Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Milletvekili Filiz Besim, devam eden Sahte Reçete Düzenlenmesi olayıyla ilgili açıklamalarda bulundu.
Besim’in “Üzgünüm ve Çok Kırgınım” ifadelerini kullandığı açıklamanın tamamı şöyle:
“Üzgünüm ve Çok Kırgınım…
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı göreve gelir gelmez eline tutturulan bir dosyayı polise verdi. Neydi bu dosya?
Sigorta ile sözleşmesi olan 91 hekim ve 291 eczane.
Kendinden önceki bakanlara da verilen ancak kimsenin kapağını açmadığı dosya.
Oradaki memurların sigorta ilaç reçetelerinde birtakım yolsuzluk ve usulsüzlük olduğu iddiaları vardı.
Bu durumda normalde yapılması gereken nedir? Bakanlık bir ekip kurar, oradaki memurlar, bürokratlar, Tabipler Birliği ve Eczacılar Birliği ile birlikte ciddi bir iç denetim yapar.
Usulsüzlük gördüğü reçetelerle ilgili hekim ve eczaneleri uyarır, gerekirse sözleşmelerini iptal eder.
Yolsuzluk şüphesi olan, organize suç işlediği şüphesi olanları da polise sevk eder.
Gelinen noktada anlıyoruz ki; konu öyle olmadı. Tüm sözleşmeli hekim ve eczacıların dosyaları toplu halde polise aktarıldı.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Genel Sağlık Sigortasını kurmakla yükümlü bakanlıktır. Yıllarca sigortalı çalışan bireylerin maaşlarından, bünyesinde bulunan sağlık fonu için prim kesintileri yaptı, yapıyor. Normalde bu parayla çalışanlara sağlık harcamaları için katkı yapması bekleniyordu. Öyle olmadı. Sadece sigortalı hastalara bir miktar ilaç katkısı yapılmaya başlandı. Son yıllarda da, bu katkı hasta tarafından daha rahat ulaşılsın diye online bir sistem kuruldu. Sistem zayıf ve denetimsizdi. En önemli paydaş olan hastalığı bilen, ilacı bilen hekim sistemin denetiminde yoktu.
Pandemi şartlarında hastaların dolaşımını azaltmak için sistem daha da kolaylaştırıldı. Hastanın doktoru görme zorunluluğu ortadan kaldırıldı, eczacı ile hasta veya hasta yakını karşı karşıya kaldı.
Sonuçta ne oldu? Polis eline gelen dosyayı aldı ve soruşturmaya başladı. Yasaları zaten çok eskilerden kalmaydı. Soruşturmak için insanları tutuklamaya, hiç de insani olmayan nezarethane koşullarında hapsetmeye ve kelepçeli bir şekilde mahkemeye çıkarmaya başladı. Ama bu insanlar yıllardır sağlığımızı emanet ettiğimiz hekim ve eczacılardı. Aslında ne kaçacak yerleri ne de halleri vardı.
Delilleri karartabilirler iddiası ile günlerce hekimler ve eczacılar tahta kurularıyla dolu, su ve tuvalet şartlarının sıkıntılı olduğu, hijyen koşullarının olmadığı odalarda tutuldular, tutuluyorlar. Yatacak yatak yok, okuyacak kitap bile yasak.
Bazı basın ve yayın organları bu insanların ‘’masumiyet karnesi’’ haklarını hiç düşünmeden, belki de suçsuz bulunacaklarına bakmadan boy boy kelepçeli resimlerini yayınladılar.
Peki ya uyarıldıkları halde gereğini yapmayan eski bakan ve bürokratlar? Onlar da soruşturulacak mı?
Bilmiyoruz!…
En değerli insan kaynaklarımızın itibarının devlet eliyle yerle bir edildiğine hep birlikte tanık olduk.
Toplum altından yıllarca kalkılamayacak bir travmaya mahkum oldu.
Çok ama çok üzgünüm. 8 yaşında savaşı ve göçü yaşadım. Hiç böyle bir karanlık ve umutsuzluk duygusu hissetmedim.
Ve yeniden: organize suç işleyerek yolsuzluk yapan doktor veya eczacı varsa gereken cezayı almalarını tüm toplum gibi ben de en çok isteyenlerdenim.”