Ülkemizin bilimsel anlamda gelişim göstermesi ve uluslararası öğrenciler yoluyla birçok ülkede varlık alanı kazanması noktasında üniversiteler önemli rol oynarken, üniversitelere “ticarethane”, öğrencilere de “müşteri” gözüyle bakılması yükseköğretimin kan kaybetmesine neden oluyor.

   Ülkemizde son dönemde yükseköğretimde yaşanan “sahtecilik” olayları, ciddi tartışma konusu oldu. Bu durum hem işini yasal yollarla, doğru dürüst yapan üniversiteleri etkiledi hem de ülkemizde eğitim gören üniversite öğrencileri ile ailelerinin tedirgin olmasına neden oldu.

   Kıbrıs Sağlık ve Toplum Bilimleri Üniversitesi’nde polisin başlattığı soruşturma çerçevesinde üniversitede “sahte diploma” verildiği, öğrencilerden alınan paraların yöneticilerin hesaplarına geçirdiği, sahte faturalarla sahtekarlıkla para temin edildiği gibi birçok suç unsuru ortaya çıkarıldı. “Sahte diploma” soruşturması büyüdükçe büyüdü, tutuklamalar peşi sıra geldi. Hatta bu çerçevede üniversitelerden sorumlu Yüksek Öğretim Planlama, Denetleme, Akreditasyon ve Koordinasyon Kurulu (YÖDAK) Başkanı Turgay Avcı ile eski YÖDAK Başkan Yardımcısı Mehmet Hasgüler, Tıp Fakültesi’nin açılmasına onay vermeleri karşılığında “rüşvet” aldıkları gerekçesiyle tutuklandı.

   Polis başka bir davada tespit ettiği sahte lise diploması soruşturmasının sonucunda da başka bir suçu ortaya çıkardı.

    Sahte lise diplomasını hazırlayan kişiye ulaşan polis, yaptığı sorgulamada söz konusu kişinin komisyon karşılığı Cyprus Massachussetts Center Of Innovation adlı kuruma öğrenci kaydettirdiğini belirledi. Kamuoyuna önce üniversite olarak lanse edilen kurumun aslında bir eğitim kurumu olduğu ve sadece sertifika verebileceği ortaya çıktı.

   Ancak polis, yaptığı ileri soruşturmada söz konusu kurumun internet sitesinde ön lisans reklamı yaptığı tespit etti ve kurumun “sahte üniversite” olarak çalıştığını belirledi, tutuklamalar yaptı.

    Yüksek öğretimin ciddi bir kaos yaşadığı böylesi bir ortamda Milli Eğitim Bakanlığı’nın sessiz kalması ise soru işaretlerini beraberinde getirdi.

   YÖDAK Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Hasan Amca ise bir açıklama yayınlayarak YÖDAK Başkanı Prof. Dr. Turgay Avcı’yla ilgili hukuki süreç tamamlanana kadar YÖDAK’a Başkanlık edeceğini duyurdu. Amca açıklamasında “YÖDAK, mevzuatların kendisine vermiş olduğu tüm görev, yetki ve sorumluluklarını kesintisiz bir şekilde, büyük bir titizlikle yerine getirecektir. Yaşanan bu sürecin KKTC Yüksek Öğretim Sistemine zarar vermemesi için tüm kamuoyunu sağduyu ile hareket etmeye davet ederim” dedi.

Eylem: Üniversitelere ticarethane olarak bakılıyor

  Kıbrıs Türk Orta Eğitim Öğretmenler Sendikası (KTOEÖS) Başkanı Selma Eylem, ülkemizde üniversitelere nitelik olarak değil nicelik olarak bakıldığını belirterek, buraların kalite yerine ticari amaçlı kuruluşlar olarak değerlendirildiğini kaydetti.

   Eğitim Bakanlığı’nın eğitimde oluşan anomaliye sürdürdüğü politikalarla kendisinin zarar verdiğine dikkat çeken Eylem, eğitime zarar veren kurumlardan birisinin de Eğitim Bakanlığı ve hükûmetler olduğunun altını çizdi.

   Ülkede her alanda kokuşmuşluk, yolsuzluk, rüşvet, torpilin had safhada olduğunu belirten Eylem, biraz kazınsa bunun çok daha derinlerine inileceğini ve daha büyük skandalların ortaya çıkabileceğini kaydetti.

   Eylem, “sahte diploma” konusunda gerekenlerin yapılması gerektiğini vurguladı.

 

Maviş: Yükseköğretimde eğitim parasal konulara indirgendi

 

   Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendiksı (KTÖS) Genel Sekreteri Burak Maviş, Ada’nın kuzeyinde Atatürk Öğretmen Akademisi (AÖA) dışında devletin teşvikiyle 22 tane vakıf veya özel üniversitenin bulunduğunu belirterek, benzer nüfus oranına sahip olan Malta’da bir devlet üniversitesi, bir tane de ekonomi üzerine özel butik üniversite olduğunu kaydetti.

   Ada’nın kuzeyinde üniversite sayısının fazlalığının niteliğe, bilimsel araştırmalara yansımadığını dile getiren Maviş, eğitimin parasal konulara indirgendiğini ifade etti.

   Maviş, “Kitle turizmi anlayışıyla, daha fazla öğrenci, daha fazla üniversite, daha az maaş, daha az personel anlayışı ile denetimsiz, patronların eline verilmiş bir yükseköğrenimin ‘diploma’ krizi yaratmasına şaşırmamak gerekir” şeklinde konuşarak, butik otel açma izni gibi üniversite açma izni verenlerin diplomaların para karşılığı dağıtılmasına da sebep olan kişiler olduğunu vurguladı.

   Maviş, siyasi kimliği olan kişilerin sahte diploma ile ilişkilenmiş iddialar ile anılmasının üniversite patronları ile siyasetin kurduğu ilişkinin de araştırılması gerektiğini ortaya koyduğuna işaret etti.

   Sorumluluk almamanın siyasete ve bürokratlara özgün bir hal aldığını belirten Maviş, siyasetin sorumluluk üstlenmeme, ‘Bana bir şey olmaz’ tavrının ve hesap vermeme üzerine kurulu anlayışının yükseköğrenime zarar verdiğini kaydetti.

   Maviş, yükseköğrenim ile ilgili Meclis, Eğitim Bakanlığı, Yükseköğretim Planlama, Denetleme, Akreditasyon ve Koordinasyon Kurulu’nun (YÖDAK) doğrudan ilişkili olduğunu dile getirerek, yükseköğrenim kurumları ile ilgili ortaya konulan iddiaların ilk olmadığını ifade etti.

   Maviş, üniversitelerin insan kaçakçılığı; eğitim almadan torpil veya rüşvetle verilen, satılan diplomalar; intihal gibi emek/bilim hırsızlığı ile ilgili birçok defa gündeme geldiğine işaret ederek, ilgili kurumların da sessizliğini koruduğunu anımsattı.

   Maviş, eğitimin para ile ilişkilendirilmesi, öğrenciye müşteri, akademisyene köle gibi davranılmasından, hükümetin yükseköğrenimi gelir getirici bir sektör olarak lanse etmesinden rahatsız olduklarına dikkat çekerek, eğitimin kamusal bir hak olduğunun unutulmaması gerektiğinin altını çizdi.