(Önce biraz Türkiye cephesinden söz edeyim) “Çok” sıcak bir hafta geçirdik… Üstelik beterince devam ediyor! Hem de canlarımızı çıkartarak!
Oysa haftaya NATO üyesi ülkelerin Litvanya’nın başkenti Vilnius’taki toplantıları ile başladıktı. İlgilenip yorumlanacak pek çok yönleri vardı. Belki bir ilk değildi ama tarihe kayıt düşeceğince bu toplantının mihverinde Erdoğan’lı Türkiye vardı.
VE Türkiye ilk kez AB’ye dönük yüzü ile İsveç’i masaya yatırarak, “pazarlık öyle değil aha böyle yapılır” dedirttiydi! Sonuçta Erdoğan “alın Türkiye’yi AB’ye, ben de İsveç’i azat edip NATO kapılarını üyeliğine açacak onayı vereyim” diyerek kartlarını açıverdiydi!.. (Darısı Kıbrıs’taki Rum’un başına!)
…ÖTE YANDAN galiba artık yeni “koordinatörümüz” TC Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş olmalı. Geçen hafta başında KKTC’ye heyetiyle birlikte resmi ziyarette bulundu… “Türkiye her zaman yanınızdadır” derken ayni sıralarda TC’de ilaçların KDV oranları yüzde 8’den yüzde 10’a çıkarıldı ki “hadi gözümüz aydın” dedikti!
NE VAR ki Ankara “hain kurttan korkulmadığının” ispatında bir kez daha ve ayni sıralarda “çatlasın düşman” dedirten bir kararla asgari ücreti yüzde 33’lük bir zamla yukarı çekerken, “ne olacak anam bu pahalılıktan çektiğimiz” demek için bir karış açtığımız ağzımızı da hem orada hem burada kapatıvermek zorunda kaldıktı!
***
TC’deki BU GELİŞMELERE karşın yine de bizde reytingi ile ipi göğüsleyen sorun, “plastikten” mamul “poşetlerin yasaklanması olduydu!
Kİ bu ülkede, henüz plastik poşet dönemine geçilmeden önce “hurma dalından” yapılan irili ufaklı “zembiller” vardı.. (Geçmişte bir iki kez bu zembil olayını hikâyesi anlatımlarımla yazmıştım…)
İnsanlar Alışverişe bu zembilleriyle giderlerdi! Çoğu zaman zembiller “kulpları” dediğimiz tutma yerlerinden olan “saplarından” bisikletlerin dümenlerine de takılırlardı…
ESKİ surlar içi Mağusa’sında “hurma dallarından” işlenen “golon’lar” (kolon) daha sonra yan yana getirilip dikilir zembil haline getirilirlerdi. Doğrusu epey kullanışlıydılar, adanın tüm kentlerinde yaygındılar…
***
İŞTE Annenim yaptığı bu “zembilleri” ben daha on üçümde bile değildim ama Maraş “bandabuliya”sında satardım! Kaça mı? Bağıra çağıra tanesini “igosi riyalya do ena” dediğimce 20 kuruştan… Ki 2 şilin 18 kuruştu. Zembil başına 2 şilini anneme verir kalan iki kuruşları da ben ceplerdim. Üstelik ilkokulu henüz bitirmiş ortaokula başlamıştım. Bazen 10’nu aşkın zembili velesbite yükler Maraş bandabuliyasına (kapalı belediye Pazarına) götürüp satardım.)
***
… TABİ O ZEMBİL devirleri” çoktan kapandı. Öyle anlaşılıyor ki şimdi de “poşet devrini” kapatmaya hazırlanıyoruz da yerine neleri neyi nasıl koyacağız, ne yapacağız bilemiyoruz? Zembildi poşetti derken “alışveriş ve ötesi ihtiyaçlar için neleri kullanacağız? İşte geldik Vehbi’nin kerrakesine! Çünkü:
DEVLET VARDIR, “Devletçik” vardır! Ha bir de “Devletim” diyen “aşiretler” vardır! Nedir Farkları derseniz işte cevabı” derim:
MESELA “devlet” dediğimiz poşetleri yasaklanmadan önce özellikle alışverişlerde yerine nelerin konacağını da tasarlardı. Türlü çeşitli ambalajlarda, şu veya bu şekilde insanların ellerinde taşımaları gereken türlü çeşitli emtia için tedbirler alırdı…
MESELA plastik poşetlerin yerine geçecek yeni alıveriş çantaları falan mı oluşturulurdu? Fakat her hal’u kârda hem çarşı pazarı hem de alışveriş yapan insanları olumsuz etkilemeyincek bazı eşyaların ellerde taşınmalarına yardımcı olacak “araç gereçler” konusunda tedbirler alırdı!
AMA TEKRAR ediyorum: Böyle tedbirler “Devlet gibi değil Devlet olan devletlerde alınır!” Ki o devletlerde yurttaşlar “devlet için değil, devletleri yurttaşları içindir!”
***
GELELİM olayın asıl vahim olan yanına… Eğer söz konusu poşetler sahillerden ormanlara, tarlalardan dağlara, mesire yerlerine, parklara, yollara, bağlara bahçelere…
Böylesine yayılmasalar, her tarafı istila etmeseler… Ve bunlara karşılık herhangi bir atık gibi çöp kaplarında ya da kendileri için ayrılmış özel yerlerde toplanıp imha edilebilecekleri bir düzenlemeye tabi tutulabilselerdi…
BUGÜN “poşet” sorununu konuşup tartışır olmazdık!
Kİ NE DİYORUM YILLARDIR: “Temizlik, tertip, terbiye!..”
Bu üç “T”lerden nasibini almış ülkeler için “poşetler, naylonlar” gibi ülkeyi istila etmiş atık maddeler sorunları yaşanmaz! Çünkü insanlar söz konusu bu “maddeleri” kullanılması gereken yerlerde kullanırlar, atılmaları gerektiğinde de öteki tüm “atıklar” gibi “çöp kaplarına ya da belirlenmiş yerlere” atarlar ve geri dönüşüm için kullanılacaklarsa değerlendirmeleri yapılır…
PEKİ YİNE DE nedir sorun? “Anasına bak danasını al! Ya da “vermeyince mabut neylesin Mahmut!”
Pisliği yaratan da “poşetleri sorun haline getiren de ülkeyi bir baştan bir başa pislik deryası haline getiren de söz konusu ülke insanlarıdır! Nitekim:
***
DAHA dün medyada hem de ilgili komisyonlar oluşturulmalarına karşın “sanayi bölgesindeki pisliklerden geçilmediğinin” resimli haberleri vardı…
BENZER sorunlar Mağusa Sanayi bölgesinde de vardır, limanında vardır, Girne’de, Larnaka’da her yerde vardır!..
YOKSA Kıbrıs Türk insanı fıtretten “pis” midir? Allah tarafından yaratılırken yoksa böyle takdir mi görmüştür? Ne talihsizlik!
***
KISACA TAKILDIĞIM: (VE MAĞUSA LİMANI: Habere sevindim. Nihayet insaf da dinin yarısıdır” dediler ve Mağusa limanını “limandır liman” yapmaya karar vardiler.
ANCAK o kadar kolay olacağını sanmıyorum. Önce bu limanda hâlâ yasallığı söz konusu olmasına karşın işlevi kalmamış hatta kadük duruma düşmüş “Kıbrıs Türk Limanlar Şirketi Yönetim Kurulu” vardır…
Çoktan kendini feshetmesi gerekirdi etmedi! Üstelik Mağusa surlar içinde “Şirketin mal varlığı” da vardır ve vakıftır. Şöyle ki “şirketin kendini feshetmesi halinde bu mal Namık Kemal Lisesine devredilecektir” denmektedir…
ÖTE yandan “Kıbrıs Türk Limanlar Şirketinin” rutin olarak yıllar önceden olağan seçimlerini yapması gerekirdi yapamadı çünkü “genel kurulu” kalmadı!
NE var ki adı var kendi yok “yönetim kurulu,” Mağusa limanında “gemilere yükleme boşaltma hakkını devam ettirerek” üç beş kişilik bir yönetim kurulu olarak işveren patronu durumuna dönüştü…
KISACA “kendini yıllar önceden feshetmesi ya da devlet tarafından tertiplenecek bir genel kurulla statüsünü yeniden belirlemesi gereken “Kıbrıs Türk Liman İşçileri Şirketi” lafın kısası iki üç kişiden ibaret fakat hâlâ tüm adadaki limanların yükleme boşaltma işlerinden sorumlu şirket otoritesi” olarak tanınıyor ve statüsünü de bu alameti farikası ile devam ettiriyor!
HER şeye karşın Mağusa “limanının” (henüz ne olacağını bilmiyoruz) sadece “Limandır liman” haline getirileceği haberi sevindiricidir, hayırlı olsun diyoruz…