Japonya'da geçen hafta yaşanan depremlerin ardından, ülkedeki binaların nasıl sağlamlaştırıldığı tekrar gündeme geldi.
İşikava'nın Noto Yarımadası ve açıklarında, 1 ila 4 Ocak'ta meydana gelen ve büyüklükleri 4 ile 7 arasında değişen depremlerde, son açıklanan rakamlara göre can kaybı 110'a çıktı.
En az 240 kişinin kaybolduğu bildirilirken, 300'den fazla kişininse hastanelerdeki tedavisi sürüyor.
Bölgede en az 270 ev kullanılmaz hale gelirken, Tokyo Üniversitesi'nden Robert Geller, depremlerin aslında çok daha yıkıcı sonuçlanabileceğini fakat bunun Japon mimarisindeki teknolojilerle en aza indirildiğini söyledi.
Geller, ABD'nin önde gelen medya kuruluşlarından CNN'e "Modern binaların çoğu depremi iyi atlattı. Müstakil konutlar da hasar alsa bile tamamen yıkılmadı" dedi.
Öte yandan akademisyen, ağır kiremit çatılı eski tip evlerin depremde en çok hasar alan binalar olduğuna işaret etti.
Haberde, Japon mühendislerin bina sağlamlaştırma çalışmalarının "esneklik" prensibi üzerine kurulu olduğuna dikkat çekildi.
ABD'nin prestijli üniversitesi Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nden (MIT) Miho Mazereeuw, hastane ve benzeri önemli yapıların kauçuk rulmanlar üzerine oturtulduğunu ve bu şekilde deprem sırasında binaların "salınabildiğini" söyledi.
Akademisyen, binaların yerin hareketine direnmektense "sallanmayla birlikte hareket edebilmesinin sağlandığını" belirtti.
Haberde, Japonya'da "padoga" adı verilen Budist tapınakların inşasında bile yüzyıllar önce bu prensibin kullanıldığına dikkat çekildi. Padogalar sağlamlıklarını, "şinbaşira" diye adlandırılan, ağaç gövdelerinden üretilen ve yapının merkezine yerleştirilen sütunlara borçlu. Bu sütunlar, binanın depremin yarattığı sarsıntıların gücüne karşı denge oluşturacak şekilde sallanmasını sağlayarak çökmeleri engelliyor.
Kyoto'da 17. yüzyılda inşa edilen 5 katlı Toji tapınağı, 17 Ocak 1995'te yaşanan 7.2 büyüklüğündeki depremden bu teknoloji sayesinde sağ çıkmıştı.