Adıyaman 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam eden İsias davasının ikinci gününde İsias Otel’de hayatını kaybeden Havin Kılıç’ın babası Recep Kılıç, mahkemede söz aldı.
Recep Kılıç’ın konuşması şu şekilde:
“Gazimağusa Türk Maarif Koleji’nde okuyan kızımın Adıyaman’da turnuvası vardı. Ben de kızımla birlikte gittim. Kızım arkadaşlarıyla 204 numaralı odada kalıyordu. Ben başka odada kalıyordum. Arkadaşlarıyla kalmak istedi… Saat 10.00 gibi yemekhaneye diğer velilerle sohbet etmek için gittim. 11.30 gibi odaya geri döndüm. Ben herhangi bir ses var mı, konuşabilir miyim, yanıma çağırayım mı diye baktım, yoktu… Ben de odaya geçtim, televizyonu açtım, uyuyakaldım. Gözümü açtığımda sarsıntı başlamıştı, 5-10 saniye arasında toz bulutuyla birlikte kum yığını üzerime devrildi. Binanın her yere moloz yığını şeklinde çöktüğünü gördüm. Her yerim moloz içindeydi, üzerimde bir blok vardı… bağırmaya başladım.  Sonra Pervin hanım beni duydu, Çocuklarımın sesine benzettim, “kızım yaşıyor” diye düşündüm.  Bir şekilde dışarıya çıktım. Esra hocanın sesini duydum. “Recep sen misin?” dedi ve sonra “çocukları buldun mu” diye sordu. “Bulamadım” dedim, üzerimde düzgün kıyafet yoktu, atletleydim. Bana kıyafet getirdiler. O arada biz Pervin hocayı da çıkardık. Pervin hocanın bir parmağının yaralandığını gördüm. Daha sonra ben tekrardan aşağı indim. Devamlı çocukları soruyordum. Çıktım, indim bulamadım… Molozları karıştırdım, bu arada telefonumu buldum. Telefonun ışığını açmak için kazara telefonun yanına dokununca kamera açıldı, video kaydı açmışım… Daha sonra bunu savcılığa gönderdim. Enkazı gördüğümde kimsenin sağ çıkamayacağını anlamıştım. 10 katlı bina kum yığını olmuştu. Ses gelmediğini, kum yığını ve karanlığın içinde yapabileceğimiz bir şey olmadığını anladım. Bekledik… Gaziantep Başkonsolosu Fatma hanım geldi, yardım bulabilmek için çalışmalar yaptı. O sırada Kızılay Merkezi’ndeydik. İkinci sarsıntı oldu. Herkes çıktı ben çıkmadım. Yıkılacaksa yıkılsın dedim, beni dışarıya çıkardılar. Daha sonra birileri geldi, “biz AFAD’tanız” dedi.  “Yardım edin” dedik ama bize “Malzememiz yok” dediler, “Niye geldiniz o zaman” diye sorunca bir şey demediler. Daha sonraki saatlerde Kıbrıs’tan ekipler geldi, kurtarma çalışmalarına başladılar. Cenazelerimiz çıkmaya başladıktan sonra artık yaşam umudumuzu yitirdik. Artık cenazelerimizi sağlam almak için umut ediyorduk. Her gelen cenaze “Acaba Havin mi” diye bakıyordum. Eşimle konuştum. “İyi misin” dedi, sonra “havin” nasıl dedi, bir şey diyemedim. Sonra yanımıza geldi, getirdiği kıyafetleri giydim. 11 Şubat’ta da son 5 kişiden biri olarak Havin 4 arkadaşıyla birlikte üçüncü katta olan Havin’im bodrum katında bulundu. Teşhis için çağırdıklarında çadıra girdim ama yüzüne bakamadım. Kabul etmek istemedim. “Havin değil” dedim, annesini çağırdım. Annesi Havin’in cansız bedenini görünce çığlık attı, bayıldı… Oğlumu Kıbrıs’a defnettik, yaşamıyoruz…”.
 

Editör: Erol Kanlıada