Hiç tanımadığınız bir ülke. Ziyaret etmişsiniz ama hakkında en küçük bir fikriniz yok. Şuna buna sorsanız mübarek dünyada “iktidarı ile muhalefeti” olmayanı yok ya  fırsat bu fırsattır diyerek  kimisi iktidarı yerecek kimisi  muhalefetin sayesinde memlekette iş yapılamaz durumlara gelindiğini anlatacak!                                                             

YADA  fikir sahibi olmak istiyorsunuz:                                    

İşte bunun için  yerel gazetelerinden birini alıp  manşetinden içteki sayfalarına kadar en azından yorum ve haber başlıklarını okur veya okutturursanız hiç kuşkunuz olmasın size yetecek bilgilere erişebilir en azından bir fikre sahip olabilirsiniz! Bu cümleden olmak üzere:  

MESELA tedarik ettiğiniz gazetede şöyle bir haber çarpsa gözünüze: Kıbrıs’ın bir kenti olan “Mağusa’da bir satıcı arabası ile uyuşturucu satarken polis tarafından yakalandı!”

Peki tepkiniz? “Vay be demek bu ülkede uyuşturucu dediğiniz  artık  yollarda arabalı satıcılar tarafından resmen satılarak pazarlanmaktadır!”

PEKİ düşünceniz? “Aman Ne özgür ülke” mi?  “Demek bu ülkede insanların ihtiyaçları o kadar yakından takip edilip mahrum kalmamaları için mesela arabalarıyla  bile özel satıcılar kapınıza kadar gelip size serviste bulunabiliyor, şıp şak her halde artık envai türlüsünden uyuşturucularından satın  alabiliyorsunuz.… “Ulan Amerika’da bile oluşamadı böyle bir sosyal devlet demez misiniz?

YADA şöyle mi dersiniz? Kardeşim “ihtiyacın” yasağı yoktur. Fakat eğer bir  maddeyi kanunlarla yasaklara koyar, uygulamalarda kaçakçılıktan karaborsalarda satışlarına kadar vardırılacak dolayısıyla yasa dışı  şebekelerin oluşmasını önleyemezseniz… Türlü çeşitli yassaklar kadük edilirlerken,  zararlı maddeler de yer altına inerek karaborsaya çıkar!

TABİ ilgili tedbirler alınır yeni yasaklar mevcutların üzerine eklenir de ne? Uyuşturucu belası almış başını giderken ve artık bütün dünyada “insanların keyfine karışmayınız” denilen bir “evrimleşme” adında zehirlenme devri başlamışsa çekiverin kuyruğunu gitsin!

                             ***

BUNA KARŞIN artık sizin anlayışınıza  kalmıştır, olaya türlü çeşitli görüşlerle bakabilirsiniz..                                                   

  Mesela benim ilk akılıma gelen “ vay be, demek memlekette denetim mekanizması bu kadar laçka oldu ha”  gibilerinden kaygılı bir düşüncenin oturacağıdır…  Bir başkası için “devrim niteliğinde olabilir ama!”

HAYIR: Lafı getirip “Polis devleti” olalım demiyorum! Ya da asayişi sağlamak için oluşturulacak baskı rejimlerinden söz etmiyorum! Nitekim bir zamanlar  rahmetlik Denktaş’ın da diline pelesenk olduydu “ben diyordu gittiğim ülkeleri ikiye ayırırım. Birisi “Polisin otoriter olduğu devletler” diğerleri  olmayanlar..(İfadeyi tam hatırlamıyorum ama öylesi bir vurgulamaydı.)                                                                               

DOĞRUSU bu ayırımı çok anlamlandırmalara soktumdu. Bir ülke nasıl “polis sultası altına sokulabilir” yada sokulamaz  diyerek!.                                                                             

OYSA rahmetlik Denktaş  “polisin işlevinden, öneminden” söz ediyordu.. Ki tüm dünyada “devletle-emniyet güçleri ayni  görevler bütünleşmeleri” içine girmişlerdir. Çünkü artık  “illegal sorunları salt polisin önlemesini caydırmasını beklemek mümkün değildir!” Çünkü yukarıda da (espri  olarak anlattığımca  da olsa) örnekleri aslında çok  vardır ve “çıkan kanunlarla alınan tedbirler” ne kadar etkin olurlarsa olsunlar bir süre sonra onları  çalışamaz yada kadük duruma getiren “ bir de “karşı akıl” gelişip oluşur ki farkına varana kadar zararlarını yapmış, kötülüklerini saçmış, insanları çoktan zehirlemiştir!                                                                                                                                                            ***

İŞTE SON ÖRNEĞİ: Sen uyuşturucuyu kimselerinbulamayacağı mesela gökte ararken işte o şurada gözünün önündeki şu satıcı arabasındadır! Senin için  sadece elindeki parayı uzatıp “malı” satın almak külfetinden ötesi yoktur!  

 Fakat eğer bir ülke dünya belası bir madde karşısında bu kadar aciz duruma düşmüşse “gelecekten” şüphe etmemek mümkün değildir.. Peki çare?                                                                                                                                       ***

 ŞİMDİ başa dönüyorum: Medya “KKTC’yi yansıtan aynalarımızdır. Bu ülkede Jon Rifat’tan, Yavuz’dan,Necati Özkan’dan   Dr. Küçük’ten beri vardılar gene vardırlar. Bizim kuşak bu ülkede gazeteleri ile birlikte geldiler bugünlere.. Bugün de insanlar gitgide artan gazetelerle birlikte vardırlar.. Buna karşın artık bu ülke kendi polisi kendi medyası, kendi özü sözü ve tarihi mücadele geçmişiyle yoğurduğu mayasının insanı değildir! Ne 1963’lerin ne 1974’lerin, ne bugünlerin…

BAZEN keşke devlet olmasaydık. Cemaat olarak kalsaydık. O zaman devlet gibi organize olmazdık! Ve tabi türlü çeşitli organlarla yeniden oluşurken gün gele esrar fuhuş kumar ülkesi de olmazdık. Hem de resmiyeti ile..

                                                ***

 NE DERLER AMA? Yolcu yolunda gerek. Yolumuzu yürümek zorundayız  çünkü zaman kimseyi beklemiyor. Bu yolu yürüyeceğiz. Tabi unutmadan: “Doğru yolda yavaş ve dikkatli  yürüyenler, süratli  fakat  yanlış yollarda yürüyenlerden daha çok yol yol alırlar..