“Vatan” kelimesi ile ilk tanıştığımda ilkokula yeni başladımdı. Fakat bende yarattığı imaj ismi var cismi yok “Zümrüdü Anka” kuşu gibiydi. “İnsanın doğup büyüdüğü yere vatan derler” tarifi nedense bende bir hayali imaj bile yaratamamıştı.

TA ki Natika halam ve berber olan kocası Suphi eniştemle çocuklarının Yafa’dan kaçarak Mağusa’ya göç etmelerine kadar.

O YILLARDA Kıbrıs’taki bazı Türk aileler “Filistin’in Hayfa ile Yafa kentlerinden gelen VE “Arabuşak” dedikleri az çok zengince “Araplara” imam nikâhları ile başlık parasına kız veriyorlardı. Söylenenlerin ve iddia edilenlerin aksine oralarda iyi bir yaşamları vardı. Ki Kıbrıs’ta da işsizlikle sefaletin hüküm sürdüğü ikinci Dünya savaşı yıllarıydı.

Türk gençleri Türkiye’de Mersin Antalya gibi yörelere göç ederek oralara iş aş umuduyla yerleşiyorlardı. Bazıları da Londra’ya kaçıyorlardı. “Göç” sonrası yıllarda da Kıbrıslıların alın yazgıymış gibi devam etti.             

***

SONRAKİ yıllarda Yahudi Filistin’i işgal etmeye devam etti. Ki tüm Kıbrıs kökenliler yurtlarına geri döndülerdi. Buna karşın ama mesela Rahmetlik Suphi eniştem ölene kadar Filistin’in özlemiyle yaşadı.

KISACA işte o yıllarda öğrendimdi “vatan” mefhumunu. İnsanların doğup büyüdükleri yerlere özlem duyarlarken ağladıklarına da o yıllarda tanık oldumdu.

Nitekim Mağusa surlar içinde İstiklal Savaşından sonra Türkiye’den kaçıp gelen bazı Ermenilerin de “ah vatanım” diyerek ağladıklarını görürdüm. Mesela Mağusa’da bizim mahallede Türkiye’nin Aydın şehrinden göç eden Kirkor efendi, sık sık geldiği yerleri anlatır ağlarken “Aydın” gibisi yoktur” derdi.              

***

HAYIR AMA! Bu ülkede Rum’un derdi ne Türk halkı kadar vatanı ve sahibi olduğu topraklarına duyduğu  özlemdi ne esaretten özgürlüğe geçişti.

OLDUĞU gibi tüm adanın egemeni olmaktı ki “megali idea” dediği bu maskaralık “vatan özlemleri” duygularında değil. Kıbrıs Türk halkının da vatanı olan adayı resmen emperyalist ve yayılmacı siyasetlerde ve Yunanistan’la birlikte işgal edip aidiyetlerine geçirdikten sonra bir Yunan adası haline getirmekti.

ZATEN amacın adı da kendinden menkuldü: “Megali idea” Yani büyük ideal. Ki o büyük ideal Ege adalarını çoktan yuttu fakat doymak bilmez iştaha ile şimdi de Kıbrıs’ı yutmak için çabalamakta.

***

DENECEK Kİ “Eee! Bunları biliyoruz bize yeni bir şey söyle”

En “yenisi” geçtiğimiz günlerde Yunanistan Başbakanı Mitsotakis ile Rum yönetimi lideri arasında olagelen görüşmeydi. Yaptıkları basın toplantısında bana yabancı gelen tek farklı açıklama “iki ülke (Atina-Lefkoşa) arasındaki “mükemmel ilişkiler” dediklerine “bazılarının nifak tohumu sokmaya çalışmaları” gibilerinden bir “yakınmalarıydı!” Ki doğrusu bugüne kadar Güney’den işittiğim serzenişlerden değildi.

Tabi Kıbrıs sorununa bağlı olup olmadığını bilemeyeceğim ama belli ki Güney Kıbrıs ile Yunanistan arasında da sorunlar vardır. ÖTESİ gerçek ise “müzakerelerin yeniden fakat BM’ler parametrelerinde başlamasına yönelik ortak isteklerinin tekrarıydı. (Oluşalı beridir dünyada hiçbir siyasi sorunu çözmeyi başaramamış bu BM’lerde ne hikmet olduğunu hâlâ anlamış değilim ama adının “siyasi güvenceler” olarak tepe tepe hem de referans olarak kullanılmasından vazgeçilmediği de bir başka tuhaflıktır) diyeyim ve geleyim bizim cepheye:

***

TATAR CEPHESİ: Sn. Tatar “çekirdekten yetişen bir politikacı değildi. Dışında da değildi çünkü Kanal T’yi devreye sokup siyasetin tam da bam teline vurduydu. Nitekim bir rastlantı olması mümkün değildi, Cumhurbaşkanı seçildi.

KIBRIS siyasi sorununda da rahmetlik Denktaş ekolünden gelmesi nedeniyle “iki devletli çözümü” savunan politikacı olarak temayüz etti. Rum tarafının karşısında da bugüne kadar bu “savını” Rum’a kök söktürecek kadar inatla savundu.          

NİTEKİM devri cumhurunda ilk kez Türk tarafı bu adada (CTP tarafından kabul görmese de) TC’nin de desteklediği bir kararla “iki bölgeli iki egemen devlete dayalı çözüm” ilkesel bir onayla yerli yerine oturdu.

BU çözüm tezini kökleştirmek için de neredeyse (hatta aşırıya da kaçarak) dünyada ayağının basmadığı ülke bırakmayan, ziyaretler yaparak anlatımlarla açıklamalarda bulundu hâlâ devam etmekte.

SADECE bir sorunu var: “KKTC de azınlıkta olsalar da “bazıları” dediğim “bizimkilere” bu çözüm tezini anlatamıyor.

Neyse ki artık çok iyi biliyoruz: Bu adada iki egemen devlete dayalı çözümden öte bir çözüm mümkün değildir..

NİTEKİM Sn. Tatar bu ilkesini biraz daha öne çıkartarak ve “Kuzey’de egemen bir Türk Devleti’nin Cumhurbaşkanı” olarak geçtiğimiz gün başını Güney’e çevirerek, “gelin güçlerimizi birleştirelim” çağrısında bulundu. Tabi ki Kıbrıs adasının refahı saadeti ve gelişip kalkınması için…

Bundan daha barışçı nasıl bir yaklaşım olabilir? Sn. Tatar bunu başaran liderlerimizden oldu doğrusu çok da iyi oldu…