Parantez açalım, et ucuzdur pahalıdır meselesinde ithal et konusunda halen devam eden eylemleri dıştan biri görse yahut duysa bu insanlar etten başka bir şey yemez, bütün gün et çiğner zannedecek. Ete erişemeyince de ortalığı yakıp yıkar sanacak. Halbuki görüldüğü gibi değil.
Hayat Pahalılığı ve asgari ücret tespiti sonrası tüm ürünlere zamlar yağmur gibi yağdı. Ey bu zamları yapanlar, bu hayat pahalılığı Nisan ayı sonu 4 aylık zamları ihtiva eder, yani geçmiş 4 ayın. Hani insanlar 4 ay zarfında zamların karşılığını almadan kıt kanaat bir taraftan sıkar öte taraftan yalardı da günü geçirirdi, işte şimdi alacağı odur. 4 ay boyunca ekstra zamları bir şekilde idare etti. Sizler, henüz artışlar alınmadan bile yeniden ekstra zamları uygulamaya koyarsanız bu insanlar nasıl ayak uyduracak çarşıya? Bu artış, eğer İleri 4 ay için hiçbir zam olmazsa bir yere yarar ve geçmişteki pahalılığa biraz olsun ayak uydurabilir. Ama siz hep 4 ay önde olmayı sürdürürseniz dört aylar katlanır gider, böyle olmaz ki kısır döngü nereye kadar?
Rumlarla ayni, eşit egemenliğimiz olmayan sözde Federasyon denilen çözümde Kıbrıs’ta var olmamız asla mümkün değildir, hele Garantiler yoksa yok olmamız çok daha erkendir sn Akansoy. Bu yolun dönüşü yoktur ve ENOSİS’e varan en kolay ve tek yoldur. O Garantiler olmasaydı bu gün Türkler de yoktu, bunu bilmeyen yok. İki eşit egemenlik 1960 Cumhuriyetinde de vardı, hem haklı ama suçlu ve kaybeden nasıl olur? Bir birimizi kandırmayalım. Hristodulidis efendi Kıbrıs’ın bölünmüşlüğünü asla kabul etmeyiz buyurdu. Koskoca 1959-60 Antlaşmalarını bozmayı başardılar, saygı duydular. Şımardılar, şimdi de 1975 Viyana Mübadele Antlaşmasını bozma peşindeler. Adanın bütününü yutmak istediler kuzeyi boğazlarında kaldı, tekrar deneme peşindeler. Konuya dönelim.
Hele hakaretle sövme saymayla sorunlar hiç çözülmez. Haaa, sonuçta deyim yerindeyse tükürük yalanacak alınan karardan dönülecekse eğer, bunca sıkıntılar, gerginlikler, çirkin davranışlar, arbedeler, vatandaşlara yaşatılan huzursuzluk ve zorluklar, Polisimize ve vatandaşlarımıza bedeni zararlar hem Devletimize maddi manevi zararlar yapılmadan, bunlara fırsat vermeden en başından neden sorun halledilmez o halde?
Bazı sendikalar, siyasi parti ve sivil toplum örgütleri Hayvancılar Birliğimizin eylemine destek verdi haklı yada haksız, ayrıca destek için halka da çağrı yaptı. Tarafsız olmaya çalışacağım. Halkın desteği demek, Hayvancılarımızın fiyat artışını yahut Devletten mali vs desteğin artırılması noktasındaki taleplerinin desteklenmesi demektir. Ya birini ya diğerini, ama ikisi de ayni kapıya çıkar. Sonuçta her iki halde hayvancımıza verilecek destek halkın cebinden çıkacak. Diğer imkan ise daima olduğu gibi Anavatan Türkiye’nin bu sektöre daha fazla destek yapmasıdır.
Devletimizin gelirleri hem Anavatanımızın katkılarının çok büyük bölümü maaşlara gittiği için ülkenin diğer gereksinimlerinin karşılanmasına fırsat kalmaz. Alt yapı ve diğer önemli yatırımlara imkan vermediği ortadadır. Anavatanımızın katkıları olmasın, bir taşı kaldırıp bir adım öteye koyacak halimizin olmadığı bir gerçek. Narenciyecilere, patatesçilere, çiftçilerimize, balıkçılarımıza, süt ve süt mamulleri için destekler primler ve daha başka sektörlere verilen destekler malum. Doğal afetlerden zarar ziyanları karşılama da ayrı.
Hükümet yetkililerine yapılan saldırılar Devletimize de yapılmaktadır. Bu ve benzer eylemleri pusuda bekleyen çok, onlara fırsat vermeyelim. Sorunlar, taşkınlıkla, küfürlerle, Devletin resmi binalarına zarar vermekle çözülmez, sadece haklılığı gölgeler. Biz nice zorlukları birlikte aştık, bunu da aşacağız. Kışkırtmalara kapılıp telafisi zor davranışlardan kaçınalım, öfkeyle kalkıp zararla oturmayalım diyorum. Başka Devletimiz yok.
Sn Ferdi S. Soyer’in Başbakan olduğu bir dönemde söylediklerini hiç unutmam, takdir da ettim, gerçekleri ortaya koydu. Yine sıkıntılı bir dönemdi, Türkiye’ye gidip ekstra mali destek alıp sevinçle dönmüştü. Alınan destek sağa sola acil ödemelere, gereksinimlere vs harcandı bir günde bitti. Ertesi gün Sendikalar kapıya dayandı, talepler tartışmalar falan, sayın Başbakan çaresiz şöyle dedi. Yahu Türkiye’den daha dün geldik, adamlar istediklerimizi verdiler, bizim gelirlerimiz belli, taleplerinizi nasıl karşılayım şeklinde konuşur. Sendikalar, bulacan nereden bulursan bul derler. S. Soyer, bize Türkiye’den başka kimse yardım etmez nereden bulayım, açıkça desenize tekrar Türkiye’ye git para iste, insan utanır da der. Sendikalar ise bizi alakadar etmez, bulacan, derler. Bu da, CTP iktidarında nadir yaşanan sendikal eylemlerden biriydi. Sayın Soyer tekrar gitmedi. Aklıma geldi, yazayım belki faydası olur. Şimdiki Başbakan tekrar be tekrar gider mi bilemem. Tükürük ne olur onu da bilmem. Ya sonrası?? Vallahi neye layık isek o ! Ayni gemideyiz, unutmayalım.
Dikkat ederseniz eski sorunlar devam eder, yaklaşımlar da öyle, daha sert olsa da. Ana Muhalefet iktidarda olsaydı ne yapardı acaba, bırakıp gider miydi gene? Şimdi ne suya ne sabuna, yuvarlak laflarla geçiştirirler, iş ola açıklamalar kendileri bile inanmaz. Rumun bir lafı var, bu isun bubode, (Neredeydin, hiçbir yerde) maksat günü kurtarma, ortada dolanır karıştırır, keşke başta olsaydı, ak koyun kara koyun ortaya çıkardı, görürdük o zaman nasıl bulacaktı çareyi. Zira mesele önemli, iş gelir ayni kapıya dayanır, bul da nereden bulursan bul, yoksa sonuçları ağır olur gibisinden. Bizler, geceli gündüzlü çalışmamız gerekirken, hepsi bir olur eyleme greve rutin. Varsın, Öğretmen sendikası ki en önemli Devlet kurumudur, bu eyleme daha biz da benzin dökeceğiz desin, dökün bakalım benzini. Bu ülke hepimizin olduğuna göre kim kimin malını kırıp döker, özellikle de Devletimizin resmi dairelerinde. Halka verilen rahatsızlıklar da cabası.
Fazla yazmayacağım, AB finansmanıyla Türklerin ara bölgede eğitilip Güney’e daha randımanlı hizmet vermesini sağlamak için başlatılacak olan eğitimden hem birkaç gün önceki Türklerin de katıldığı toplantıdan fazla söz etmeyeceğim. Hani geçen yıl yanılmıyporsam Komisyon Başkanı bayan Leyen idi, Güneye geldiğinde bu fikri ortaya attığında şöyle demişti. ‘ Türkleri önce eğiteceksiniz başta da Helenceyi öğreteceksiniz ki çalıştırdığınızda iyi randıman alasınız’ diye. Ayrıca, yıllarca çözümden kaçanların şimdi de keyfi gelen başkan Hristodulidis efendinin çözüm için Türkiye’ye baskı yapması için AB’ni dürtüklemesine de fazla değinmeyeceğim, hem 60 yıl 5 aydan beri ortaklığımızın işgal edilmesine-ettirilmesine ses çıkarmayan itiraz etmeyen, Güney yönetimini Kıbrıs Cumhuriyeti! olarak kabul edip savunanlardan söz etmeyeceğim.
Sorunlar kırıp dökmeyle, hakaret ve yakışıksız sözlerle çözülse, sadece kapıları bahçe korkuluklarını değil binaları da kırıp dökerdik. Neler çektik kurmaya şimdi koyulduk yıkmaya, yazık. Keramet kapı kırmada değil. Olsa olsa ülkemizin durumunu gösterir, hem kantarın topuzunun kaçtığını.