Dün akşam bir yandan “insanlığın” nasıl vahşi bir hayvana dönüşebileceğinin olmuş bitmiş olaylarını izliyor, bir yandan da “ırkçılığın” nasıl gözü kara olduğunun somut ispatını görüyordum.. Ki Nazi Almanya’sından bu yanadır “savaş” adı altında insanların nasıl bu kadar acımasız ve Allahsız olabileceklerini düşünmek bile mümkün değildi! 

FAKAT işte o “mümkün olmadığı” sanılan modern çağın yaratıcısı uygar insan, tek bir bomba ile yarattığını yerle yeksan ederken, arkasında bıraktığı içindeki hastalarıyla bir hastanenin enkazı oluyordu!            

Aslında bombalanıp öldürülen de “insanlıktı!”

VE işte dün akşam sabaha kadar uyumadan, televizyonun karşısında adına “savaş” dedikleri bu gaddarlığı izledim. “Lanet olsun” diyerek!                                                                                                                        

OLAYI BİLİYORSUNUZ. İsrail öteden beridir “ben öldürmezsem onlar beni öldürecekler…” Derken artık bir “seri katile” dönüştü! Ve sonunda bir hastaneyi bombalayacak kadar da canavarlaştı ki unutmayın: “Naziler bile bu kadarını beceremediydi! Fakat şu yönden: Pervazsızlıkla faşizmde!

TABİ ki dünya ayağa kalktı. Tam da ABD Başkanı Biden’in ziyaretleriyle dengi dengine örtüştürülen bir olay!. BU olanlara karşın yine de sormalıyız: “Bu kadar büyük bir pervasızlığı Avrupa’nın göbeğindeki Yahudi hem de sonuçlarını mutlaka bildiği halde neden nasıl gerçekleştirir? Bir hastahaneyi nasıl bombalayabilir? 

CEVABI haberin içinde değil mi? Baden’nin ziyareti şerefine!                                                                        

Bilirsiniz bazı ünlülerin ziyaretlerinde, karşılanmalarında mesela biz Müslümanlar da şerefine ve merasimle “kurban” keseriz! İşte Yahudi de bir hastahane dolusu insanı kurbanlıklar gibi bombalayarak ölümlerine neden olurken kutladı… Her halde artık kendini hâlâ jandarması olarak gören ABD’nin başkanı Biden bir yerlerine kına yakabilir!

KISACA TAKILDIKLARIM: Dün genç Bakanlarımızdan söz etmiştim.. Sadece “üretimin” adını telaffuz etmekle yetinmeyip o üretimin önünü açacak girişimleri de gerçekleştirme yollarında terleyecek bakanlar…

AYNİ zaman diliminde mesela taşın üzerine ekseniz yetişip kocaman ağaçlar haline gelebilen “harubu” da hatırladım. Ki bir zamanlar siyasi sorunu, ekonomik kalkınmayı falan bir kenara itmiş, dünyada pek az yerde yetişen harup ağacının şimdilerde adına “keçiboynuzu” dedikleri meyvesinden kaç çeşit sanayi, kozmatik ürün  ve gıda ürünleri elde edildiğini sayıp döküyordum! Mesela kırk çeşit desem inanır mıydınız? Ki bunların içinde hayvan yemi de var, pekmezi de var, boyası da var, alkolü de var, pestili de var… Var oğlu varrr…   

VE bu ağaç dünyanın pek az ülkesinde yetişmektedir.. Kıbrıs ise neredeyse anayurdudur! Buna karşın sadece öğütüp hayvan yemi olarak ihracatını yapıyoruz hepsi o kadar… Ki çocukluğumuzun ana gıda maddesi olan “pekmez” bile bulunmaz piyasada.. Kaldı ki haruptan alkol, losyon, öteki sanayi ürünleri elde edeceğiz..

İŞTE bu nedenle söyleniyoruz. “Açın gençlerimizin önünü…” Bırakın ve imkân tanıyın… Yapsınlar, yaratsınlar, yürütsünler ve toplumu da geleceklere taşıyacak bir KKTC yaratsınlar..