Tarihçi, rehber ve çevre aktivisti Zühal Mustafaoğulları ile Mağusa Kaleiçi’ndeki tarihi yerleri gezdik, durumlarını inceledik ancak karşılaşılan manzara pek de mutlu etmedi.
Akşamüzeri olması nedeniyle birçok müzeyi kapalı bulduk, tarihi taşlar üzerine yazılmış yazılar gördük ve amacı dışında kullanılan tarihi eserlerle karşılaştık.
Ayrıca Mağusa Kaleiçi’nde birçok satılık ve kiralık bina olması da dikkat çekti.
Mustafaoğulları, özellikle şehrin yukardan görünümünün tam bir kaos ve karmaşa olduğunu belirterek
görülmesi gerekenin depolar, plastikler ve renk karmaşası olmadığını söyledi. Mustafaoğulları, bu konuda bir düzenleme gerektiğini ifade etti.
“Namık Kemal Zindanı yıllarca ziyarete kapalı kaldı,
şimdi de sadece belli saatlerde ziyaret edilebiliyor”
Mustafaoğulları, Namık Kemal Zindanı’nın tadilat nedeniyle yaklaşık 3 yıl kapalı kaldığını şimdi de sadece mesai saatlerinde ziyarete açık olduğunu belirterek saat 18.00’de ziyarete gelen turist grubunun içeri giremediğini gözlemlediğini ifade etti.
Zühal Mustafaoğulları, “Biz Namık Kemal Lisesi olarak her yıl 2 Aralık’ta Namık Kemal’i anma programı düzenliyoruz. Ancak son yıllarda tadilatta olması nedeniyle ziyaret edemiyoruz” dedi.
Mustafaoğulları ayrıca Namık Kemal Zindanı’nın bulunduğu alanın meydanındaki bir tarihi değere işaret ederek, başlığının enginar yaprağı olduğunun ve bunun yerinin bir müze olduğunu kaydetti.
“Venedik Sarayı araç park yeri olarak kullanılıyor”
Zühal Mustafaoğulları, tarihi bir değer olan Venedik Sarayı’nın ülkede yıllardır araç park yeri olarak kullanıldığını söyleyerek “Burasının araç park yeri olması doğru mu?” diye sordu.
Mustafaoğulları bir dönem Avrupa Birliği’nin oraya araç park edilmesini yasakladığını anımsatarak buradan çok değerli parçaların çıkabileceğini ifade etti.
“Mağusa bir sürgün yeri”
Zühal Mustafaoğulları Mağusa’nın aynı zamanda bir sürgün yeri olduğunu ve buraya sadece Namık Kemal’in değil, daha birçok kişinin sürgün edildiğini belirtti.
Bunlardan birinin de Osmanlı Paris Büyükelçisi 28 Mehmet Çelebi’nin mezarının da burada olduğunu kaydeden Mustafaoğulları, “Mağusa bir sürgün yeri. Namık Kemal’den daha önce de burada sürgün yaşandı. 28 Mehmet Çelebi de Namık Kemal gibi düşüncelerini ifade ettiği için Paris Sefaretnamesi eserinde Osmanlı’yı eleştirdiği için Kıbrıs’a sürgün edildi” dedi.
Zühal Mustafaoğulları, Mağusa’nın çok kültürlü bir şehir olup, bilinmeyenlerin şehri olduğunu kaydetti.
“Haftada bir sadece Cuma
namazında açılması doğru mu?”
Zühal Mustafaoğulları, şimdilerde Buğday Cami olarak bilinen Saint Peter &Paul Kilisesi hakkında da bilgi verdi:
“Burasının camiye çevrilmesi doğru mu? Şu anda kilitli. Burada bana göre yetki karmaşası var. Burası Eski Eserler Dairesi’ne mi ait, belediyeye mi ait, yoksa Vakıflar İdaresine mi? İçeride görülmesi gereken değerler var. Her bir taşın çok özel bir değeri var. Keşke buradaki her taşın dili olsa da konuşsa… Burada mezuniyetler, diploma törenleri yapıldı”.
Mustafaoğulları ayrıca isimsiz kiliselerin çoğunun da çöplerle dolu olduğunu ifade etti.
“Özellikle yaz aylarında turistler
akşamüzeri gezmek istiyor”
Zühal Mustafaoğulları, Akkule’nin altındaki yerin de sadece belli saatlerde ziyaret edilebildiğini söyleyerek “Özellikle yaz aylarında turistler akşamüzeri gezmek istiyor. Ancak bu saatlerde de ülkedeki birçok tarihi eser ziyarete kapalı…” dedi.
“Mağusa surları dünyadaki en
büyük surlardan bir tanesi”
Mustafaoğulları, Mağusa Kaleiçi’nin üç bölüm olduğunu belirterek Lala Mustafa Paşa Cami yani Aziz Nikolas Katedrali’nin olduğu yerin Latin mahallesi olduğunu söyledi.
Onun öncesinde de adanın sahibi kimse Mağusa’nın merkezinin ona ait olduğunu kaydeden Mustafaoğulları, güney doğu kısmının ise yabancıların yani haçlı seferlerinden sonra kaçıp gelenlerin bölümü olduğunu, bu kişilerin kendilerini burada daha güvende hissettiğini anlattı.
Kuzey batı kısmının da Ortodoks mahallesi yani Rum olduğunu ifade eden Mustafaoğulları, bu üç mahallenin bir birinden ayrı olup, halkların barış içinde yaşadığını söyledi.
Mustafaoğulları, Osmanlı’nın adaya geldiği zaman Rumları kale dışına aldığını belirterek böylece Mağusa Kaleiçi’nin Türklere ait olduğunu ifade etti. Mağusa surlarının dünyadaki en büyük surlardan biri olduğunu belirten Mustafaoğulları, iyi korunmuş, sağlam bir yapı olduğunu ve kaya üzerine de inşa edildiği için depreme de dayanıklı olduğunu söyledi.
Mustafaoğulları, ancak ciddi anlamda bakıma ve ilgiye ihtiyacı olduğunu belirtti.
“Su depoları güzellikleri örtüyor”
Zühal Mustafaoğulları, şöyle devam etti:
“Mağusa içine baktığımız zaman maalesef su depoları görüyoruz. Kiliselerin eski eserlerin, taş eserlerin sanatsal güzellikleri su depoları ile kapandı ve bu güzellikleri göremiyoruz.
Belli bir standart getirilmeli ve bakım yapılmalıdır. Bir düzenleme getirilmelidir. Mağusa’da yeni inşa edilecek yapıların da eski mimariyi örnek alarak yapılması gerekiyor. Tentelerin uyum içinde olması gerekiyor. Renklerin uyum için de olması gerekiyor. Ancak şu anda yukardan bakıldığında kaos ve karmaşa var.” dedi.
“Tarihi kilisenin duvarları yazılarla dolu”
Saint George Kilisesi duvarlarının yazılarla dolu olduğunu söyleyen Mustafaoğulları, “her dilde yazılar görmek mümkün. Böyle mi olmalı? Aşkını, adını duvarlara yazanlar var” dedi.
Mustafaoğulları ayrıca taşlar üzerinde çıkan otlara da dikkat çekti, bunların tarihi taşlara ciddi zarar verdiğini belirtti.
Zühal Mustafaoğulları ayrıca bu kilisede dolunayda Meryem Ana’yı gördüğünü söyleyenler olduğunu kaydetti.