Bugün yazıma biraz geriye giderek ve az biraz nostalji tazeleyerek başlayacağım… 1950’li yıllarda “yerel seçimler” denmiyordu. Sadece “belediye seçimleri” derdik.
İngiliz sömürge döneminden söz ediyorum. Heyecanı ile kampanyası yine şu bildik seçim havasındaydı. Tek farkı seçilen “başkanının”, “Rum” toplumundan bir aday olmasıydı…
Yanı sıra nüfus oranlarına göre Türk toplumumdan parti meclisi adayları seçimi de Türk seçmenler tarafından gerçekleştirilirdi. Seçim arifelerinin kavga ve gürültüleri ise Rumların “Sağcılarla Solcular” arasındaki çekişmelerinden kaynaklanırdı…
Mağusa limandaki Türk Rum işçilerinden dolayı bu kampanyalar daha hararetli geçerdi çünkü yine Rumlardan oluşan “AKEL komünist partisi” her zamanki gibi kampanyanın baş rol oyuncusu olurdu… Kısaca seçimler “komünistlerle” (solcular) Gekkolar dediğimiz (sağcılar) arasında geçerdi…
Kampanyaların başını çekenler de mesela Mağusa’da liman iççileri “olurdu!
YANİ Kıbrıs Türk halkı şimdilerde “yerel” dediğiniz belediye seçimleri ile muhtar ve aza seçimlerinin yabancısı değildi. Nitekim 1963 de Kıbrıs Cumhuriyeti’ne evrilirken kendi belediyelerimizin başkan ve Meclis üyeleri yanı sıra muhtar ve azalarını da seçerdik… O yıllarda da ne idiyse durum vaziyetler bugün de benzerlikleri ile devam etmektedir… Dedikten sonra sadede gelelim:
***
“YEREL SEÇİMLER” bugün de siyasi ve bölgesel işlevleriyle “seçimlerimizin” önemli bir bölümünü oluşturmaktadır… Nitekim bir süre önce gerçekleştirdiğimiz yerel seçimlerde epey tartışmalı ve heyecanlı bir kampanya süreci geçirdiydik… Ki şimdiler bizi bu yazıyı yazmaya sevk eden nedenlerden biri de söz konusu seçimde vaat edilenlerin hâlâ hatta tırnağının bile gerçekleştirilmemiş olmasıdır.
TABİ icraatlar yönünden vaat edilenlerin gerçekleştirilmelerinin henüz çok erken olduğunu biliyoruz ama… Doğrusu yeni kadroları ile seçilmiş belediyelerin geçen bu sürede yaptıklarına bakıyoruz umudumuz kırılıyor çünkü henüz ya bismillah bile demediler! Doğrusu umudumuz kırılıyor…
ÇÜNKÜ geçmişten gelen çok rutin “işlerin” ötesinde belediyelerinden hizmet bekleyen kent ve yörelerdeki dallarda yaprak bile oynamadı! Aksine “devletin de boşluklarda bıraktığı görev eksikliklerinden dolayı trafik daha bir azgınlaştı.
Yollara henüz ellenmedi, trafik kalabalığı ve kazaları da arttıkça arttı… Nitekim “Trafik Kazalarını Önleme Derneği” Başkanı Sn. Avcı’nın açıklamasına göre 2022 yılında trafik kazalarında ölenlerin sayısı 24 iken 2023’ün 9. ayında bu sayı 37 kişiye çıktı… Küçük bir toplumda büyük bir rakam… Öte yandan:
… AKŞAMLAR yine karanlıklara boğulurken önümüzdeki dönemlerde de tedbirler alınacağına yönelik en ufak bir ümit ışığı da yakılmadı kaldı ki yollarda aydınlatmalar için ışıklar yansın!
… BAZI kentlerde “çöp konteynerleri” hâlâ yolların ortalarına kadar kaymış tedbir alınmıyor…
…Sivrisinekler “karaları” ile birlikte çoğalıp yoğalıyor derken artık kent içi yollar da Allah ile canlara terkedilmiş! Sanırsınız Lunaparkların vuruşan arabaları KKTC yollarına taşınmış!...
***
VESSELAM yine şu üç T’ler diyorum: “Temizlik, tertip terbiye..” İlk ikisi belediyelerin göreviyse “üçüncüsü yurttaşların olacak ama değil işte! Bu ülkede başından beridir eksik aksak giden türlü çeşitli “işler” hâlâ değişmeyen, değiştirilemeyen bir kadersizlikle Allaha emanet edilmiş himmet ve inayet bekliyor! Belli ki daha çok bekleyeceğiz…
***
KISACA TAKILDIĞIM: Ve derken alın size ülkenin en saygın ve sevgili kulları mertebesindeki doktorlarımızdan bazılarının yedikleri herze ile naneye!
Hastalarını tırtıklamaları yetmedi devletin “sigorta kurumunu” da söğüşlediler! Hiç ama hiç olmadı. Yakışmadı! Üstelik asla ve kata beklenen değildi… Ki bu ülkeyi hâlâ halkın oyları ile seçilmiş doktorlar yönetiyorlar! En büyük liderimiz Dr. Küçük’tü. En saygın bakanlarımız vekillerimiz de çoğunlukla meslekleri doktorluk olan yurttaşlarımızdı…
Ve onlar kadar saygın bir başka zümremiz olması gereken “eczacılarımız!” Ya onlar!
***
OLAY ŞUDUR: “Bizler” dediğimiz zümre artık “yaşamları” amir ve emir hükmündeki “ölümleri” ile sona erecek İngiliz sömürge döneminden kalma şu yaşlı nesil aynı zamanda KKTC’yi kuran nesildir de…
Dr. Fazıl Küçük’ün, Denktaş’ın Örek’in yanında saf tutmuş mücahitler… 1974’ü vuruşarak ölerek yaşamış… Kuran ve bayrakla silah üzerine “bu yurdu canları pahasına sonuna kadar müdafaa edeceklerinin” yeminini yapmış nesil…
Ne var ki zaman çok çabuk geçti. Yukarıdaki yazımda da hatırlattım. Devlet olduk ama hâlâ olamadık!
NİTEKİM son “yolsuzluk” olayları! Sosyal sigortaları dolandırma olay ve girişimleri! Çevrilen dolaplar!. Fakat asıl büyük vahamet bunları gerçekleştirenlerin memleketin en elit kesimini oluşturan (bazı) doktorlar ve eczacılar oldukları gerçeği! Çok ama çok ayıp ve yazık oldu!