Politik psikoloji biliminin kurucularından Prof. Dr. Vamık Volkan, Yakın Doğu Üniversitesi’nde savaşları, politik psikoloji perspektifinden ele aldı.
Politik psikoloji biliminin kurucularından olan dünyaca ünlü bilim insanı Kıbrıs Türkü Prof. Dr. Vamık Volkan, Yakın Doğu Üniversitesi’nde verdiği konferansta savaşların başlatmasının altında yatan psikolojik unsurları günümüzden örneklerle değerlendirdi.
Kariyerinin önemli bir bölümünde politik psikoloji kapsamında savaşların psikanaliz boyutunu ele alan Prof. Dr. Vamık Volkan, Yakın Doğu Üniversitesi’nde verdiği “Neden Savaşlar Var?” konferansı ile günümüzde süren savaşlarla ilgili önemli değerlendirmelerde bulundu.
Yakın Doğu Üniversitesi Mükemmeliyet Merkezi’nin düzenlediği “Konferans Serisi” kapsamında, ana vatanında “savaşı” ele alan Prof. Dr. Vamık Volkan’ın konferansı, ücretsiz olarak halka açık gerçekleştirildi. Tarihten günümüze savaşların nedenlerinin detaylı bir şekilde incelendiği konferans, güncel uluslararası krizler hakkında önemli bir perspektif sundu.
Yoğun katılımıyla gerçekleşen konferansın açılış konuşmasını Yakın Doğu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Nur Köprülü yaptı. Konuşmasında son yıllarda yaşanan savaşların, bilim insanlarını savaşları yeniden analiz etme ve irdelemeye yönlendirdiğini belirten Prof. Dr. Nur Köprülü, savaşların yalnızca askeri strateji ve politikalarla değil, aynı zamanda sosyolojik, ekonomik ve insani boyutlarıyla da ele alınması gerektiğini vurguladı.
Prof. Dr. Vamık Volkan’ın savaşların politik psikoloji açısından değerlendirdiği konferansı, Yakın Doğu Üniversitesi’nin resmi YouTube kanalı üzerinden de yayınlandı.
“Putin’in iç dünyası, Ukrayna savaşını başlatmasında büyük bir rol oynadı!”
Siyasi güce sahip bir politik liderin psikolojik yapısının savaşlarda önemli bir rol oynadığını vurgulayan Prof. Dr. Vamık Volkan, bu kapsamda Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i ele aldı. Vladimir Putin’in kişisel tarihinin ve narsisistik eğilimlerinin, lider olarak Ukrayna savaşını başlatmasında önemli bir rol oynadığını belirten Prof. Dr. Vamık Volkan önemli tespitlerde bulundu: “Vladimir Putin, narsisizmi olan biri. Bu aslında abartılı olmadığı takdirde gerekli olan bir özellik. Bu özelliği abartılı olan bazı liderler kötü olurken, bunu dengede tutanlar ise kurtarıcı lider olabiliyor. Putin’in hayatı ise buna bir örnek olabilir. Putin’in babası askerdi, Putin doğmadan yıllar önce ülkede yaşanan olaylarda halk açlıktan ölüyor ve toplu mezarlara gömülüyordu. 2. Dünya Savaşı’nda, St. Petersburg kuşatması sırasında ağabeyi Naziler tarafından alınmış ve sonrasında ölmüştü. Putin’in babası kurşun yarası aldığı için hastanedeydi ve taburcu olup eve gittiğinde eşinin de açlıktan ölen kişilerle aynı çukura götürülmek için alınacağını gördü. Eşinin yaşadığını anladı ve bu duruma engel oldu. Eşini alıp evlerine götürdü ve kurtardı. Ölen oğlu ise binlerce kişiyle gömüldü ve nerede olduğunu bile bilmiyorlardı. Almanlar gidince 9 yıl sonra Putin doğdu. Anne ve babası Putin’e yaşadıklarını anlatmadı ama konuşulanları duyarak büyümüştü. Bu durum Putin’de ‘kurtarıcı fantezisi’ geliştirdi. Bu fantezi ile büyüyüp lider oldu. Putin lider olduktan sonra ülkede bir kurum oluşturuldu ve Putin’in yıllar önce ölen kardeşinin gömüldüğü yer bulundu. O yıllarda ülkede yavaşça 1940’lı yıllara dönüş başlamıştı. Akabinde Putin’in Ukrayna’da çatışmaları başlatmadan önce yaptığı konuşmalar incelendiğinde, yaşadığı geçmişin izlerini taşıdığını gözlemledik” dedi.
İsrail, geçmişten bugüne taşıdığı hayali Naziler ile mi savaşıyor?
Konferansta, savaşların başlatılmasına ve sürdürülmesine neden olan psikolojik unsurlara değinen Prof. Dr. Vamık Volkan, Albert Einstein ile Sigmund Freud arasındaki yazışmaları ve Sigmund Freud’un “Neden Savaş?” sorusuna verdiği karamsar yanıtı hatırlattı. Freud’un savaşın, insan doğasındaki saldırganlık ve yıkıcılık eğilimlerinden kaynaklandığını belirttiğini hatırlatan Prof. Dr. Volkan, “Savaşların başlatılmasına ve sürdürülmesine neden olan ekonomik, hukuki ve politik pek çok gerçekçi faktörler vardır. Ancak bu faktörlerin ardında çeşitli psikolojik unsurların da bulunduğu aşikardır” dedi. Bu noktada “Büyük Grup Kimliği” kavramına değinen Prof. Dr. Volkan, İsrail’in Gazze’de yürüttüğü yıkıcı savaşı da bu kavram üzerinden ele aldı.
Etnik veya dini grupların kendilerinin saldırı altında hissettiklerinde, sahip oldukları “büyük grup kimliği” duygusunun daha yoğun ve “toplam” hale geldiğini vurgulayan Prof. Dr. Vamık Volkan, aynı zamanda kendilerine yönelen şiddetin, geçmişte yaşadıkları aşırı şiddet içeren felaketlerin dayanılmaz anılarını da uyandırabileceğini söyledi. Bu felaketleri “seçilmiş travmalar” olarak değerlendiren Prof. Dr. Volkan, bunların nesilden nesile aktarılan ve grubun kültürel ve politik kimliğini oluşturan hikayenin ayrılmaz bir parçası haline geldiğini belirtti.
Yahudi toplumunun “seçilmiş travmasının” 2. Dünya Savaşı’nda Nazi’ler tarafından uğradıkları “soykırım” olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Vamık Volkan, “Bu travmalar, daha önce mağdur olmuş grupların geçmiş ve şimdiki tehditler arasında ayrım yapmasını zorlaştırıyor. Bir zamanlar yok edilmekle tehdit edilen ve bu dehşeti güncel olaylarla hatırlayanlar, etkili bir şekilde geçmişte yaşıyorlar. Geçmiş ve şimdiki tehditler karşılaştırılabilir olmasa bile, travma mağdurları yeni düşmanı eskisiyle eş tutma eğilimindedir ve bir halk olarak hayatta kalmak istiyorlarsa tehdit edici gücü ortadan kaldırmaları gerektiğine inanırlar” saptamasını yapıyor. Dolayısıyla, İsraillilerin Gazze’ye saldırırken taşıdığı acımasızlığı Prof. Dr. Vamık’ın bu saptaması anlamlandırıyor.
Prof. Dr. Vamık Volkan, bu durumu kendi kişisel tarihi üzerinden de yorumluyor: “Ben Kıbrıslı bir Türküm, her yıl buraya geliyorum, bizim kimliğimizin gelişimini etkileyen birçok unsur var” dedi. Çocukluk anılarından bir örnek veren Prof. Dr. Volkan; “Ben çocukken Kıbrıs üzerinde süren çatışmalarda bir İngiliz Spitfire uçağının bir İtalyan askeri uçağı vurduğunu gördüm. Yerlere yayılan cam parçalarını anımsıyorum. Küçücük bir cam parçasını almış ve uzun yıllar evimde saklamıştım. Hala Amerika’daki evimde saklıyorum. Aradan geçen onca yıldan sonra gördüm ki; Filistin’deki 1974’deki savaşı ve Mısır-İsrail savaşından sonra Filistinliler topladıkları taş parçacıklarını kendi bayraklarının renkleri ile boyatıp cebinde taşıyormuş. Hepimiz savaşlardan sonra bizi korkularımızdan koruması için tutunacak bir şeyler buluruz.”