Başlıktan yazının konusunu anlamışsınızdır. Birçok yazar tarafından ele alınan KKTC’nin Kıbrıs Türk Devleti olarak değiştirme konusunu ben de farklı açıdan irdelemeye çalışacağım.
Öncelikle fikir jimnastiği olması amacıyla sizlere şu soruyu yönetmek istiyorum.
Adada azınlığa düşmemek, varlığını devam ettirmek ve kendi kendini yönetmek için tarih boyunca farklı yapı ve isimlerde devlet kuran Kıbrıs Türkleri gibi başka bir millet var mıdır?
Bilindiği gibi; Kıbrıslı Türkleri tarafından Kıbrıs Türk Genel Komitesi 21 Aralık 1963'te, Kıbrıs Geçici Türk Yönetimi veya Kıbrıs Türk Yönetimi 27 Aralık 1967'de, Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi 1 Ekim 1974’te, Kıbrıs Türk Federe Devleti 13 Şubat 1975'te ve son olarak 15 Kasım 1983'te Kıbrıs Türk Federe Devleti meclisi self-determinasyon hakkını kullanarak oy birliği ile aldığı bir kararla, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilan edilmiştir. KKTC'nin kuruluş bildirgesini kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş okumuştur.
KKTC’nin kurulduğu günden beri maalesef isim tartışmaları devam etti. KKTC’nin kuruluşu ile dış dünyada yoğun olarak karşı karşıya kaldığımız ambargo ve izolasyonlar ile Annan Planındaki devlet modeline göre İslam Teşkilatında federe devlet olarak yer almamız zaman zaman federe devlet ismine dönelim tartışmalarına neden olmuştur.
Türkiye Hariciye Bakanının Kıbrıs Türk Devleti ifadesi ile ülkemizde isim tartışmaları yine alevlendi.
Türkiye devlet yetkilileri ile görüşmeden, sorgulamadan ve anlamlandırmadan bizim üst düzey devlet yöneticilerimiz biat ve itaat kültürü çerçevesinde KKTC ismi değişecekmiş gibi açıklamalar ve/veya yorumlar yapmaya başladılar.
Türkiye devletinin en azından günümüz itibariyle KKTC’nin Kıbrıs Türk Devleti olarak değiştirilmesi yönünde yeni bir politika ve hedefi olmadığı anlaşılınca bizdeki politikacılar değiş tonton misali ağız değiştirmeye başladılar.
Hakkını vermemiz gerektiği gibi; bu konuda en omurgalı açıklamayı Cumhurbaşkanı Vekili, Cumhuriyet Meclisi Başkanı Zorlu Töre yapmıştır. Töre, KKTC’nin ismini değiştirerek neyin amaçlandığının etraflıca konuşulması gerektiğini belirterek, Kıbrıs Türk Devleti ifadesini ciddiye alınacak bir gelişme olarak görmediğini belirtti.
Kıbrıs Türk Devleti ismini değerlendirmek için öncelikle KKTC isminin hangi hikmetle konulduğuna odaklanılması gerekmektedir.
KKTC’nin en deneyimli siyasetçilerinden Serdar Denktaş, kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın izahına göre Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti isminin neden ve nasılını bizlere tekrar hatırlattı.
Rauf Denktaş KKTC’nin kuruluş nedenini şu şekilde açıklamıştır: “Kuzey Kıbrıs diyorum, çünkü sınırlarımız Kuzey’i kapsıyor. Güney’e saldırmak Güney’i zapt etmek gibi bir niyetimiz olmadığını, haklarımızı devralarak kendi devletimizi oluşturduğumuzu anlatıyor. Cumhuriyet ise yönetim şeklimizi açıklıyor. Türk kelimesi ise soyumuzu, ırkımızı anlatıyor. O nedenle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’dir. Yani bu haliyle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bizim coğrafi sınırlarımızı da belirleyen bir isimdir.”
Bazı kesimlere göre ise Kıbrıs Türk Devleti ismiyle sadece kuzeyde değil adadaki tüm zenginliklerde hak sahibi olabileceğimiz iddia edilmektedir. Bu mantıkla hareket edersek; ben de adımı “Bill” olarak değiştirirsem Amerikan vatandaşı olabileceğim sonucu çıkabilmektedir.
Darılmaca, kırılmaca olmadan daha geniş bir perspektifle konuyu ele alırsak; KKTC ismini Kıbrıs Türk Devleti olarak ikame edersek BM Güvenlik konseyindeki KKTC ile ilgili kararlar değişebilecek mi? Erdoğan’ın tanıma çağrısına rağmen bize gözlemcilikten öte statü vermeye cesaret edemeyen Türki Cumhuriyetleri bizleri tanıyacak mı? ve bunun da ötesinde Birleşmiş milletler uluslararası eşit statümüzü ve egemen eşitliğimizi kabul edecek mi?
Hayal gözlüğünü çıkarırsak; bugünkü konjonktürde yukarıdaki soruların yanıtı elbette hayırdır.
Samimi ve dürüst ifade etmemiz durumunda ise isim tartışmalarının temelinde kurduğumuz devletler ile amacımıza varamadığımız ve toplumumuzun beklentilerine yanıt veremediğimiz gerçeği yatmaktadır.
KKTC’nin ismiyle ilgili Nasreddin Hocanın fırın fıkrası aklıma geldi. Nasreddin Hoca, evinin avlusuna bizde özellikle Baf’lılar gibi kebap ve ekmek yapmak için sabit fırın yapmıştır. Nasreddin Hocayı evinde ziyaret eden nerede ise herkes fırının yerinin olmadığını söylemiştir. Bazısı fırının güneş alamayacağını, bazısı yakındaki ağaçlara zarar vereceğini, bazıları ev içerisine duman gireceğini, bazıları ise o yere yakışmadığı gibi Nasreddin Hocaya telkinlerde bulundular. Nasreddin hoca her seferinde fırını yıkarak baştan yapmıştır. Nasreddin hoca bu ya... Bu soruna da çözüm üretmiştir. Tekerlekli bir mekanizma yaparak fırını onun üzerine monte etmiş ve her telkinde fırını tekerlekler üzerinde hareket ettirerek başka yere taşımıştır.
Sonuç olarak; ülkemizdeki devlet ismi tartışmalarına zemin yaratmak için Nasreddin Hoca misali esnek, hareketli veya seyyar bir yapı oluşturulmalıdır.