Hava sıcaklığı artar artmaz, yılanlar da kendini göstermeye başladı.
Biyoloji ve Çevre Eğitimi Uzmanı Doç. Dr. Nazım Kaşot, yılanların fare ve kurbağalar ile beslendiklerine dikkat çekerek, bu yolla da ekosistem içerisinde fare ve kurbağa popülasyonlarının aşırı artışının engellendiğini söyledi. Kaşot, yılanların bu nedenle asla ve kesinlikle öldürülmemesi gerektiğini ifade etti.
Nazım Kaşot, KKTC’de insanlar için tek tehlikeli yılanın engerek (Gufi) olduğunu, zehirli dişlerinin çenenin hemen önünde konumlandığından, insanın herhangi bir yerini kolaylıkla ısırıp zehrini aktarabileceğini söyledi. Kaşot, bu nedenle de gufinin Kıbrıs’ta insan için tehlikeli olabilecek tek yılan türü olduğunu ifade etti.
Gufinin zehrinin hemolitik olduğunu ve bu tip zehirlerin kan hücrelerini parçalayarak, dokularda nekrozlara neden olduğunu belirten Kaşot, normal koşullarda insana herhangi bir zararı olmayan bu yılanın zehirli oluşu nedeniyle hareketsiz olduğunu vurguladı.
“Zehir, yılanı düşmanlarından koruyan bir savunma mekanizması ve avlanmasına yardımcı bir üründür” diyen Kaşot, sahip olduğu zehir nedeniyle herhangi bir tehdit hissettiği zaman olduğu yerde kaldığını ve tehdit unsurunun kendine yaklaşmasını beklediğini anlattı.
Tehdit unsurunun üzerine doğru hareket etmesiyle de yılanın saldırdığını dile getiren Kaşot, insanların, doğada tam bir kamuflaj ustası olan bu türü fark etmeyerek üzerine bastığını, bu durumu bir tehdit ve kendisine karşı saldırı olarak algılayan yılanın da kendini savunmak amacıyla üzerine basan kişiyi ısırdığını kaydetti.
“Yılanlar sokmaz, ısırır”
Yılanların insanları sokmadığını, ısırdığını belirten Nazım Kaşot, iğnesi olan canlılar sokarken, dişleri olan canlılar ise ısırdığını anlattı.
“Yılanlar dilleri ile sokar” ifadesinin yanlış bir inanış olduğunu dile getiren Nazım Kaşot, “Yılanlar dillerini koku almada kullanırlar, yılanlar öç almazlar, bir yılan öldürüldüğünde arkasına öç almak için başka bir yılan gelmez, üreme zamanı dişi yılanlar feromon salgılarlartoprağa bir koku bırakırlar fakat öldürülen yılan dişi bir yılan ise erkek yılan kokusunu takip ederek onu aramaya gelebilir ama bu durumun öç alma ile alakası yoktur” dedi.
Yılanların dünyanın en korkunç yaratıkları olarak düşünülmesinin tek nedeninin insanların yılanlar hakkında çok az bilgi sahibi olmaları olduğuna dikkat çeken Kaşot, insanın bilmediği şeylerden korktuğunu ve bunun doğal olduğunu belirtti.
Her görülen yılanın zehirli olmadığını ve yılanların insanları gördüğü anda kaçmaya çalıştığına vurgu yapan Kaşot, en tehlikeli olan gufinin gündüzleri aktif olduğunu fakat genellikle gece avlanmaya çıktıklarını ifade etti.
Kuzey Kıbrıs’ta insan gördüğü zaman olduğu yerden ayrılmayan tek yılanın gufi olduğuna değinen Kaşot, gufinin rahatsız edilmediği ve üzerine basılmadığı takdirde de ısırmadığını, bu nedenle doğaya çıkıldığında basılan yerlere çok dikkat edilmesi gerektiğini vurguladı.
Kaşot sözlerine şöyle devam etti:
“Yılanlara yönelik korkuların en önemli nedeni onları tanımamızla alakalıdır. İnsan bilmediği şeyden korkar. Yılanları yeterince tanımadığımız ve biyolojileri hakkında yeterli bilgi sahibi olmadığımız için istemeden korkuyoruz. Yılanları öldürmek yerine onlar hakkında bilgi sahibi olarak ve çevremizi de onlar hakkında bilgilendirip bilinçlendirebiliriz. Unutulmamalıdır ki ülkemizdeki tüm yılan türleri Flora, Fauna ve Yabani Kuşları Koruma Tüzüğü’ne göre koruma altına alınmıştır. Ayrıca yılanların öldürülmesi de yasaya göre suçtur ve gufi öldürmenin asgari ücretin 2 katı kadar cezası bulunmaktadır.
Bir gün öldürdüğümüz zehirli yılanların zehrine muhtaç olabileceğinizi hiç düşündünüz mü? Günümüzde tıp alanında, Alzheimer gibi birçok sinir sistemine etki eden hastalığın tedavisinde yılan zehrinden faydalanılmaktadır. İnsanların faydasına kullanılan zehirli yılanlar ne yazık ki insanlar tarafından acımasızca da öldürülmektedir.
Yılanların sürekli öldürülmesi nedeniyle de fare ve sıçan gibi canlı türleri tarımsal üretimin olumsuz etkilenmesine neden olmaktadır.
Yılanların tarıma bu denli faydaları varken ve çiftçilerin vazgeçilmez dostları olmaları gerekirken, ne yazık ki çiftçiler tarafından acımasızca öldürülmektedirler. Onların çiftçilerin düşmanı değil dostudurlar. Kimyasal zehirler fare ve sıçan popülasyonlarının dengelenmesi için kullanılan geçici çözümlerdir ve ekosistem sağlığını da olumsuz etkilemektedirler. En temel çözüm onların doğal avcısı olan yılanların yaşamalarına olanak sağlanması ve dengelemeyi onların yapmasıdır”.
“Yılanlar sıcak havada uyanıyor”
Biyoloji ve Çevre Eğitimi Uzmanı Doç. Dr. Nazım Kaşot, yılanların sıcak havalarda uyandığını söyleyenlerin çok olduğunu fakat yılanların ülkemizde çok kısa bir zaman uyuduklarını hatta bazen uyumadıklarına da şahit olduklarını söyledi.
Hibernasyon (kış uykusu) olarak isimlendirilen bu olayın birçok sürüngende kötü hava koşullarını hasarsız atlatmak için kullandıkları bir mekanizma olduğunu dile getiren Kaşot, yılanların soğukkanlı canlılar olduğunu, metabolizmalarının çevrenin sıcaklığına göre değişiklik gösterebileceğini vurguladı.
Yılanların sıcak havalarda oldukça hareketli ve soğuk havalarda hareketsiz olabildiklerine değinen Kaşot, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Genellikle hava sıcaklığı 16 derecenin altına düştüğü zaman taşların altına saklanarak kalp atışlarını yavaşlatırlar ve belli bir süre beslenmeden hava sıcaklığı yükselene kadar hareketsiz bir şekilde beklerler. Ülkemiz çok sıcak ve bu nedenle de yılanlar kışın belli ayları bile aktif olabilmektedirler.
Bu nedenle doğaya çıkan kişiler hangi mevsim olursa olsun temkinli olmalıdırlar. Özellikle küresel iklim değişikliğine bağlı olarak hibernasyon dönemlerinde de kaymalar yaşanabilecek hatta belki de ilerleyen yıllarda hibernasyona hiç yatmayacaklar.
Elbette araştırılması gereken önemli bir konudur ve bu konularla ilgili olarak bilgi almak ve gözlemleri paylaşmak için Herpypria’nın (Kıbrıs Herptil Araştırma ve Gözlem Topluluğu) sosyal medya hesaplarından temasa geçilebilir”.
“Bahçe temizliği sırasında yılanlar karşımıza çıkabilir”
Yaz döneminin bahçe temizliklerinin yoğun yapıldığı bir dönem olduğunu, otların içerisinde yılanlara rastlamanın mümkün olduğunu belirten Nazım Kaşot, hem yılanlara zarar vermemek hem de kendimizi korumak adına sık otların olduğu alanları temizlerken dıştan içe doğru ilerlemenin, yılanın titreşimlere bağlı olarak uyarılmasına ve oradan ayrılmasına imkan sağlayabileceğini söyledi.
Yılanın olduğu yerden ayrılmayabileceğine de dikkat çeken Kaşot, bu nedenle de otların görünmeyen zeminine basılmaması gerektiğini, bu sayede istemeden yılanın üzerine basma ihtimalinizi ortadan kaldırılabileceğini vurguladı.
“Koca engerek otlarda ve sizi tehdit algılamışsa eğer size akciğerini şişirerek bir fışırtı sesi çıkarabilir, böyle bir ses duyduğunuzda lütfen kesim işlemine devam etmeyin ve oradan uzaklaşın” diyen Kaşot, yılanın bizi tehdit algıladığı için bir süre hareketsiz bekleyeceğini ve tehdit durumunu değerlendireceğini anlattı.
Tehdidin geçtiğini düşündüğü anda da yılanın orayı terk edeceğini belirten Kaşot, türün genel davranış mekanizmasının böyle çalışmakta olduğunu fakat istisna durumların da söz konusu olabileceğini ifade etti.
“KKTC’de literatüre göre 9 kayıtlara göre 6 yılan türü var”
Ülkemizde literatüre göre 9 fakat mevcut kayıtlara göre 6 farklı yılan türü bulunduğunu belirten Nazım Kaşot, bunların kör yılan, kara yılan, sikkeli yılan, kedi gözlü yılan, çukurbaşlı yılan ve koca engerek (halk arasında bilinen ismiyle Gufi) olduğunu söyledi.
Bu türler arasında sadece 3 tür yılanın “zehirli” olduğuna dikkat çeken Kaşot, insan için tehlikeli olabilecek yılanın sadece koca engerek olduğunu anlattı. “Gufi tehdit hissettiği anda olduğu yerde hareketsiz kalır” diyen Kaşot, kedi gözlü yılan ve çukur başlı yılanın yarı zehirli yılanlar olduğunu vurguladı.
Bu yılanlarda zehir dişleri çenenin gerisinde bulunduğundan zehir dişini kolaylıkla batıramayacağını kaydeden Kaşot, “Serçe parmak gibi ince vücut kısımlarını ısırması ya da parmağınızı ağzının içine sokmanız durumunda batırması mümkün olabilir” ifadelerini kullandı.
Yarı zehirli yılanların zehri insan için tehlikeli olmadığını fakat alerjik kişilerde farklı reaksiyon göstermesi ihtimali de bulunduğunu belirten Kaşot, bu nedenle kurtarma ve bilimsel çalışmalar haricinde hiçbir yılanı yakalamaya çalışmamak gerektiğini ifade etti.
Koca engerek tarafından ısırılırsak ne yapılmalı?
Koca engerek tarafından ısırılma gerçekleşmesi durumunda kesinlikle tam turnike yapılmaması gerektiğini aktaran Nazım Kaşot, “İlk olarak ısırılan kişi sakinleştirilmelidir. Sonrasında da vakit kaybetmeden medikal yardım alınabilecek bir hastaneye ya da sağlık ocağına gidilmelidir” dedi.
Isırılan bölgenin kesinlikle kesilip emilmeye çalışılmaması gerektiğini belirten Kaşıt, böyle bir davranış sergileyen kişide çürük diş bulunması durumunda ikincil zehirlenme yani zehri emen kişinin de zehirlenmesi mümkün olabileceğini söyledi.
Kıbrıs’ta koca engerek ısırmasından hayatını kaybeden çok az kişi bulunduğuna vurgu yapan Kaşot, 1958 yılından beri resmi kayıtlarda yılan ısırmasından hayatını kaybeden herhangi bir kişiye rastlanmadığının altını çizdi.
“Yılanlar bizden, bizim onlardan korktuğumuzdan daha çok korkarlar” diyen Nazım Kaşot, “Sıkıştırıldıklarında, yakalanmaya çalışıldığında ve üzerine basıldığı durumlarda saldırgan olabilirler fakat hiçbir zaman durup dururken yani tehlike hissetmedikleri durumda saldırgan davranışlar sergilemezler” ifadelerini kullandı. Kaşot, bu nedenle yılanla karşılaşılması durumunda yılanı rahatsız etmeden gidilen yolun değiştirilmesinin yeterli olduğunu anlattı. Kaşot, engerek yani Gufi yılanının herhangi bir tehdit hissettiği zaman olduğu yerde kaldığını ve tehdit unsurunun kendine yaklaşmasını beklediğini söyledi. Kaşot, tehdit unsurunun yılanın üzerine doğru hareket etmesiyle de saldıracağına dikkat çekti.
Kaşot, sözlerine şöyle devam etti:
“Engerek (Gufi), avlanma sırasında da aynı şekilde davranış gösterir. Özellikle su kenarlarında ya da avlarının geçtiği yerin yakınlarında kamufle olarak avının gelmesini bekler ve onu zehirleyerek öldürür. Ardından da onu yutarak beslenir. Kuzey Kıbrıs’ta meydana gelen Engerek ısırılmalarının birçoğu hayvanın görülmeyerek üzerine basılması sonucu gerçekleşir.
İnsanlar, doğada tam bir kamuflaj ustası olan bu türü fark etmeyerek üzerine basabilirler. Yaz aylarının geldiği Kuzey Kıbrıs’ta sıcaklıkların artmasıyla yılanlar da ortaya çıkmaya başladı. Literatürde bulunan araştırmalara göre, Kuzey Kıbrıs’ta 9, mevcut kayıtlara göre de 6 farklı yılan türü bulunmaktadır. Ne yazık ki ülkemizde yılanlar hakkında doğru bilinen birçok yanlış bulunmaktadır.
Örneğin yılan sokmaz ısırır çünkü bu eylemi dişleri ile gerçekleştirir. Bunun yanında yılanlar kırbaçlamaz. Yılanlar sahip oldukları anatomik yapılarıyla böyle bir eylem gerçekleştiremezler. Bu da halk arasında yaygın olarak anlatılan hurafelerden bir tanesidir. Yılanların kulak delikleri bulunmaz ve sesleri bizim gibi algılamazlar.
Hintliler yılanları üflemeli çalgının sesiyle değil, hareketleriyle oynatırlar Yılanlar deri değişimi yaparak büyürler ve deri değişimi sırasında gözleri de matlaşır. Yılanların sağ akciğerinin ucunda hava kesesi bulunur. Bu sayede yılanlar avlarını yutarken boğulmazlar. Göz kapakları ve kulak delikleri yoktur. Kısacası sesi duymazlar.
Topraktaki titreşimlere karşı oldukça hassastırlar. Alt çenenin iki yarımında bulunan kemikler ön tarafta birbirleriyle kaynaşmaz. Bu kemikler arasında oldukça esnek bir doku bulunur ve yılan öldüğünde bu kısım çürüyerek kaybolur ve alt çene kemikleri birbirinden ayrılır. Yılanların; göğüs kemiği, göğüs kemeri ve kuyruk bölgelerinde de kaburgaları bulunmaz. Dilleri uzun ve çatallıdır. Dilin temel görevi koku almaya yardımcı olmaktır. Yılanlarda başın uç kısmında yarıklar bulunur. Yılan ağzını açmadan dilini buradan çıkarır ve havadaki partiküller dile yapışır. Daha sonra dillerini ağız tavanında bulunan iki delikli Jacopson organına sokarak kokuyu algılarlar”.
Zehirli ve zehirsiz yılanlar arasındaki farklar
Zehirli ve zehirsiz yılanların temel özelliklerine bakıldığı zaman; zehirli yılanların alacakaranlıkta ve gece aktif, baş kısımları üçgen şekilli, ağır hareket eden, vücut uzunluklarına oranla kalın, göz bebekleri dikey, baş bölgesindeki pulları küçük ve fazla olduğunu belirten Kaşot, kuyruk kısımlarının ise kısa ve küt olduğunu dile getirdi.
Kaşot, zehirsiz yılanların ise vücutlarının oldukça uzun, başlarının üst kısmındaki pul sayıları az ve geniş ayrıca göz bebeklerinin yuvarlak olduğunu anlattı. Kaşot, zehirsiz yılanların başlarında da herhangi bir çıkıntı bulunmadığını ifade etti.
“Eve yılan girerse uzmanlardan yardım isteyin”
Evlere yılan girmesi durumunda Taşkent Doğa Parkı bünyesinde faaliyet gösteren Yaban Hayat Kurtarma ve Rehabilitasyon Merkezi tarafından eve giren yılanların evden alınıp tekrar doğaya geri bırakıldığını belirten Nazım Kaşot, böyle bir olayla karşılaşıldığında uzmanlardan yardım istenmesinin önemli olduğunu söyledi.
Bu yolla eve giren yılanların öldürülmesinin önüne geçilebildiğine dikkat çeken Kaşot, “Evinize yılan girmesi durumunda ücretsiz bir hat olan 1190’ı arayarak yardım isteyebilirsiniz” dedi.
Ülkemizde yılan türlerinin tanıtılması ve korunmasına yönelik yıllardır farklı platformlarda kampanyalar yürütüldüğünü ve kendisinin de okullarda eğitimler verdiğini kaydeden Kaşot, sözlerine şöyle devam etti:
“Geçen yıllarda birçok gönüllüden oluşan kişilerle Kıbrıs Herptil Araştırma ve Gözlem Topluluğu’nu kurduk. Amacımız türlerin araştırılmasına, tanıtılmasına ve korunmasına katkılar koymaktır. Topluluk olarak ülkemizin yılan türlerine yönelik bir infografik de hazırladık.
Topluluk yaptığı tüm çalışmaları Çevre Koruma Dairesi ile işbirliği içerisinde devam ettirmektedir. Elde ettiği tüm verileri de biyolojik çeşitlilik ağı veri tabanı ile paylaşmaktadır. Bu sayede türlerin dağılış alanlarına bağlı koruma planları hazırlanmasına katkılar sağlamaktadır”.