Güçlülerin çıkarları neyi gerektirirse Adalet odur. Bu nedenle adaletin yerlerde süründüğü dünyamızda ne yazık ki düzen işte bu güçlülerin çıkarlarına göre tertiplenir. Gerçeklere ve hakkaniyete aykırı olması önemli değil. İşte  Kıbrıslı Türklerin tamamen haklı olduğu Kıbrıs sorunu da böyledir. Suçlular korunur kollanır mükafat alır, suçsuzlar da cezalandırılır hakları elinden alınır suçluya verilir sonra da bir köşeye dünyadan izoleli ambargolar altında yok olmaya itilir çıkarcı güçlerin dudaklarından çıkan hukuk dışı yargısız infaz kararla. Kimse de soramaz neden taraflı tutum izlenir, çifte standart uygulanır diye. O yüzden 60 yıldır yanlış ve haksız kararlar yüzünden suçlular sürekli anlaşmadan kaçıyor, çözümsüzlük sürüyor. Sorunun devam etmesi çıkarları gereği olduğundan saldırgan taraf destekleniyor, masumun da cezaları devam ediyor. Buna da güya adalet  deniyor.

          Rum-Yunan’ın sebep olduğu 1963’te başlayan ve 11 yıl süren saldırıların devamındaki ikinci büyük darbe neticesinde çıkan 1974 savaşı sonrasında Viyana’da yapılan nüfus mübadele antlaşması sonrasında Rumların Güneye Türklerin de Kuzeye taşınmasıyla oluşan iki bölgeli durumda Kuzey Kıbrıs’ta kalan ve Türk Devletinin yönetimine geçen Rum mülklerinin inkişaf için ve hasıl olan konut ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için Türk Devletinin verdiği tapuya dayanarak satışına aracılık eden bir avukatımızın Rum yönetimince Uluslararası tutuklama kararı çıkarmasına binaen İtalya’da tutuklanması olayı yukarıda belirttiğimiz gibi adaletin sadece Türklere uygulandığını gösteren örneklerden biridir.

         1955’lerden itibaren Rum saldırıları sonucu Kıbrıs Türk Halkının büyük bir kısmı üç defa göçmen olmuştur, bunlardan birisi de bizim ailedir. 1963’te ikinci, 1974’te de üçüncü göç yaşanmıştır. Bu göçler sırasında insanlarımız üstlerindeki elbiselerle göç etmiştir. Tüm eşyaları bağları bahçeleri, hayvanları tarlaları geride kalmıştır. Yıllar sonra bir kısmı geriye dönmüşse de oturacak evi bulamamış  yıkılmış talan edilmiştir ve tekrar göç ettiği yere dönmüştür. Bir kısmı geriye hiç dönmemiştir. Özellikle 1975 nüfus mübadelesi sonrasında geriye dönüş son bulmuştur. Bu yıllar zarfında Türk malları tepe tepe kullanılmış, konutların çoğu da yakılıp yıkılmıştır. Biz Aysergililer olarak 1960’ta köyümüze gittiğimizde evlerimizin hepsi yıkılmıştı, avlularda domuz beslenirdi. Geri Mağusa’ya dönmüştük.

          1955-60 yılları arasında, 1963-74 yılları arasında, 1974 sonrasında terk etmek zorunda bırakıldığımız malımızı mülkümüzü Rumlar kullandı. Ne Uluslararası Hukuk, ne BM, ne AB hiç arayan  soran olmadı, yardım eden olmadı, hesap soran da olmadı. Yıllarca çadır baraka mağaralarda, tarihi kiliselerde, yıkık dökük yarım yamalak harabelerde kaldık 103 köy halkı olarak, aç susuz yarı çıplak, korku endişe zulüm içinde. Kimse bir dilim ekmek uzatmadı, halimizi soran olmadı. Sadece Anavatan Türkiye’mizin yardımları sayesinde yaşama tutunduk. Katledildik, toplu mezarlara atıldık, kurşuna dizildik, ortak olduğumuz devletten kovulduk, abluka altında saldırılara maruz kaldık, kapatıldık işimize gücümüze gidemedik, ayakta kalmaya çalıştık, yılmadık haklarımızı savunduk diye sonunda gördük ki suçlu sayıldık Uluslararası Hukuk’ta hem BM’de, hem AB’de, hem  AİHM’de ne yazık ki.

          Sn Guterres, BMGK olarak Kıbrıs sorununu 60 yıl önce karara bağladınız, suçlulara Cumhuriyeti teslim ettiniz. Şimdi ne bu temsilciler, arabulucular, görüşmeler falan. İçine ettiğiniz gibi temizlemek GK’ne düşer, ama önce adalete saygı, iki tarafa da eşit davranmak, gerçeklerin üstünü örtmeye değil ortaya koymaya ve Hukuk dışı kararlarınızdan vaz geçip hatalarınızdan dönmeye bakın. Cumhuriyetin kuruluş Antlaşmalarını çiğneyen de çiğneten de siz, yeni anlaşmaya ne gerek var, yeniden basıp geçmeye mi? Cumhuriyetin ortaklık hakkımızı saldırgan diğer ortağa teslim etme hakkınız yoktur, güçlüsünüz diye öyle zorbalık olmaz, diğer ülkeler nere gitse ayağa kalkacak tekerlek dönecek.

         Ne katledilmemizin, ne göç ettirilmemizin, ne devletten kovulmamızın hesabı soruldu ne bunları yapanlara ceza verildi. Ne maddi tazminat verildi ne Manevi tazminat, ne Mahkeme ne hiç. Ne bir yardım verdiler ne bir destek. Tam tersini yaptılar, oldubitti yargısız infazla ceza verdiler, dünyadan izoleli ambargolarla bir kenara ittiler, haklarımızı da alarak saldırganlara darbecilere ikram ettiler, yetmedi her türlü yardımı ve desteği de sağladılar, yanlarında durdular koruyup kolladılar. 60 yıldır da bu durumu aynen sürdürürler. Dünyamızın yerle bir ettikleri adaletinden geriye kalan kırıntısını üstümüzde kullanarak suçlarının hem adaletsizliklerinin hesabını bizden çıkarmaya çalışırlar. Bizi haksız cezalarla, baskılarla, köşeye sıkıştırmalarla, ısrarlı taraflı tutumlarla adaleti öne çıkarmaya çalışırlar güya. Bunu da daha ziyade mal mülk konusunda yapıyorlar. Sanki geçmişte ve şimdi Türkler için de ayni ilgiyi göstermişlermiş gibi.  

         Şimdi Gazze’de Filistin Halkı katlediliyor, soy kırıma tabi tutuluyor ya, BM Genel Sekreteri (ne yetkisi var ki) güya açıklama yapıyor olanları olacakları, timsah göz yaşı döküyorlar ABD ile beraber günah çıkarırlar güya. Şu kadar ölü şu kadar yaralı, yardım çağrısı, salgın hastalık uyarısı falan anlayacağınız sıfıra sıfır, katliam sürüyor. BMGK beşlisi özellikle çıban başı ABD’nin Dışişleri bakanı bölge ülkelerini turluyor günü kurtarmaya çalışıyor, Filistin’in yok edilmesi için zamana oynuyor. Bazı ülkelerden başta Türkiye’den yardımlar zar zor ulaştırılıyor Gazze’ye. Zamanında biz Kıbrıslı Türklere Türkiye’den başka bir ülke yardım etmedi, destek olmadı, feryadımızı kimse duymadı. Kendi yağımız lle kendi ciğerimizi kavurduk. Mısır, Çekoslovakya  gibi ülkeler saldırganlara silah yardımı bile yaptılar, Mısır tank bile verdi, Rum askerlerini eğitti. Şimdi de kalkmış Slovakya 33 yıldır durmadan  uğraşır  Rumlarla birleştirmek için, kendileri 34 yıldır güle oynaya Çek’lerle ayrılmışken soralım acaba neden birleştirmek isterler.

          Sn Guterres, Filistin soykırımı ile birlikte hatırlanmamak için istifa ediniz. Ediniz ve BMGK beşlisine gerekli tepkiyi gösteriniz, beşlinin memuru değil dünyanın hizmetinde olduğunuzu gösterin, hem korkudan uyumakta olan iki yüze yakın kanayaklı ülkeyi uyandırın.

         Evet Rum mallarının tapusu Rumlarda, ama biz haksızca cezalı bir köşeye atılmışken 60 yıl nasıl idare edilecektik hükümetsiz, devletsiz. O sözü  çok geçen dünyayı idare eden BMGK beşlisi Kıbrıs sorununa adaletli yaklaşmış olsaydı Rum saldırılarına dur deseydi, 11 yılda sorunu çözseydi, 186 kararıyla ortak Cumhuriyetin yönetimini egemenliğini  saldırganlara ikram etmeseydi, ne daha fazla Türklerin kanı dökülürdü, ne EOKA-Yunan Cuntasının ikinci darbesi olurdu, ne Garantör Türkiye’nin meşru müdahalesi olurdu ne de savaş.

         1955’lerden beri hep saldıran Rumlardı,  Türkler sadece kendini korur savunmadaydı, zaten saldıracak güçte değildi. 20 Temmuz 1974’e kadar Türklerin malları yakıldı yıkıldı, kullanıldı. Rumların bu hususta hiç kaybı zararı olmadı. Ama ne o zaman ne şimdi bunu soran olmadı. 1974’ten sonra Rumlar ilk defa göçmen oldu, toprağından oldu. Bu dönemde Türkler de üçüncü göçü yaşadı. Güneydeki mallarını terk etti. Ama dünya gene Rumların malını konuşur öne çıkarır, Türklerin üç defa zararı görmezden gelinir. Üstelik baştan sona Kıbrıs sorunundan ve bu can ve mal kayıplarından tamamen Rum tarafı sorumlu olduğu halde.

         Bakılsın, 21 Aralık 1963’ten 20 Temmuz 1974 tarihine kadar kaç Türk kaç Rum öldürüldü. Rum-Yunan’ın sebep olduğu savaş haricinde. Rumlar kaç defa hangi Türk bölgelerine saldırdı, Türkler kaç defa hangi Rum bölgesine saldırdı. Rumlar saldırmadık Türk bölgesi bırakmadı, Türklerin saldırdığı hiç olmadı. Ya daha Türkiye’nin ihtarları, notaları, ültimatomları ve arada jetlerin polisiye devriyeleri vardı, eğer olmasaydı aha bu gün Gazze’dekinin beteri olacaktı ama böyle uzun süre değil 2 günde iş biterdi.

         Diyeceğim şu, Kıbrıs sorununda gerçekler ört bas edilmeye unutturulmaya çalışılıyor, diğer yandan gözle görülen ortada olan Rum malları en öne çıkarılıp konu ediliyor. Öyle ya ölen öldü ortada yok, ezgiler cefalar korkular, endişeler, açlık sefalet içinde kaybedilen yıllar önemli değil. Hem suçlu hem güçlü Rumların durumu budur ama böyle olmaz. Yahu en büyük kaybımız zorla ortak devleti kaybımızdır, Rumların da en büyük kazancı. Arslan kuyruğu değil sinek başı olmayı yeğleriz. Her şeye rağmen ne yazık  ki içimizde bazı çevreler, BMGK beşlisinin, AKEL’in, Rumların başkanı ve Meclis başkanının dümen suyunda hareket edip onların isteklerine paralel Kıbrıs sorununu birlikte çözmeye amadeler maalesef.

         Bay Harry Theochrous,  Kuzey Kıbrıs’ta satışı yapılan Rum mülkleri yasa dışıdır hem geçersizdir, iyi güzel de, 1960’ta kurulan Türk-Rum ortak Kıbrıs Cumhuriyetine 21 Aralık 1963’te ikincisi de 15 Temmuz 1974’te EOKA-Yunan Cuntası işbirliğinde yaptığınız darbe ve istila, ayni zamanda CB Makarios’a yapılan darbede öldürmeye teşebbüs ve sürgün ile yerine CB olarak terörist başı Nikos Sampson’un atanması, ayrıca Kıbrıs Cumhuriyetini yıkmak suretiyle yerine ilan ettiğiniz’ Kıbrıs Helen Cumhuriyeti’ Hukuk dışı değil midir? 60 yıldır yıktığınız sözde Kıbrıs Cumhuriyetini işgalinizde tutmanız  Hukuk dışı değil midir? BM kayıtlarında sadece Rumlardan oluşan Kıbrıs Cumhuriyeti kaydı var mıdır? Sadece Rumlardan oluşan bir Cumhuriyet, 1960’taki Kıbrıs Cumhuriyetinin yerini alabilir mi?

         Mart 1964 BMGK 186 kararı Hukuk dışı tek taraflı, oldu bitti bir karardır, pamuk ipliğine bağlıdır, eğretidir, o yüzden sürekli yenilenir, kalıcı değildir. Larnaka Havaalanınız da kaçaktır, diğerleri de. Esas sizin hesap vermeniz gerek, Cumhuriyeti yıkanlar, adayı kana bulayanlar, savaşa sebep olanlar olarak, ama nerede öyle tarafsız Mahkeme? Bu mahkemenin yerinde BMGK beşlisidir maalesef. Mesele bu. Harry efendi savaş suçluları olarak kendi hatalarınızdan kaynaklı kayıplarınız bize kaybettirdiklerinizin yanında devede kulak bile değil. Türkiye müdahale etmeseydi o koltuğunda oturduğunuz devlet Kıbrıs Cumhuriyeti olmayacaktı, Türk halkından kimse hayatta olmayacaktı, AKEL yandaşlarının yarısı bile kalmayacaktı, Makarios bir daha adaya gelemeyecek koltuğa kurulmayacaktı. Öyle, Helen Cumhuriyeti gibi davranıp Kıbrıs Cumhuriyeti arkasına saklanmayın, yağ gibi de su yüzüne çıkmaya çalışmayın, darbeci işgalci saldırganlar olarak.

         Ortak Cumhuriyeti darbelerle yıkan siz bay Harry, Makarios’u öldürdük diyen siz, Türkleri devletten kovan siz, Cumhuriyet antlaşmalarını hem Anayasasını çiğneyen siz, savaşa sebep olan siz ve bu gerçekler ortadayken kendinizi haklı ve Cumhuriyetin meşru egemeni olarak nasıl görebilirsiniz. Dünyada adalet olsaydı baş sorumlularınız hapishanelerde çürürdü. Garantiler olmasaydı bu gün ne Türkler kalırdı ne Cumhuriyetin adı. Siz, Türkleri azınlık bile istemezsiniz. Tekerlek gene dönecek.

         İşte dünyanın derken güçlü ve çıkarcı BMGK beşlisinin bize uyguladığı adalet! Ortada. Darbecilere tek taraflı, çifte standart uygulamaları da ortada. Gazze’ye de uyguladıkları farklı değil,  ayni.