“Sahte diploma” meselesi milletin dilinden düşmüyor.
Nereye gitsek, kiminle konuşsak hep aynı konu, herkes “sahte diploma” olayını konuşuyor.
Tabii ki söz konusu üniversitedeki diğer yolsuzlukları da…
Çoğu kişi olaya dedikodu boyutuyla değiniyor.
Meselenin vahametinden çok, kimlerin bu işlere karıştığıyla ilgileniyor insanlar.
Kim tutuklanacak, kim kelepçeli mahkemeye çıkacak?
Elbette kimin olaya bulaştığının da önemi var ama esas önemli olan meselenin yaratacağı tahribattır.
Evet kimse korunmamalı, kollanmamalı, kim karışmışsa bu yolsuzluklara yargılanmalı, cezasını çekmelidir.
Ancak üniversiteleri denetleyemeyen, meselenin bu kadar büyüdüğünü göremeyen makamlar da sorgulanmalı.
Halk merak boyutundan hesap soran boyutuna geçmeli.
“Kim yakalanacak, kim rezil olacak?” merakı yanında ülke olarak bu belaları yaşamamızı engelleyemeyenleri, bunları fark edemeyenleri ya da bunlara göz yumanları da iyice sallamalı halkımız.
Kıbrıs Sağlık ve Toplum Bilimleri Üniversitesi’nde yaşananlar magazin değildir.
Utanmadan, sıkılmadan, usulsüzce, acayip bir şekilde sahte diplomalar satılmış ve satın alınmıştır.
Buna magazin veya dalga geçilecek bir konu gibi bakarsak, bu konunun yaratacağı tahribatı, vereceği zararı küçümsemiş oluruz.
Merak etmek tabii ki önemlidir.
Merak edeceğiz ki olayın altındaki gizemi, bilinmeyenleri, saklanmak isteyenleri ortaya çıkarabilelim.
Ancak bu merak magazin boyutunda kalırsa hiçbir değeri yoktur.
Bu üniversitede yaşananlar, yüksek öğretime büyük bir darbe vurmuştur.
Ülkemizdeki üniversitelere dışarıdan artık şüpheyle bakılmaktadır.
Üniversitelerimizin bölgedeki rakiplerine aramakla bulamayacağı bir antipropaganda malzemesi verdik.
Üniversite mezunu veya diploma sahibi olmayı ayaklar altına alan, basitleştiren ya da hiçleştiren bir skandalla karşı karşıyayız.
Yüksek öğretime dinamit yerleştirme gibi bir şey…
Diplomanın veya diplomalının itibarını yerle bir eden bu anlayış ne kadar çok taraftar bulmuş ki çok sayıda insan bu yönteme başvurmuş?
Kolaycılık, kolay yoldan sahip olma, üniversitelere, diploma sahip olmaya kadar vardığına göre bittik biz.
O nedenle bu skandalla ilgili hiç kimsenin gözünün yaşına bakılmamalı ve cezalandırılmaları için ne gerekirse yapılmalı, bu olaya kim bulaşmışsa açığa çıkmalı.
Burası iyice temizlendikten donra diğer üniversitelere de geçilmeli ve benzer şeyler oralarda yapılmışsa onlar da didik didik edilmeli, oralarda da kimseye tolerans gösterilmemeli.
Bu üniversitedeki sahtecilikler, yolsuzluklar bir çürümedir, bu çürüme engellenmelidir, çünkü tüm yüksek öğretimi yok edebilir.
Böyle şaibeli bir ortamda kendi evladınızın eğitim almasını ister misiniz?
Peki siz istemezseniz kim isteyecek? Başka ülkelerden insanların gelmesini hangi yüzle isteyecek ve bekleyeceğiz?
Hak edilmeden, sahtecilikle diploma alınan yerde, hak ederek alsanız bile size de şüpheyle bakarlar, çürük elmaların çok olduğu yerde sağlam elmalar da değer bulmaz.
Tüm bunları düşünerek, muhalefet, sivil toplum örgütleri ve özellikle de halkımız artık tepkisini ortaya koymalı, bu olanlara onay vermediğini göstermeli ve bunlardan sorumlu olanlardan hesap sormalı.
Buraları denetlemekle yükümlü olanlar, vatandaşın tepkisini ve öfkesini hissetmeli.
Bu skandallar yönetenlerin başını yakmalı, onları koltuklarından etmeli, bunu sağlayacak olan da halktır.
Yine aynı şey oluyor, ne burada skandala karışanların saklanması, kollanması, korunması tepki görüyor ne de buralardan sorumlu kişilerden doğru dürüst hesap soruluyor.
Bu gidişle yüksek öğretim de bitirilecek bu ülkede, zaten birçok sıkıntı var, sonunu getirecekler, “üniversiteler adası” vizyonu büyük yara aldı, yakında tamamen yok olabilir.
Ancak bunu kimsenin görmek istediği yok, o nedenle meselenin dedikodu boyutuyla değil de gerçekçi bir yaklaşımla ele alınması gerekiyor.
Vücudu kurtarmak için kesip atılması gereken yerler kesilmelidir, ciddi tedbirlerle can yakılmalıdır ki sonrası tamam olsun.
Ancak şu anda, “idare etme”, “laf salatasıyla kamuoyunu oyalama” ve “skandaldan kimi nasıl kurtarabilirim” derdi hakimdir.
Bu anlayışla hiçbir şey olmaz, uçuruma yuvarlanırken, felakete koşarken “hiçbir şey olmamış” gibi davranmak, kendi kendini kandırmaktır… Şu anda maalesef yapılan budur.