Hatırlanacağı gibi; asgari ücret komisyon toplantısının bu hafta salıya ertelendiğinin açıklanmasının ardından Ekonomik Örgütler Platformu, mevcut şartlarda Asgari Ücret Saptama Komisyonu’nun sağlıklı bir karar üretmesinin mümkün olmadığını savunarak, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na, tüm verileri hazır hale getirmesi ve gerekli çalışmaları yapması; İşverenler Sendikası'na da bunlar yapılana kadar toplantılara katılmaması çağrısı yaptı.
Aslında bu çağrı bizi şaşırtmıştı. Çünkü İşveren kesimi geçmişte veri eksikliği nedeniyle toplantı masasını veto etmemişti. Ayrıca, talep edilen bilgi ve veri açık ve net olarak bilinmekte olup nerede ise tüm veriler çalışanın lehine bir durum arzetmektedir.
Ekonomik Örgütler Platformu’nun veri eksikliği konusundaki talebinin bahane olup sırf komisyon toplantılarının sabote edilmeye çalışıldığı Kıbrıs Türk Ticaret Odası’nın (KTTO) 16 Eylül tarihinde düzenlediği basın toplantısında net olarak anlaşıldı.
KTTO düzenlediği basın toplantısında veri eksikliği talebini unutarak özellikle kriz dönemlerinde devamlı ortaya attıkları taleplerini tekrar gündeme getirerek ağızlarındaki baklayı çıkardılar. SÖZDE ÖYLE BİR ÇÖZÜM ÖNERİSİ GETİRDİLER Kİ; BAŞTA AB OLMAK ÜZERE DÜNYADA ÖRNEĞİ BULUNMAMAKTADIR. ÇÜNKÜ, ENFLASYONUN DEVAM ETTİĞİ DÖNEMLERDE İLERİ SÜRÜLEN ÖNERİNİN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ KESİNLİKLE YOKTUR.
KTTO, maaş ve ücret artışları çalışanların alım gücünü koruyan bir araç olarak görülürken, maaş ve ücret artışlarının pahalılığı artıran nedenlerden biri olduğu göz ardı edilmektedir iddiasını ortaya koyarak maaş artışı yerine piyasayı ucuzlatalım önerisinde bulundu.
Bir hafta önce veri eksikliğinden dolayı asgari ücret masasına oturmayı reddeden Ekonomik Örgütler Platformu üyesi KTTO, kurumsal ve profesyonel yapısına yakışmayacak şekilde ücret artışlarının enflasyona neden olduğunu iddia etti. KTTO uzmanlarının da çok iyi bilmesi gerektiği gibi; bu yönde yapılan bilimsel çalışmaların bazılarında asgari ücret artışlarının enflasyon üzerinde etkisi bulunmazken, bazılarında nötr, bazılarında ise belirli miktarda nedensellik tespit edilmiştir. Sizin gibi kurumsal ve profesyonel bir kurumun KKTC’ye özgü çalışma yaptırmadan veya bu yönde yapılan çalışmalara atıf yapmadan kafadan yorum yapmanızı kendinize yakıştırıyor musunuz?
Türkiye ölçeğinde asgari ücret artışının enflasyon üzerindeki minimal etkisine ilişkin tanınmış ekonomistlerden Mahfi Eğilmez’in çalışmasına göz atmakta yarar vardır. Türkiye’nin tanınmış ekonomi yazarlarından Mahfi Eğilmez, 2023 yılsonu ücretine göre yapılan yüzde 49 oranındaki artışın enflasyona olacak etkisini TCMB’nin 2023 III sayılı Enflasyon Raporundaki hesaplamadan giderek kabaca bulmaya çalışmıştır. Hesaplama 2023 yılının ikinci yarısı için yapılan asgari ücret artışı için yapılmış olup asgari ücrette her yüzde 1’lik artışın TÜFE üzerinde 0,07 oranında etki yapacağını göstermektedir. Bu oranın bu son artış için de geçerli olduğu varsayılırsa yüzde 49’luk asgari ücret artışının enflasyon üzerinde kısa dönemde yaklaşık yüzde 3,5’lik bir artışa neden olacağı görülmektedir. Yine aynı raporda uzun dönem etkisi için öngörülen 0,12’lik oran esas alınırsa uzun dönemde enflasyon oranındaki artışın yüzde 6’ya yaklaşacağı tahmininde bulunulabilir (https://www.mahfiegilmez.com/2023/12/asgari-ucret-ats-ve-enflasyona-etkisi.html).
Burada önemli soru asgari ücretten kaynaklanmayan enflasyon oranı çalışan için nasıl telafi edilecektir?
KTTO’ya göre akaryakıt ve elektrik, hayat pahalılığı sepet ağırlığında yaklaşık %13 dolaylarında bir ağırlığa sahiptir. Yani halen asgari ücret artışı olarak öngörülen % 19.19’luk hayat pahalılığının sadece % 2.5’i elektrik ve akaryakıttan kaynaklanmaktadır. Yine tekrar soruyorum akaryakıt ve elektrikten kaynaklanmayan enflasyon çalışan için nasıl telafi edilecektir?
KTTO, akaryakıt ve elektrik maliyetinin Fiyat İstikrar Fonundan karşılanmasını önermektedir. Böylesi bir fonun devamlı olarak akaryakıt ve elektriği sübvanseye etmesi süründürülebilir olmadığı gibi bu tip sübvansiyon ve muafiyetler AB rekabet politikası ve normlarıyla da örtüşmemektedir.
KTTO, Devletin, ürünler piyasaya çıkmadan aldığı peşin KDV ve stopaj gibi uygulamalar, ürünlerin fiyatlarını doğrudan etkilemektedir. Bu tür uygulamalardan vazgeçilmesi halinde fiyatlarda %10 dolaylarında bir düşüş olacağını iddia etmektedir. Her ne kadar balık hafızalı olsak da geçmişte yapılan KDV sıfırlaması ve vergi indirimlerinin hissedilir bir fiyat düşüşü yaratmadığı deneyimlenmiştir. Dolayısıyla, KTTO’na aşağıdaki sorular yönetilmelidir:
· Peşin KDV ve stopaj gibi uygulamalardan vazgeçilmesi halinde ne kadar süre %10’luk indirimi garanti edip üyeleriniz üzerinde sıkı denetimi taahhüt ediyorsunuz?
· Bilindiği gibi, Türkiye kaynaklı enflasyon düşüş trendine girse dahi fiyatlar artmaya devam etmektedir. Peki %70 oranında yapılan ithalatta Türkiye kaynaklı fiyat artışlarında ne kadar süre ile zam yapmayarak kâr marjınızı düşüreceksiniz?
· Türkiye’de devamlı artan fiyatlar karşısında yapılan fahiş fiyat artışlarını önlemeyi taahhüt ediyor musunuz?
· Türkiye’de 2024 yılı enflasyonunun %44 civarı, 2025 enflasyonunun ise %30’da fazla olacağı öngörüldüğü ve bunun KKTC’ye katmerli yansıyacağı gerçeği karşısında; asgari ücretlinin alım gücünü koruyacak böylesi başka süper önerileriniz olacak mı?
Enflasyon bilhassa ücretler de dahil genel fiyat seviyesinin artışı olduğuna göre; KTTO’nın ortaya koyduğu öneriler enflasyonun düşürülmesine değil maliyetinin devlet ve bazı kesimlere yüklenmesi anlamına gelmektedir. KKTC’de bu durum ise çalışanın alım gücü kayıplarını telafi etmeye muktedir sürdürülebilir bir yapı kesinlikle ortaya koymamaktadır.
KKTC’den çok daha güçlü bütçeye sahip olan refah ülkeleri dahi asgari ücreti artırmamayı ve hayatı ucuzlatmayı esas alan temelsiz böylesi bir politikayı uygulamaya koymadıkları gibi gündemlerine bile taşımamaktadırlar. KKTC’de üreticiyi değil de sırf tüccarları memnun etmek için bahse konu tuzağa düşmek kur korumalı mevduat hesabı gibi mevcut haliyle vahim olan KKTC bütçesini felakete sürükleyebilecek ve çalışanı açlığa ve yokluğa mahkûm etmekle sosyal patlamalara ve hatta çürümelere yol açabilecektir. BENDEN UYARMASI!
Pandemi dönemi de dahil son yıllar incelendiğinde; AB ve OECD ülkelerinde asgari ücretin enflasyon oranında artırılması yönünde politika izlenmiştir. Bu artış ise reel bir asgari ücret artışı değil aynı asgari ücretin verilmeye devamı şeklinde yorumlanmıştır. Tabi ki, biz işimize gelince Avrupalı işimize gelmeyince de Afrikalı olabiliyoruz.
Son söz olarak; ülke sorunlarına yaklaşırken sektörel veya zümresel çıkarlar yerine sürdürülebilirlik kavramı çerçevesinde tüm paydaşların ihtiyaç ve isteklerini dikkate alan vicdani ve insani yaklaşım sergilenmelidir. En azından bu hükümet ve devlet yönetenlerin temel gailesi olmalıdır.