Vicdanen de ortada bir yanlışlık olduğu hissi var birçok kişide…

Abone Ol

   Toplum olarak duygusal taraflarımız var mıdır? Vardır, özellikle de kaybetmek üzere olduğumuz değerlerimize karşı duygusallaştığımız, sıkça da nostaljiye bağladığımız bir gerçek.

    Değerlerimizi neden kaybediyoruz? Zamanın getirdiği değişimler nedeniyle kaybettiklerimiz var elbette ama ülkedeki yanlışlıklar nedeniyle de çok şey kaybediyoruz.

    Değerlerini koruyamayıp, kolay harcayan bir topluma dönüştük, öyle bir noktaya geldik ya da getirildik ki “tükeniyoruz” duygusu hâkim oldu birçok kişide.

    Sokaklarda Kıbrıslı Türk göremez hale geldiğini, kendini farklı bir ülkede hissettiğini söyleyenler bile var.

    Kıbrıslı Türklerin sıkça gittiği bir markete gitmeyi tercih ettiğini söyledi bana bir vatandaş, orada biraz tanıdık yüz görüp moral bulmak için… Düşünebiliyor musunuz durumu?

    Şimdi konuyu direkt “reçete yolsuzluğuna” bağlayacağım ve bu soruşturma çerçevesinde tutuklanan hekimler ve eczacılara getireceğim.

    Deniyor ki; bu tutuklamalara “hekimim”, “eczacım” diyerek çokça duygusal davranılıyor.

    İnsanların sağlığıyla direkt ilgili, kendini emanet ettiği, farklı bağlar kurduğu hekimine karşı duygusal bağ kurması kadar doğal bir şey olamaz.

    Duygusal bağ kurduğu hekimini elleri kelepçeli mahkemede görmek, tutuklandığını gözlemlemek elbette üzüntü verici bir durumdur. İnsan kendisine şifa vereni zor durumda gördüğünde üzülür.

    “Tükeniyoruz” duygusu yaşayan insanlar, kendisini böylesine yakın hissettiği kişileri tutuklu görünce tabii ki üzülür ve tepki gösterir.

    Ancak bu tepkileri salt duygusallıkla bağdaştıramayız, vicdanen de ortada bir yanlışlık olduğu hissi var insanlarda. Yönteme itirazlar var…

     Elbette ortada bir yolsuzluk olduğu aşikardır ve elbette suçlular cezasını çeksin. Hiç kimse zaten Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na “Neden yolsuzlukların üzerine gidiyorsun?” demiyor. Yolsuzlukların üzerine gidin hem de her alanda…

    Tabii ki yolsuzlukların üzerine gidilsin ama yöntem yanlış. Herkesi bir torbanın içine koyup polise “Hade suçluyu bul” demek doğru değil. “E nasıl olsa yargı suçluyu, suçsuzu tespit edecek” deniliyor.

    Çok yanlış bir düşünce. Yargı suçluyu suçsuzu bulana kadar, bu süreçte yaşanan mağduriyet ne olacak acaba? Afişe edilen, kelepçelenen, mahkemeye çıkarılan, tutuklanan, kodese tıkılan insanların bu yaşadıkları az buz şeyler mi?

    Bakanlık herkesi torbaya koyup polise “al bunlar içinden suçluyu bul” diyeceğine, kendisi bir ön soruşturma açmalı ve yolsuzluk yaptığına emin olduklarını polise bildirmeliydi. Gerçek suçlularla, insanlara iyilik yapanlar birbirinden ayrılmalıydı.

    Yıllarca yolsuzluk yapıldığı iddia ediliyor ama ne ilginçtir, bu süre içinde yolsuzlukları tespit edemeyenler sorumlu tutulmuyor.

   Aslında bir şeyler tespit edilmiş ama eski bakanlar ilgilenmemiş. Peki onlara hesap soran var mı? Hayır, ilgili daire ve bakanlık sorumluluk kabul etmiyor ama cadı avına çıkabiliyor.

    Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, dairede denetim ve usulsüzlükleri tespit etme anlamında bir zafiyet olduğunu kabul ediyor ama “Ne yani zafiyet varsa, illaki hırsızlık mı yapılması gerekir?” diye soruyor.

     Elbette zafiyet istismar edilip yolsuzluk yapılmamalıdır ama sayın bakan bilmelidir ki otoritenin, denetimin olmadığı yerde her zaman yolsuzluk olma ihtimali fazladır. O nedenle kendi taraflarındaki zafiyeti haklı çıkarmaya çalışmasınlar.

      Sayın bakan, suçluları belirleme ve soruşturma yöntemini ve o süreçte kelepçeleme, kodesteki kötü muamele gibi durumları eleştiren kişileri, gazetecileri, milletvekillerini “polisin ve yargının üzerinde değildirler” diye eleştiriyor, yargıyı etkilemeye çalışmakla suçluyor.

     Hiç kimse polisin ve yargının üzerinde olduğunu iddia etmiyor ve olmak da istemiyor ama siz bu soruşturmaya yanlış bir yöntemle başlamışsanız, ilgili daire içinde halen bir soruşturma açmamışsanız eleştirmeyecek mi insanlar?

    Polisin bu soruşturmayı yürütecek yetkinlikte olmadığını, bu konuda uzmanlığı bulunmadığını düşünüyorsa hatta görüyorsa insanlar, söylemeyecek mi? Kelepçelenme ve kodeslerdeki sağlıksız durum gündeme getirilmemeli mi?

     Soruşturulan eczacıların, hekimlerin banka hesaplarının dondurulması sonucu, özellikle eczacı, ecza deposu, piyasa anlamında bir kriz yaşandığı, bunun çok geniş bir kesimi etkilediği, kaosa yol açmak üzere olduğunu kimse konuşmamalı mı?
      Henüz ülkede bilinen, görülen birçok yolsuzluğun üzerine gidilmezken bu konuda aslan kesilmenin ve sanki de ülkedeki en büyük yolsuzluk buymuş gibi havalara girmenin toplum vicdanında pek yer bulamadığının farkında değil misiniz?

   Yaşlanmış, yürümekte zorluk çeken hekimleri mahkeme koridorlarında süründürmek kimin hoşuna gitti acaba? Bu durum birçok kişiyi hem üzmüş hem de öfkelendirmiştir.

    Soruşturma yanlış başladığı ve yanlış gittiği için suçlularla suçsuzlar birbirine karıştı. Suçlularla suçsuzların birbirine karıştığı bir ortam, ciddi hak ihlallerine, masumun yara almasına, zedelenmesine neden olur.

     Sistemsiz ülkede, adı konulmamış bir tür sistem oluşturup, insanlara iyilik yapmaya çalışanlar suçlu konumuna düşürüldü. Sistem yaratmakta, denetim yapmakta, otorite kurmakta ciddi zafiyetleri olan devlet ve ilgili daireler, bakanlıklar, hem istismarcılar- suçlular yaratılmasına vesile oldu hem de bir sistemsizlikten dolayı halka bir tür yardım sitemi kuran son derece masum insanlara suçlu muamelesi yaptı.

     Bunları söylemek yargıya müdahale etmek değildir, yargı ne yapacağını elbette bilmektedir hem de ne yaptığını bilmeyip herkesi aynı torbaya dolduranlara, siyasi yöneticilere rağmen.    

{ "vars": { "account": "G-4YY0F4F3S9" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } } { "vars": { "account": "G-1E4JSD5JXZ" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }