KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimleri ekim ayında yapılacak. Seçim takviminin iki ay önceden başladığı düşünüldüğünde önümüzde yalnızca yedi aylık bir süre var. Ciddi bir adaylık sürecinin stratejisi, segmentasyonu, iletişim planlaması gibi zaman isteyen temel dinamikleri olduğundan bu süre aslında oldukça kısa sayılır.

Adaylığı ciddi anlamda düşünenler bu temel dinamikler için şimdiden veri oluşturmak ve bu veriler temelinde hareket etmek durumunda.

KKTC aslında anayasal olarak parlamenter sisteme sahip. Anayasa, yasama organına karşı sorumlu bir hükumet öngörüyor ve Cumhurbaşkanlığının yetkileri sınırlı. Klasik parlamenter sistemden en önemli farklılığı cumhurbaşkanını meclisin değil, doğrudan halkın seçmesi. Tabii cumhurbaşkanının belli koşullarda var olan daha başka yetkileri de var ama tüm bunlar sistemin parlamenter sistem olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

Ne var ki hukuken olmasa da fiilen cumhurbaşkanının Kıbrıs müzakerelerini yürütmek, Kıbrıs politikasını şekillendirmek gibi önemli bir rolü var. Bu rol uzun yıllar cumhurbaşkanlığı yürüten Rauf Denktaş’ın özgül ağırlığından gelen, daha sonra ana akım partilerin itiraz etmediği fiili bir rol niteliğinde.

O yüzden aslında ekim ayında seçilecek cumhurbaşkanının üstleneceği ana görev Kıbrıs sorunu çerçevesinde şekillenecek.

Zaten öyle anlaşılıyor ki adaylık düşünenler pozisyonlarını bu duruma göre ayarlıyorlar. Böyle olunca da ortaya iki eksen çıkıyor.  Bunlardan biri, şimdiki Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın yürüttüğü,  iki devleti esas alan, federal devlet modelini müzakere etmeyeceğini vurgulayan mevcut çizgi.

İkincisi ise, bu eksende politika yürütmenin yanlış olduğunu vurgulayan, federal devlet modeline yeniden dönmeyi öngören çizgi.  Ki bu çizginin esasen en başat aktörü, anamuhalefet CTP’nin başkanı Tufan Erhürman’dır.

Kamuoyuna yansıyan ya da açık veya örtülü adaylık sinyali veren başka isimler de var kuşkusuz. Ama yarışın bu iki aday somutunda olacağını söylemek yanlış olmaz. İsimler değişir mi belli olmaz ama, eksenlerin değişmeyeceği öngörülebilir.

Kamuoyunun en çok merak ettiği konu ise herhalde kimin seçimi kazanacağı konusudur. Bu ise yalnızca iç dinamiklerle açıklanabilecek bir konu değildir. İç dinamikler yanında , Kıbrıs sorununun 2025’deki evrimi, hangi konjonktüre denk düşeceği ve bu çerçevede Türkiye’nin konumunun ne olacağı sorunun cevabını verebilecek temel dış dinamik olacaktır. 

İç ve dış dinamiklerin örtüşmesi durumunda fazla gürültülü bir seçim yaşanmasa da, örtüşme olmazsa hararetli bir seçim yaşanacağı söylenebilir.