DAÜ Finansal Düzenleme ve Risk Yönetimi Merkezi Başkanı ve Finans Bölümü Başkanı Prof. Dr. Mete Feridun, ülkeyi stabil para birimine endeksleme yönünde açıklamalara değinerek, “Dünyadaki örneklere bakacak olursak saçma sapan bir noktadayız” dedi.

Günü kurtaracak politikaların tehlikeli olduğunu vurgulayan Feridun, bu tip politikaları ortaya koyanların bunu genellikle kısa vadeli popülist kaygılarla yaptıklarını ve sonrasını pek hesaplamadıklarını söyledi.

Bundan sonra ülkede atılacak her adımın bilimsel bir şekilde değerlendirilmesi gerektiğini belirten Feridun, “Artısıyla eksisiyle enine boyuna tartışılması ve olası sonuçlarının en ince ayrıntısına kadar hesap edilmesi gerekir. Bunu yapmak da bu öneriyi ortaya atan siyasi çevrelerin görevidir” sözlerine yer verdi.

Feridun, konuyla ilgili kişisel sosyal medya hesabından paylaşımda bulundu.

Paylaşım şu şekilde:

“Bir yerlerde stabil para birimine endeksleme yönünde bir açıklama gördükçe elimden geldiğince yorumlamaya çalışacağım. Hiç başka işim yok mu? Yok! mesleğim bu, bunun için maaş alıyorum

Kendimi tekrarlamadan düşüncelerimi bu kez farklı bir şekilde izah etmeye çalışayım.

Şimdi her şeyden önce her konuda olduğu gibi stabil para birimi meselesinde de dünyadaki örneklere bakacak olursak saçma sapan bir noktadayız.

Stabil bir para birimi meselesi genel olarak kendi parasını idare etmekten aciz, enflasyon ile mücadele edemeyecek noktada olan ülkelerin fiyat istikrarı sağlayabilmek için başka bir ülkenin parasını kullanması şeklinde radikal ve kalıcı bir çözüm olarak gündeme geliyor.

Bizde ise fiyatların yükselmesine yol açan temel sebebin ne olduğu dile getirilemediği ve buna karşı kalıcı bir çözüm üretme iradesi ortaya konulamadığı için günü kurtarmak üzere palyatif bir tedbir şeklinde gündeme geliyor. Bu açıdan oldukça garip bir noktadayız.

Dahası, para politikası literatürü çerçevesinden bakacak olursak ortada son derece absürt bir durum daha söz konusu. Halihazırda başka bir ülkenin parasını kullanan bir ekonomide fiyatlar daha başka para cinsinden belirleniyor ve buna çözüm olarak gelirlerin de mevcut yabancı para yerine başka para birimleri üzerinden saptanması öneriliyor.

Önce şunu kabul edelim. Bir başka ülkenin para birimini kullanma meselesi tarihte koloni yönetimlerinin sömürgeci olarak tanımlanan ülkenin parasını kullanması şeklinde ortaya çıkıyor ve kolonilerin özgürlük kazanmasıyla birlikte eski sömürgeler yavaş yavaş kendi para birimlerine sahip oluyorlar.

Günümüzde başka bir ülkenin parasını kullanan ülkeler var ama bunun belki birkaç istisna haricinde bu ülkelere faydadan çok zarar getirdiğini iddia edebiliriz. Bunu Euro kullanan ülkelerin durumlarıyla karıştırmamak lazım. O ayrı bir konu.

Daha açık olmak gerekirse söylemeye çalıştığım şey şu: Bizim aslında tartışmamız gereken konu gelirleri stabil bir para birimine endeksleyip endekslememe değil, neden bu kadar yıldır hala daha eski kolonilerde geçerli olan bir para politikası izlediğimizdir. Biz bir koloni olmadığımıza göre bu durum bir anomali değil mi?

Stabil para birimine endeksleme meselesi belki biraz hedef şaşırtma, belki biraz popülizm, belki de biraz ekonomi bilimini hafife almadır. Orasını bilemeyiz ama şunu kesin bir şekilde söyleyebiliriz:

Günü kurtaracak politikalar tehlikelidir çünkü bu tip politikaları ortaya koyanlar bunu genellikle kısa vadeli popülist kaygılarla yaparlar ve sonrasını pek hesaplamazlar.

Bizim çözmeye çalıştığımız sorun enflasyon karşısında alım gücümüzün düşmesi olduğuna göre herşeyden önce ortaya konan önerilerin enflasyonu daha da körükleyip körüklemeyeceğine bakmak gerekmektedir. Enflasyon temel olarak üç şekilde ortaya çıkar: yüksek talebe bağlı oluşan “demand-pull” (talep enflasyonu), yüksek maliyete bağlı oluşan “maliyet enflasyonu” (cost-push)  ve yapısal sebeplerle ortaya çıkan “yapısal enflasyon”.

Gelirler stabil bir para birimine endekslendiği takdirde kurlardaki yükselişle birlikte arttığı zaman ortaya çıkacak olan maliyet artışının maliyet enflasyonunu körükleyeceğini tahmin etmek için ekonomist olmaya gerek yok. Bunun kamu maliyesine muhtemel olumsuz etkilerinden bahsetmiyorum bile.

Evet belki mevcut durumda elimiz kolumuz bağlı ama enflasyona karşı tedbir alacağız diye enflasyonu daha da kontrolden çıkaracak ve kamu maliyesini daha da zora sokacak, günü kurtaracak ama yarınları tehlikeye atacak politikalar izleyemeyiz.

İzleyeceğimiz yol facebook paylaşımları ile değil iktisat biliminin ışığında, objektif bir şekilde saptanmalıdır.

Belki farklı çevreler farklı sebeplerden dolayı bir takım politika önerilerini fazla düşünmeden ortaya koyabilir. Ekonomistler veya bilim insanları da ya politik ya da kişisel sebeplerden dolayı ses çıkarmayabilir. Ama “battı balık yan gider, madem ki fiyatlar artıyor varsın gelirler de aynı zamanda artsın, ne olacaksa olsun” mantığıyla rastgele hesapsız kitapsız ekonomi yönetimi olmaz. Olursa zaten işte şu anda bulunduğumuz durumda oluruz.

Bu noktada ülkemizdeki ekonomistlerin büründüğü sessizliği anlamak güç onu da söylemeden edemeyeceğim. Böyle konular konuşulmayacaksa, tartışılmayacaksa daha ne konuşulacak?

Her neyse, sonuç olarak şu anda öyle bir noktadayız ki her atılacak adımın bilimsel bir şekilde değerlendirilmesi, artısıyla eksisiyle enine boyuna tartışılması ve olası sonuçlarının en ince ayrıntısına kadar hesap edilmesi gerekir. Bunu yapmak da bu öneriyi ortaya atan siyasi çevrelerin görevidir.

Sırf bir slogan seçmenin kulağına hoş geliyor diye rastgele politika belirlenmesi bizi daha da içinden çıkılmaz ve dışarıya daha bağımlı bir noktaya taşıyabilir.

Kısaca özetleyecek olursak belki ekonomist olmayan bir kişi "piyasa zaten çoktan Euro’ya geçti, ne olacaksa olsun" mantığı ile hareket edilmesi gerektiğini savunabilir ama akademik açıdan bu argümanın herhangi kabul edilebilir bir yanı yoktur.

Editör: Erol Kanlıada