Bir süredir bilinen bu nedenle de ağızlarda sakız gibi çiğnenirken dolayısıyla günün konusu haline gelen “olay” daha doğrusu “benzer olaylar silsilesi”  “malumumuzdur! Kİ bu ülkede yıllardır  kan tere batarak yaratılanların  çoğu “yaratıcıları” hatta “devleti” kuranları da onlardır…    onların marifetleridir söz konusu olanlar..   ÜSTELİK hiç de baştan savılacak, görmezden gelinecek gibilerinden değillerdir!

Olmadığının ispatında da sonuçta bizim de bu toplumun bir yurttaşı oluş değer ve yargılarında “onları”   yazmak gereğini duymamdan ispatlıdır.      

Ne var ki: OLAY BİLİNİYOR: Aralarında yöneticilik, Mecliste vekillik, Bakanlık yapmış,  toplum katlarında saygınlıkları olan ve kurtardıkları insan hayatları ile ölümün kenarından çekip aldıkları hastaları için elleri öpülesice bu “elit insanlarımızın” “devletin sigortalarını” dolandıracak kadar da “başkalaşabileceklerine” tanık olmak, tutun ki “örtün ki ölem” dedirtecek kadar vahim olmalıdır. Çünkü üzerinde yaratılacak bir başka olay düşünmek de mümkün olmuyor!                                                                                                                         

Yani öyle bir  “olay” yarattılar ki hâlâ başımıza vuran sızıları dinmedi.. Toplumu karalara boğan düşünceleri geçmedi. Toplumun üzerine çöken kara  bulutları da hâlâ dağılmadı!..

KISACA şu “Sosyal Sigortalarla” ilgili “yolsuzluklardan”  söz ediyorum.. Ki hâlâ tutuklamalar devam ediyor. Her gün bir yeni suçlu adı ile tanışıyoruz:

FAKAT Hoca’nın  malum fıkralarındandır. Kapıyı açık bırakmış kahvehaneye gitmiş. Hırsız fırsatı bulmuşken eve girmiş ne var ne yok çalmış da herkes olayı işittiğinde Hoca’ya, “yahu hiç kapı kilitlenmez mi hiç açık bırakılır mı…” Diye takazaya devam ettiklerinde dayanamayan Hoca, “yahu demiş bu hırsızın hiç mi suçu yok” Ve işte yazıyorum:

***

DEVLETİ oluşturulan “makam koltuğu” ile “satılan fantaziyasının” renkli dünyası olarak “görenlerin” bu ülkede ne denetim adına çalıştıracakları  ilgili  “birimleri” vardır  ne de kalıcı sistemleri!

DOLAYISIYLE  denetim” de yoktur!. Şöyle ki günü gelir torbalarca  vadesi dolmuş ilaçlar da yakılır çöplüklerde ki yakılan devletin parasıdır!...  Fahiş ve harama vurmuş fiyatlar da vardır canlar ciğerler yakan çarşı pazarlarda!                                   KISACA bu ülkede bütün organları ile oluşturduğumuz devletin, sonuçta görevli yurttaşları tarafından yönetileceğini fakat “her yönetimin bizatihi yönetilmeye ihtiyacı varken, yöneticilerin de denetilmek gibi bir mükellefiyetle karşı karşıya oldukları hiç dikkate almadı alınmıyor!.                                                                                            Ki bu ülkede “Ombudsmanlık makamı” işte böylesi “yolsuzluklarla usulsüzlüklere” meydan vermemek için oluşturulmuştu. Yani devlet kademelerindeki olası yolsuzlukları anında bertaraf edecek, tutun ki Omanlı’nın “Kadı”sı” hükmünde ve her bir “devlet makamının” üzerinde bir “anayasal denetim “ birimi olacaktı.. ”    

“BUNA karşın bile öyle bir “devlet” yarattık ki “yaptıklarını yıkan!” Ki bu devletten şimdi de  aldı başını giden pahalılığa çare bulması isteniyor! Oysa Devlet çoktan çareyi bulmuş. “Pire ısırdı çık yukarı formülüyle!” Yani ne? Anlatalım: 

***

YILLARCA bu ülkede her zaman “yeterli olmayan” kelimelerle ifade edilen “toplumsal ve yönetsel sorunlarından” söz ettik!  “Yetmeyenle olmayan” ise her devrede “üretim yetersizliğinden yada maaşların yetersizliğinden kaynaklanan “pahalılığa” karşı alınan “tedbirlerdi!” Söylenegelenler “ya üretim artışlarıydı ya TC den sağlanacak parasal yardımlar..” Her iki tedbir de hiçbir devrede sürekli artan taleplere yetmedi. Ne “üretim artışları” ne ihracatta artışlar.                                                                                            PİRE ısırdı çık yukarı diye diye bir zamanlar 2 şilin okkası olan eti şimdi şu kadar lira “TL ile alabilenler ve alamayanlar” sınıflandırmalarına ayırıyoruz ki aradan geçen zaman “dün” kadar kısadır!

***

ÖNCE üretim artacak dendiydi. Arttı da: Hemen her alanda ithalat yanı sıra ötesi türlü çeşitli üretimlere karşılık fiyatların artışı her zaman “parasal gelirlerin” önünde ve üzerinde seyretti. Ki sayesinde artık şu kadar bin TL “aylık maaşı bankalardan alırken desteler halinde  poşetlere tıkıştırıyoruz da keşke ömürleri, adları üzerlerinde “bir aylık” olsalardı!

Kısaca göle ne çalsak maya tutmuyor, geriye tek kalan umut “turizmin” gelişmesi ülkeye daha çok turist gelmesi oluyor… Derken:

***

GÜNEY KUZEYE  TAŞINIYOR AMA  İŞTE SONUÇ: “9 AYDA Güney’den KUZEY’E GEÇENLERİN SAYISI 5 MİLYONU AŞMIŞ.

Bu bir rekor olmalı. Geçin rekoru. KKTC için i bir nimet, büyük bir kazanım olmalı. Çünkü Güney’den Kuzey’e geçen bu insanlar salt gezip görmek için değil, yiyip içmek alış veriş etmek için geliyorlar  Nitekim kendiliğinden bir doğal turizm oluşturdular Parmağımızı bile oynatmamıza gerek kalmadan… Ki bu bir lütuf, bir fırsat olmalı değil mi?

OYSA sanırsınız  yıl 365 gündür Kuzey’e dıştan tek kişi gelmiyor. Hepimiz hep bir ağızdan ve koro halinde “ah pahalılık vah pahalılık, yaktın bizi pahalılık” şarkıları söylerken hem de!…

Eee işte  size pek az ülkeye nasip olmuş bir turist akını. Daha neyi bekliyor, neyi istiyoruz ki? Oysa bakıyoruz terane hiç değişmiyor! Yediden yetmişe “battık anam” şarkıları söylüyor mahfolmaktan dem vuruyoruz! Eee insaf ama! Bu kadar da olmaz!                                                                                                                                                                                                                                                      ***

KISACA TAKILDIĞIM: (GELELİM ŞU PAHALILIĞA!) Hâlâ öğrenemedim. Söz konusu pahalılık mevcut piyasa ekonomisinin bir sonucu mudur? Yoksa dıştan kaynaklı elimizde olmadığı için irademizin dışında kalan kendi başına buyruk bir piyasa ekonomisi cilvesi midir..

YUKARIDAKİ yazımda “denetimsizliğin” getirdiği toplumsal açmazları bilmem kaç kezdir yazdığımızca yazdıklarınca  yine yazdım da değişmediği sürece tabi ki şikâyetler silsilesinde yazılıp çizilecektir dediğimce canınızı fena halde yakan bu toplumsal soruna elbet de bigane kalamazsınız.

Çünkü cebinizdeki parayı hamhum şorolop bir anda yutan  “pahalılık dediğimizin  hâlâ hakça bir paylaşımda  mı gerçekleştiğini, yoksa bir yerlerde birileri aslan paylarını ham yaparken, birilerinin cebindekini elindekini sömürmek üzerine yarattığı o müthiş kumpas düzeneği mi  bilemiyoruz! Çünkü bu konuda da yeterli denetimlerin yapıldığı söylenemez! Ve her zamanki ki çaresizlikle söylenip yakınılan son söz yine o “denetimsizlik” oluyor!