Hepimiz dönemin Başbakanı Ersin Tatar ile Cumhuriyetçi Türk Partisi Genel Başkanı Tufan Erhürman arasında geçen ve epeyce espri konusu olan ‘Gızma Bana’ repliğini/diyaloğunu hatırlarız.
Bugünlerde içinden çıkılmaz hale sokulan Meclis Başkanı krizinin sonucunda “Gızma Bana” repliğinin yerine ana muhalefetin son çıkışıyla Ziya Özürkler’e ilettiği özetle “Yazma Bana” söyleminin geçebileceği ihtimal dahilindedir.
Bilindiği gibi; Hükümet ve Cumhurbaşkanı açısından Meclis Başkanı seçimi tamamlanmış ve resmî gazetede yayımlanarak sonuçlanmıştır. Ana muhalefete göre ise 3 geçersiz oy gerekçesiyle seçim sonuçlanmamış ve Öztürkler’in başkanlığı yok hükmündedir.
Her iki tarafta duruşundan zerre taviz vermediğinden adeta köprüdeki inatçı iki keçi gibi davranmaktadırlar.
Parti kararıyla süreci tıkamak için Zorlu Töre’nin yokluğunda Meclisi toplamayan Fazilet Özenefe, son günlerde yok hükmünde gördüğü Öztürkler’in Başkanlığında Meclisi işletmemek için boş gördüğü başkanlık koltuğuna hemen oturmaktadır.
CTP tarafı emekli yargı mensuplarının açıklamalarını haklılığının emaresi olarak sık sık gündeme getirirken, Barolar Birliği eski Başkanlarından değerli bir avukat ise Anayasa ve Yasanın ruhuna ve neyi murat ettiğine bakıldığında Ziya Öztürkler’in kazanmış olduğunu iddia etmektedir.
Başta sağlık ile ilgili skandallar ve ivedi çözüm bekleyen hayat pahalılığı ile diğer ekonomik sorunlar ülkedeki çalışan ve işveren dahil olmak üzere geniş kitleleri endişelendirirken Cumhuriyet Meclisindeki bu didişme halk nezdinde amiyane bir tabirle kabak tadı vermiştir.
Bu durumun devamı halinde inatçı keçilerin köprüden düşmesi gibi; her iki tarafından da kazançlı çıkmayacağı ve hatta zarar göreceği açık ve nettir.
Açık oy yöntemiyle çoğunluk iktidar cephesinde olduğuna göre; UBP grubunun 9’uncu birleşim oylama talebinde görüldüğü gibi köşeye sıkışan ve çaresizce çırpınan CTP için Başkanlık koltuğunu işgal etmesi sürdürülebilir olmayacaktır. Ayrıca, Ziya Öztürkler’in başkanlık yaptığı oturumlarda CTP Genel Kurula ve komitelere katılmayacaksa bu açıklamakta zorlanacağı fiili sine-i millet anlamına geleceğinden toplumun tepkisine yol açabilecek tartışmalara sebebiyet verecektir.
Öte yandan, iktidar geri adım atmaz ve Ana Muhalefeti görmezlikten gelirse; bu Meclisin işleyişini devamlı olumsuz etkileyecek, içte ve dışta aldığı kararların meşruluğu tartışılacak ve zaman zaman sivil toplumdan alınabilecek destekle büyük yankılar ortaya çıkarabilecek nümayişlere dönüşebilecektir. UBP’nin geri adım atmamasının kendileri açısından haklı nedeni ise krizi yaratan parti içerisindeki gafil, İrlandalı veya Brütüslere güvenmediğinden seçimin tekrarı halinde yine hüsranla sonuçlanabileceği ve kuvvetle ihtimal UBP’nin ve Genel Başkanın dezavantajına olabilecek erken seçime gitmek zorunda kalınabileceğidir.
Neticede mevcut krizin çözümünde başta Cumhurbaşkanı olmak üzere hem hükümet hem de muhalefet kanadı mutlaka sorumluluk yüklenmelidir. Öncelikle, KKTC Anayasasının 100. ve 102. maddeleri gereğince Cumhurbaşkanı Devletin başı olarak tarafları bir araya getirerek ortak çözüm yolunun önderliğini yapmalıdır. Şöyle ki, bahse konu kriz halen bağlayıcı karar alma yetkisi olmayan emekli yargı mensuplarının veya eski Baro Başkanlarının açıklamalarına atıf yapılarak ve/veya üniversitelerdeki hukuk fakültelerinden görüş alarak çözülemeyeceğine göre; tarafların ortak mutabakatı ile Anayasa Mahkemesi veya Yüksek Seçim Kurulu gibi otoritenin vereceği karar doğrultusunda hareket edilmeli ve topluma gına getirmeye başlayan inatlaşmaya son verilmelidir.