Halkın Partisi (HP) Genel Sekreteri Turgut Alas, gündemde olan Hayvan Üreticileri ve Yetiştiricileri Birliği’nin devam eden eylemleri hakkında açıklamada bulunarak “üretici ve hayvancı öyle bir hâle getirildi ki tabiri caizse ülkenin tarımsal üretimi son nefesini vermek üzere” dedi.

Alas, üretimdeki girdileri ele alarak maliyet sıkıntıları başta olmak üzere üreticinin yaşadığı sıkıntıları ve çözüm önerilerini paylaştı:

HP Genel Sekreteri Alas’ın paylaşımı şöyle:

“Hayvan üreticileri sabahtan beridir isyan etmiş durumda, süresiz eylemlilik kararıyla meclis önünde, tarım bakanlığı önünde, başbakanlık önünde haklı bir mücadele veriyorlar.

Geçmişten bugüne tarım politikaları konusunda bir çok açıklamam oldu. Bıkmadan usanmadan aynı şeyleri söylemeye devam edeceğim. Üretici ve hayvancı öyle bir hâle getirildi ki tabiri caizse ülkenin tarımsal üretimi son nefesini vermek üzere !

Üretim için tohum, fide, fidan, gübre, finansman kaynağı (yani para), işçilik, mazot/benzin, tarım makineleri, su, elektrik gibi birçok girdi kullanılıyor.

Bu girdiler de bir üretim maliyeti oluşturuyor. Çiftçinin üretim yapabilmesi için bu girdileri kullanmaktan başka çaresi yok. Günün sonunda, ürününü satarak, yaptığı masrafı (yani girdi maliyetini) karşılamak ve geçimini sağlayarak üretimi sürdürebilecek bir gelir elde etmesi gerekiyor. Bunu yapamadığında da zarar edeceği için ya borçlanarak üretime devam etmek ya da üretmekten vazgeçmek zorunda kalıyor.

Bitkisel ve hayvansal gelişimi, verimi ve kaliteyi artıracak en önemli girdi kalemi olan gübre, tohum, yem bitkisi, elektrik, akaryakıt, tarımsal sulama suyu gibi girdilere baktığımızda son yıllarda hep bir artış olduğunu görüyoruz.

Tüm bunlara baktığımızda üretimde kullanılan girdi maliyetlerinin son yıllardaki artışının gıda fiyatlarındaki artışa da yansıması beklenmeyecek bir durum değildi ki geçmiş yıllarda bunun uyarısını yapmış, önlem alınmazsa gıda enflasyonunun önüne geçilemeyeceğini belirtmiştim.

Buradaki esas sorun ise gıda fiyatlarındaki artıştan (yani gelirden) en az payın üreticiye düşüyor olması. Komisyonlar, vergiler, nakliye, market kâr oranı gibi faktörler ile tüketiciye sunulan gıdanın tarla alım fiyatının 3-4 katına çıktığını söyleyebiliriz. Bunun yanında meclisten hal yasasını oy birliği ile geçirip 15 aydır tek bir icraatta bulunmamaları, güvenli gıdaya ulaşma yanında üreticinin de sattığı ürünün bedelini 3 ile 6 ay arasında alabilmesine sebep oluyor.

Gelirini geç elde eden hatta zarar eden üreticinin üretimden vazgeçmesi demek, yerel üretimin tamamen sona ermesi ve gıda ihtiyacının ithalata bağımlığının artması demektir. Bu da hali hazırda artan gıda fiyatlarının günden güne daha da artmasına sebep olacaktır.

Bunların yanında dış ticaret politikasının yerli üretim ve ihracattan çok ithalata dayalı olması da fiyat artışlarındaki en önemli etkenlerden biri olarak kabul edilebilir. Bu ülkenin iki önemli ihracat kalemi olan narenciye ile süt ve süt ürünlerinin getirildiği nokta ayan beyan ortadadır.

Yıllardır bir türlü tarımın gerekli ama yanlış ve geç uygulanan teşvik, doğrudan gelir vb. katkılar üreticinin eline geçmeden enflasyon içinde eriyip gidiyor.

Peki ne yaparsak bu sorunları minimize edebiliriz ?

İthalata dayalı tarım politikası yerine kendi ülkemizin tarımsal potansiyelini değerlendirerek, üretim odaklı bir politikaya geçiş şarttır.

Hasat sonrası ürün kaybını minimize edecek depolama ve muhafaza koşullarının geliştirilmesi gerekmektedir.

Çiftçinin üretim yapmasını kolaylaştıracak, üretimden vazgeçmesinin önüne geçecek, girdilerin temininde ve ürünlerin satışında etkin, özerk, siyasete bağımlı olmayan, profesyoneller tarafından yönetilen bir kooperatifçilik anlayışının hızla hayata geçirilmesi gerekmektedir.

Girdi fiyatlarını düşürecek düzenlemeler ve planlamalar yapılmalıdır (kısa vadede vergilerde düzenleme, muafiyet, uzun vadede tarımsal girdi sanayisini ve hasat sonrası depolamayı geliştirmile gibi).

“Yerelde üret, yerelde tüket” modeli ile ithalata bağımlılık azaltılmalı, her bölgenin kendi içinde tarımsal potansiyeli maksimum düzeyde değerlendirilmelidir.

Yerel yönetimler, kooperatifçilik ve/veya kümelenme gibi modeller ile hem üretim hem de üretilen ürünlerin tüketiciye en kısa yoldan ulaşmasını sağlayacak çalışmalar yapmalıdır (buna benzer oluşumlar ve doğru örnekler ülkede vardır ve sayısının daha da artırılması gerekir).

Yanlış ekonomi, tarım ve dış ticaret politikası; girdi fiyatları artarken çiftçinin gelirinin aynı oranda artmaması ve zarar etmesi; zarar eden çiftçinin üretimden vazgeçmesi ya da doğru üretim modellerinden uzaklaşması yukarıda bahsettiğim diğer sebepler ile birleşince çözülmesi gereken sorunların neler olduğunu sanırım ortaya koyuyor.

Tüm bunların yanında yetkililerin tarımsal üretimin sadece teşvik ve doğrudan gelir desteği ile yönetilemeyeceğinin farkına varması gerekiyor.

Bilinmesi gereken en önemli şey ise tarım ve hayvancılığın hükümet politikası değil devlet politikası olması gerektiğidir.

Ve unutmayın ki temel nedenlerden biri olan yanlış tarım politikalarını düzeltmeden gıda fiyatlarını indireceğiz söyleminde bulunmak, gerçeklerden uzak, günü kurtarmaya yönelik söylemlerden öteye geçmeyecektir.

Editör: Yasemin Canbaz