Bir devrelerde dilimize pelesenkti. “Atlar yada filler tepişirken otlar ezilirmiş” derdik.. “Hey gidinin dünyası” diyerek de eklerdik: “Kurunun yanında yaş da yanar!.”

Ne var ki artık böylesi deyişler bile anlamsız kalıyor! Çünkü Kuzey kutbunda ateş yaksanız Güneydekinde yangın çıkar! 

Kİ artık gidi dünyamızda yakılıp yıkılanlar “insanlık barışı ile hakkı hukukudur!”

Hem de onca “demokrasi ile insan hakları” laflarına karşın.. Ki savaşlar bile savaşacaklar tarafından önce bir tellal tarafından haber verilirler:

“DİKKAT DİKKAT!” derler! “Duyduk duymadık demeyin. Bu ayın falan haftasının filan gününde, filan ülke ile falan ülke yada ülkeler karşı karşı karşıya gelerek sizlerin de izleyeceğinizce hem kapışacaklar hem vuruşacaklar. Galip gelenin ödülü Amerika veya “ittifak devletleri” tarafından verilecek!. Hepinize iyi seyirler!...”

BİR ZAMANLAR henüz Amerika keşfedilmemiş, Avrupa “barbarlık ve bağnazlık” deryalarında boğulurken, Arap dünyası medeniyetin şahikasındaydı..  Zaten tarih hep böyle sürprizlerle doludur.. Büyükler göçerken yerlerini arkadan gelen küçükleri doldururlar! Süreç bir dönme dolap gibidir.

SONUÇ? İki üç günün içinde sadece Gazze cephesinde 2 binin üzerinde insan öldürüldü. Ve kimse çıkıp da “nedir bu cinayetler” demedi.. Meğer İnsanlar, ulus devletler karşı karşıya gelip şu veya bu nedenle birbirlerini öldürürlerse bunun adına “vatan millet uğruna şehadet de denir kahramanlık da!”  Ki bu konuda “Kıbrıs adası” yabana atılamayacak üne sahiptir! Nitekim henüz doyuma ulaşılamadığından ölünüp öldürülmeye devam edilmektedir… Üstelik bir “soykırım” hırsıyla! Ki ne zamandır unuttuyduk: Naziler de 2. Dünya savaşında esir aldıkları Yahudileri soylarını tüketmek için fırınlarda yaktıydı!  Şimdi Yahudi benzer zulümü Araba yapmaktadır!

O yıllardan bu yıllara dünya hiç değişmedi. Sadece teknoloji değişti. Ki eskiden öldürmek için büyük zaman ve emek gerekirdi. Şimdi binlerce insanı tek bir bomba ile yok ederler geride izleri bile kalmaz!

KISACA TAKILDIĞIM: (BAZI) DOKTORLARLAR VE (BAZI) ECZACILAR!                         

Olay sadece yasadışılık değildir. Ayni zamanda bu yasadışılığı devre devre “yasaları yapma ve uygulama yetkilerini” kazanıp gerçekleştiren “seçilmişlerin” içine düştükleri vahim durumdur!

Ki ŞU ANDA bu yazıyı yazmak zorunda kaldığımı düşünürken bile “yoksa yazmasam mı” diyorum!. Ki hemen her fırsatta “bir ülkede namus erbabı en az namussuzlar kadar cesur değillerse o ülkede ciddi iş görmek mümkün değildir” inancımla yazdımdı yazılarımı..

“PEKİ şimdi hangi inançla yazacağım? Yada benzer duyguları yaşayan dava arkadaşları, yoldaşları ne diyecekler? “Olur canım böyle şeyler. Hepimiz insanız bazen şeytana da uyarız mı!”                    

ÜLKENİN esenlik ve mutluluğunu, kalkınmasını sağlamak için seçilip göreve getirilen  bir zamanların şu  saygıdeğer yöneticilerine, yetkililere hangi duygularla  yaklaşacağız? Elimizi nasıl uzatacak, varsa derdi davamız nasıl anlatacak hatta sıkışmışsa araya dostluklarla birliktelikler, güzel hatıraları hasıl tazeleyeceğiz?

KEŞKE hiç yaşanmayıp hiç olamasaydı! Oldu ve çok yazık oldu!