30 Ağustos Zafer Bayramı kutlaması da geçti.

Belki çok farkında değiliz. Fakat böylesi bayramlar rutin ve tekdüze hayatlarımızın hani her gün ayni elbiseyi giyerken bir gün yenisini giymenin yarattığı neşeli esintili farkındalıklar gibilerinden değişikliklerdir…             

Kİ deli dolu koşarken az biraz da olsa durup yeniden soluklanıp yolumuza daha kanlı canlı devam etmemizin motivasyonu olurlar..

Artık yapacakları hiçbir işleri kalmayan emekli ve yaşlı içi kurumuş “benim” gibi insanlar için bile yeni hayat sevinçleri olabilirler…

“Kİ YAKINDA okullar açılıyor” demek bile yeniden başlayan kıpır kıpır yeni yaşamların müjdeleri olabiliyor.. İşte asıl o zaman uzun ve kısır yaz tatili sona erer!              

Çünkü Okulların açılması toplumun derin bir soluk aldıktan sonra bir süre hareketsiz kaldığı için her tarafı tutulmuş bedenlerin yeniden canlanıp çalışmaya başlaması, yeni bir devinimle hayata sarılması demektir..

BİR yandan da şöyle diyorum: İşte yıllar yılıdır, nesillerden nesillere aktarılan bu yaşamsal gerçeğe karşın, hiçbir devrede bu uzun tatil dönüşlerini kaygısız kavgasız, eksiksiz ve tastamam oluşlarındaki rahatlıkla karşılamayı   beceremedik!                                                                                                                                 

Kİ Sn. Başbakan Üstel de geçen günlerde “işte size bir yıl süresince üzerinde dövüneceğimizle sizin de döveceğiniz bir yeni plan program sunuyorum ki içinde “yok yok” deyiverdiydi!                                         

Şöyle ki “artışlı maaşlar” mı istersiniz yoksa “her üç ayda bir kez (sanki bu mübarek hayat pahalılığı alnımıza yazılmış Allah’ın kadarasıymış gibi) üstelik artık yılda bir kez değil, üç defa tatbik edileceğinin müjdeli haberini mi isterseniz!                                                                                                                                    

Ki yanında özel sektöre Eylül’de tatbik edilecek prim desteği de var..

 “Sosyal Konut projesi” de var “kırsal kesimde ev yapacaklar için düşünülmekte olan projeler” de var.. Öyle bir piyango ki ne çeksen hep dolu!                                                                                                                            

YETMEZ AMA: Çünkü  “kendisi zaten muhtacı dide kaldı ki başkalarına himmet ede!” Derken başımıza bir de aramızdaki “yabancılar sorunlarını” sardık ki artık onların rehabiliteleri de boynumuzun borcu oldu!

ÖTE YANDAN “artık kentlerin nüfusları bile zapturapt altına alınacak” deniyor bu plan programda!               “Yabancıların mal alımları disipline edilecek” falan da deniyor…                                                                  

İYİ hatırlarım yıllar önce de celallenip söylenmeye başladığımızda şöyle cevap verdilerdi: “Yabancılar barındıkları yada kapattıkları taşınmaz mallarını yüklenip bu ülkeden götüremeyeceklerse satın almalarında inşa etmelerinde ne mahzur olabilir!”

Eee! İşte olmaya başladı ama!  Artık fısıltıları aşarak zırıltılara dönüşen sesler “yabancılar topraklarımızı satın almaktadırlar” diye işitilmektedir!

Üstelik “koloniler haline geldiler” denilerek   oluşumun altını da “dikkat” anlamında özellikle çiziyorlar!. Biz de yazalım ama: “Yabancı tapalı insanların aramızda ikamet etmelerinde elbette Bir mahzur yoktur. Fakat “öncelikler” vardır..  Eğer diyarı Kuzey Kıbrıs bizimse sahiplikle mülkiyet de bizimdir yönetim erki ile yönetmek de.”     

ÜSTELİK ŞUNU DA HATIRLATALIM hediyemiz olsun: Bir devrelerde TC Afrika’ya açılırken şimdilerde gene ihtilallerle çatışmalarla boğuşan Nijer gibi ülkelerden, Somali’den hatta adı sanı haritalarda bile olmayan yeni kurulmuş devletlerden KKTC’ye jest olsun destek olsun para aksın siyasetlerinde üniversite öğrencileri kanalize edildi ama işte durum vaziyetler ortada..

ARTIK gün geçmiyor ki günlük haberlerde, gazetelerin sayfalarında “uyuşturucudan hırsızlıklara, gasptan yolsuzluklara, trafik ihlallerinden ötesi olanca illegal olaylara kadar adları sanlarıyla boy göstermiş olmasınlar! Ki dolandırıcılıkla hırsızlığın, cinsel saldırıların kitaplarını yazıyorlar!  Bu bir:

İKİ: Deniyor ki “hatta üniversitelerimizden mezun olup ülkelerine dönen bazı siyahiler “vali” bile olmuşlar ülkelerinde..

Doğrusu gurur duymamız gereken bir olay.

Eee! KKTC’de okuyan bu ülkelerin öğrencileri üst kademelerde istihdam olanakları bulur hatta “valilik” mertebesine layık görülürlerken nasıl olur da bu devlet siyasi tanınmışlığa layık görülmez?               

Ki burada duruyorum:

Çünkü artık öğrenci kisvesi altında KKTC’ye gelip “işçi” olarak çalışanları vardır ama!..                            

ÖTE YANDAN hayret ki hayret! Kendi ülkelerinin muhtacı dideleri olmaları yetmez, bizden beter oluşlarına aldırmadan yetişmiş oğullarını kızlarını ülkemize gönderiyorlar ki okuyup adam olsunlar yada çalışıp para kazansınlar… Meğer ne büyük devletmişiz be abi!

 (…Ve Rum tarafı bu dünyasallığımızı, geldiğimiz yerdeki siyasi konumumuzu hâlâ görmek istemez bir de utanıp sıkılmadan iki karışlık yol için maraza çıkartıp “egemenlik” palavralarına sarılır, üstelik bu sahtekârlığını BM’ler askerlerine de yutturur!

UMUT edelim ki bir gün adadaki bu siyasi komedya da sonlanır...