza karışmış bazı 3. uyruklu kişiler yada “kapıtalist yabancılar” karşısında büyük kuşku duymasak hatta sermayeleri ile yatırımlarından yararlanmış olsak da “aman dikkat” diyoruz! Kantarın topuzunu kaçırmadan söz konusu imar iskânı kararında tutarak ve asla elimizdeki sahiplik iplerini bırakmadan mülkiyet hakkımızı yeni yasalarla pekiştirmek zorundayız..