Çok konuşulan bilimkurgu filmi Her Şey Her Yerde Aynı Anda'nın (Everything Everywhere All at Once), 95. Akademi Ödülleri'ne damga vurması bilim dünyasını da karıştırdı. Michelle Yeoh'un canlandırdığı Evelyn Juan Wang'ın evrenlerarası yolculuğunu konu alan film, uzun yıllardır tartışılan bir teoriyi yeniden gündeme getirdi: Çoklu evrenler teorisi. Teori kabaca, yaşadığımız evrenin tek evren olmayabileceği fikrine dayanıyor. Buna göre evren, diğer birçok evrenle birlikte daha büyük bir yapının parçası. Filmin ardından birçok bilim insanı çoklu evrenler fikrine dair düşüncelerini dile getirmeye başladı. Bu kişilerden biri de Britanya'nın baş astrofizikçisi Lord Martin Rees oldu. Rees, yaşadığımız evrenin tek olmadığını savunanlardan. Cambridge Üniversitesi'nde Kozmoloji ve Astrofizik Profesörü olarak görev alan Rees, köpeği üzerine bahse girebileceğini söyledi. The Conversation'da kaleme aldığı yazıda Rees, evreni meydana getirdiği varsayılan Büyük Patlama'nın bile düşünüldüğü kadar benzersiz olmadığını yazdı. Samanyolu Galaksisi'nin ve dolayısıyla Dünya'nın içinde bulunduğu evrenin koşulları, G harfiyle temsil edilen yerçekimi sabiti veya C harfiyle temsil edilen ışık hızı gibi "temel sabitlerle" tanımlanıyor. Bu sabitlerin değerleri, yıldızlar, gezegenler, karbon ve nihayetinde insanlar gibi karmaşık sistemlerin evrimleşmesine olanak tanıyacak aralıkta. Bu parametrelerden bazılarını yüzde birkaç oranında bile değiştirildiği durumda evrende yaşamın mümkün olamayacağı düşünülüyor. Bu yüzden fizikçiler, yaşamı mümkün kılan hassas dengelerin nasıl bir araya gelebildiğini tartışıyor. "Bazıları bunun sadece bir tesadüf olduğunu iddia ediyor" diyen Rees'e göre en önemli açıklamalardan biri çoklu evrenler: Alternatif bir açıklama var: Farklı fiziksel yasalara ve farklı temel sabit değerlerine sahip bir çoklu evrende yaşadığımız. Bu evrenlerin çoğu yaşam için uygun olmayabilir. Ancak istatistiksel olarak konuşursak, birkaçı yaşam dostu olacaktır.