Adıyaman 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam eden İsias davası duruşmasında sürüyor.

Milli Eğitim Bakanı Nazım Çavuşoğlu, tanık kürsüsünde ifade verdi.

Çavuşoğlu, ifadesinde enkazda hiç hava boşluğu olmadığını vurgulayarak, “Diğer enkazları gördüğümüzde yaşam boşlukları vardı. Bu binanın hiç yaşam boşluğu yoktu. Çıkan cenazelerde de görülüyor. Kimse yatağından çıkamamış. Çocuklar resmen boğularak ölmüştür. Bu kadar yüksek bir binayı adice yaptılar. Malzemeden çalarak yaptılar. İnanın ki kıbrıs’ta ağıl yaparken bile daha çok demir kullanılıyor…  Umarım katillikten yargılanırlar” dedi.

Çavuşoğlu’nun ifadesinin tamamı şu şekilde:

“Depremin olduğu saat uyanıktım, depremi de hissettim. O dönemde Adıyaman’da 3 takımımız yer almaktaydı.  Daha çok Maraş ve Hatay konuşuluyordu.  Cumhurbaşkanı’nı aradım. Acil toplantı düzenlendi. Sabah 7.30 gibi toplantı yaparak uçakla Türkiye’ye giderek insanlarımızı alıp geri döneceğimizi düşünüyorduk. Biz ailelerle gidelim çocukları alıp gelelim diye düşündük.  Çünkü çocuklar şehrin birçok kontrolünden geçen bir otelinde kalıyordu diye düşünüyorduk. Buraya saat 16.30 gibi Adıyaman’a geldik. Biz 100 kişi gedik. Daha sonra 300 kişiye kadar çıktık. Enkaza geldiğimizde herkes çocuğunu alıp gitmeyi düşünürken bir anda şok olduk.  Bir kum yığını…  Neredeyse orada kopan tüm parçalar tuz buz oluyordu. Aileler enkaza koşmaya başladı. Biz jeneratör getirdik, ışıkları açtık. Bir yandan da yağmurun içinde çırpınıyoruz.

Mal sahibi orada olduğunu söyler bu tam bir yalan! Eğer oraya gelseydi ben onu tanırdım.  Çünkü ben oraya gelen ekipleri koordine ediyordum. Koordinasyon sağlıyordum. Kim geldiyse görüyordum. Mal sahibi yalan söylüyor. Biz hem sivil savunma hem de askerin arama-kurtarma ekiplerini getirdik. İlk başta 120 kişilik bir grupla geldik, yanımıza alet edevatımızı da aldık. Çok büyük bir çırpınışa girdik. Kaç kişi kurtarabiliriz diye… Daha sonra araç-gereç bölgeye gelmeye başladı. Gece olduğunda durumun daha da vahim olduğunu gördük. Sanıkların gerçekten utanması gerekiyor. Biz günün sonunda bölgeye vinçler, ekskavatör ve büyük bir kırıcı getirdik. Ben gözlerimle gördüm, kolonları kaldırmak için kırıcı gerekiyor ama biz hiçbir kolonu kaldırmak için kırıcı kullanmadık. Ekskavatör üzerinde geçtiğinde parçalanıyordu. Bizim onları affetmemiz mümkün değil. Gerçekten o enkazın üzerindeyken o beton parçalarının üzerinde adım atıldığında parçalanacak kadar zayıf olduğunu tespit ettik. Ayrıca enkazda hiç hava boşluğu da yoktu. Diğer enkazları gördüğümüzde yaşam boşlukları vardı. Bu binanın hiç yaşam boşluğu yoktu. Çıkan cenazelerde de görülüyor. Kimse yatağından çıkamamış. Çocuklar resmen boğularak ölmüştür. Aileler arasında yapılan konuşmalarda “Çocuğumuzun bir tarafı ezilmiş mi” diye söyleyenler vardı. Çocuklar büsbütündü ve herhangi bir taştan veya kolondan dolayı ezilmiş durumları yoktu. Üzerlerine kum çökmüştü. Bu yüzden yatırımcılar, mal sahiplerinin hak ettikleri en büyük cezayı almasını istiyoruz.

En son çıkaracağımız 72’inci cesette, bodruma düşmüştü. Üstten giremiyorduk yandan girdik. Yaklaşık 3 metreden fazla perde duvarın toprağını kazdık.  Ben komutana kırıcıyı takalım dedim, bu kırıcı çok yüksek basıncı var. Diğer tarafta betonlar zayıf belki burası da öyledir. Zaten perde duvarı kırıcıyla da kırılmaz dedi. 40-50 cm mesafede kepçenin yanında duruyordum. Sadece dokundu. Hemen içine girdi…  Bu kadar adice, bu kadar insanı sevmeyerek yapılan bir yapıyı allah da hiçbir zaman affetmeyecek.

Eğer bu beyefendi oraya gelmiş olsaydı onu mutlaka görürdüm… Ben orada mal sahiplerinin nerede olduğunu da sordum, herkes “yok” dedi. Bu kadar yüksek bir binayı adice yaptılar. Malzemeden çalarak yaptılar. İnanın ki  Kıbrıs’ta ağıl yaparken bile daha çok demir kullanılıyor…  umarım katillikten yargılanırlar”