Yeni bir haftaya eski olaylarla başlamak istemezdim. Ne var ki dün Ankara’nın İçişleri Bakanlığı önünde bir bombanın patlatıldığı haberini işittiğimde nedendir bilmem, zihnim, o büyük mucizesi olan “hatırlama” reaksiyonunda yeniden gerilere gidiverdi.
Kendimi bir anda hayatımın en güzel dönemlerinde öylesi patlatılan bombalar, atılan kurşunlar, yakılan yıkılan evler dükkânlar hatta öldürülen insanlar arasında yaşamak zorunda bırakıldığımız o meşum ve karanlık yılların hatıralarında buldum.
DAHA lise öğrencisi bile değilken EOKACI avına çıktığımızı. Evlerimizin dükkânlarımızın Rumlar tarafından yakıldığını. Akşamın karanlıklarında patlatılan bombaların o tok patlamalarını ve makineli tüfeklerin karanlıkları delen kurşun seslerini…
Tutun ki Kıbrıs bir cehennem biz de zebanileriydik.
“ÇOK ŞÜKÜR, o yıllar geride kaldı” diyeceğim ama tam ağzımı açıyorum, anında en irisinden bir iğnenin kıçıma salınırken duyduğum müthiş acısıyla haykırıyorum: “Of anam offf”.
Hatıralar fena yakıyor fena acıtıyor. Çünkü bu adada hâlâ çözüm olmadı. Bir gün o bombalar yeniden patlayabilir o kurşunlar yeniden sıkılır, evler yakılır, masum insanlar katledilir, Kıbrıs bir kez daha yanar bir kez daha batar!
***
TÜRKİYE’ye dönüyorum. Tek ifadede olay şudur: Türkiye o ihtişamlı Osmanlı dönemlerine geri dünüyor, yeniden bir dünya devleti olma yollarında hızla ve güçlüce ilerliyor.
Ülkeler arası siyasi sorunların çözümlerinde söz sahibi oluyor. Hem askeri hem ekonomik yönden gitgide kendine daha çok yeter duruma geliyor.
VE Türkiye bir şey daha gerçekleştiriyor: “İslam’ın ve Türklük dünyasının liderliğine oynuyor…” Oynamasına bile gerek yok. Yarattığı ittifaklarla o liderlik mertebesini kendisi ihdas ediyor.
SINIR ötesinde Karabağ’da sadece söz sahibi olmakla kalmıyor, fiilen siyasi gelişmelerin mihver ülkesi rolünü üstleniyor. Doğu Akdeniz’de lider ülke olarak tüm çevre ülkeleriyle yeni ittifaklar oluşturuyor, petrol boru hatlarına kendi siyasi ve ekonomik iradesi içinde yol açıyor.
VE tüm kavgalı komşularıyla yeni anlaşmalarla yeni dostluklar oluşturuyor. Kısaca Türkiye büyüyor, büyürken yücelen ülke durumuna geliyor…
DOĞAL olarak “dostları” da çoğalıyor “düşmanları” da artıyor.
“PEKİ nedir bu gelişmenin Kıbrıs sorunuyla ilgisi” mi diyorsunuz?
Türkiye bölgede ve dünyada kendi siyasi iradesini daha çok öne çıkartıyor. Daha çok bağımsız ve bağlantısız” hale gelirken daha çok icazetsiz bir yapısal konuma geliyor! Ve daha şahsiyetli ve ulusal oluyor…
DOLAYISIYLA Kıbrıs siyasi sorunu da “yeni Türkiye’nin” bu yeni politikasının hükmü içinde güçlü bir ivme kazanıyor. Eğer bir kez daha ve kısaca hatırlatmak gerekecekse şöyle:
***
“KIBRIS’ta Türk ve Rum iki devlet vardır. Bu iki devlet geleceklere barış ve huzur içinde yönelecekse önce bunlar adada gerçekleştirilecek ki oluşacak iki devletin hem siyasi hem de ekonomik bağımsızlığı ile güvencesi oluşsun.
İŞTE bu güvence asla Türkiyesiz sağlanamaz. Dolayısıyla eğer Rum tarafı “enosis” hayalinden vaz geçmişse, TC’nin adada sağlayacağı bu güvenceden yararlanabilir. Tek yapacağı Kuzey’deki Türk devletine “saygı” duymasıdır.
HENÜZ barış ve istikrar için bu yeni arayışlara gideceğimiz siyasi ortamları olgunlaştırmadık. Fakat en azından halklar arası ticari ilişkilerle adada İngiliz sömürge döneminde bile sağlanamayan bir barışçı ortam yarattık..
BU ilişkiler siyasi çözümün mihenk taşına vuran önemli nedenlerinden biri olabilir. En azından biri birlerimize yeniden kurşunlar yağdırıp bombalar patlamaktan evladır.
***
SON SÖZ MÜ? Bu adada hiç “son söz” söylenmiş olmayacaksa da söylemek için çabalamak bile dalaşmaktan, kavga edip kapışmaktan avladır. Üstelik bunun için tank, top tüfeğe de ihtiyaç yoktur. Sağduyu yeter de artar bile.
KISACA TAKILDIĞIM: Kıbrıs Türk halkının en büyük meziyetlerinden biridir lafazanlık! Abartılı konuşur, anlatımlarımızı dantele işler gibi attığımız rengârenk ilmiklerle süsleriz. Küçük çevremizi dünyanın mihveri olacak kadar büyütür, akıllarımızın mucizevi becerilerinden söz ederiz.
SONRA da onca bilmişliğimize yakışmayan olaylar yaratır, sadece altında kalan boynumuzu değil haysiyetimizi de kırar rezil ederiz.
Kİ GEÇEN hafta böylesi rezilliklerin anlatımları ile geçti! Hem mesleki hem elit yönden her zaman toplumumuzun önünde olmuş itibarlı doktorlarımızla eczacılarımız ülkenin “sosyal sigortalarını” dolandırdıklarının suçluları olarak tutuklandılar.
BEN olaya çok üzüldüm! Ki eğer memlekette “kokuşmuşluk elit kesim doktorlarına kadar sirayet etmişse artık bu toplumda güvenilecek saygı duyulacak tek kişi kalmadı diye düşünülür!
Üstelik öyle “bireysel” de değildi olagelenler.. Resmen plan programı yapılmış, örgütlenilip şebeke haline gelinmiş, ve devlet kaz gibi yolunmuş ki hem ayıp hem yazık oldu! Geçiyorum.
***
VE KISACA TAKILDIĞIM: BU ülkede pahalılık niçin artıyor? Allahsızlıkla insafsızlıktan! Doktorların bile zıvanadan çıktıkları ülkede bekleyin ki üreticinin elinden ya beleş alınan ürünler tezgâhlarda insafla din iman gözetilerek satılsın!
KISACA diyeceğim hep o “ayni sorun.” Kooperatifleşemedik! Üretici ile tüketici arasındaki “tefecileri” bertaraf edip yerlerine “Koop” sistemine dayalı “üretim ve tüketim” mekanizmasını kuramadık.
***
DERKEN bugünkü bir tirajlı gazetemizin manşetinde sırıtıyordu: “Memleketteki “yeme içme sektöründeki yerli küçük esnafın yerini yabancı uyrukluların oluşturduğu (tabi ki kökleri büyük sermayelere dayalı) “danışman, komisyoncu, emlakçı ofisleri almaya başlamış.”
Kİ artık düz işçilikler de yine o yabancı uyruklular tarafından dolduruluyor. Pekâlâ nedeni?
KURALSIZLIKTAN sağlanan “kayıtsız” kazançlar! Resmen tümü de kayıtsız ve kaçak olduğu “çalışanın” da “çalıştıranın” da denetimsiz vergisiz “iş çevirmeleri!”
Yani arada ne devlet var dolayısıyla ne denetim organları.. Olsalardı eğer bu gün doktorlar şeytana uymazlar, cebinde iki kuruşu olan müteahhitliğe soyunmaz, gariban Afrikalılar boğaz tokluğuna çalıştırılmaz, kısaca Orta Çağ’ın “efendi ve uşak” düzeni kurulamazdı!
Sonuçta bu ülkede büyük hayallerle kurulan kooperatifçilik de tutmadı, özlenen yasal düzenler de. Hâlâ yasa dışılık devam ediyor beceren kazanıyor! Ne kadar erken tedbir alınır bu sorunların üstesinden gelinirse KKTC o nispette kazanacaktır…