Siyasi çözüm konusunda temkinli davranılması gerek

Abone Ol

Okullar da açıldı? Ve yaz mevsimini kapatırken yavaştan kış mevsimine hazırlanmak telaşı başladı! Ancak bu mevsimsel ve toplumsal devinime evrilirken beklentilerin aksine sürekli artan pahalılığın üzerimizde yarattığı huzursuzluğu artarak devam ediyor…

Nitekim son dönemlerde toplumsal hareketlilik, yanına “sinirliliği” de alarak artmaya başladı. Bunu da artan polisiye vakalardan trafikte anarşi halini alan dikkatsiz sürüşlerden, dolayısıyla kazaların artmasından anlıyoruz.

ÜSTELİK kaç zamandır sanki hiç gündemde olmamış, sorun haline gelmemiş gibi rölantiye yatan siyasi sorun da Pile olayları çıkışıyla uyanırken “gündemde ben de varım” dedirtti!   

VE ÖLÜMCÜL trafik kazaları artarken anlıyoruz ki çok huzursuzuzuz! Dikkatlerimiz darmadağınık ya da akıllarımız nedenini bilemediğimiz aceleciliğimizin rüzgârlarında savruluyor!

FAKAT: Bizzat yarattığımız bu gündemin içinde yine ne siyasi çözüm vardır düşündüğümüz, ne dinip sonlanacak pahalılık vardır! Ne bıktırıp usandıran kanalizasyon çalışmalarının sonuna gelinmesi ne de artık ülkede büyük ihtiyaç nedeniyle, yoklukları aynı büyüklük ve ciddiyette devam eden “yollar ve ışıklandırmaları” sorunlarının çözümüne ilişkin bir ümit vardır! Hatta yanlarına konut sorunları gibi daha büyüklerini de alarak sürekli artıyorlar!

***

KALDI ki henüz sorusuna sualine cevaplar gelmeye bile başlamadı.  Durun bakalım okullar yeni ders yılına nasıl başladı! Az biraz sonra droneların bombaları gibi toplum katlarında patlamaya başladıklarında öğreneceğiz Allah’ın izniyle!

AMMA ille de şu Kıbrıs siyasi sorununda son geldiğimiz yer! Günlük yaşamlarımızın tersine giden talihine inat bir süredir siyasi sorunun ibresi bizden yana gülmekte.. Nitekim:

***

GÜNEY Rum Yönetiminin ve Atina’nın  fena halde canını sıkıp moralini bozmasına karşın yavaştan da olsa Kuzey’in siyasi yükselişi devam ederken bir yandan da son sosyoekonomik atılımları ile “ciddiye alınması gereken işler başarılıyor..”

Kİ artık Rumların müzakere masasına dönebilmeleri için öne süreceği kendi şartlarını değil,  Türk tarafının öne süreceği şartlarını kabul etmek zorundadırlar! Yani adadaki siyasi tekerlek KKTC’den yana döndü…

NEDİR BU ŞARTLAR: Diyor ki Türk tarafı Güney’deki Rum’a.” “Artık eski şekliyle masaya dönmeyiz.”

“KIBRIS’ta biri Güney’de Rum,  diğeri Kuzey’de Türk iki egemen devlet vardır.  Bu siyasi gerçeği kabul etmeden müzakerelere yeniden başlamayacağız!”

ARTI: Tabi ki Türkiye’nin “garantörlüğü” devam edecektir. Ötesi teferruatları nihai çözüm aşamasında konuşuruz…

                                                                                         ***

PEKİ FEDERAYON? Kitaplığımın bir köşesinde hâlâ duruyor. Ki geçmişte “köşemde” uluslar arası ilişkilerle ilgili Kıbrıs benzeri siyasi sorunları olan ülkelerin durumlarını okurken onlarca “federasyon” olduğunu da öğrendiydim. Çoğu “Hristiyan Kulübüne” mensup ülkelerdi ama…

Nitekim bugün de bu ülkeleri Hz. İsa ile “hac,” ya da ayni ırkın ulusları olmaları birleştirmeye yetmektedir!

Mesela daha dün kapılarını bir kez daha TC’ye kapatırken “asla üyeliği söz konusu olamaz” dedirten AB aslında büyük bir federasyon sayılabilir.. Ama birleştirici unsurlarını bir   “Hristiyan Kulübü” olmasından dolayı sağladığını da unutmamalı! “İsa, Kilise, , Hac, Papazları, Papaları patrikleri…” Derken Avrupa’da bir dünyasal güç ve ekonomik dayanışma birlikteliği oluşturabiliyorlar.

TÜRKİYE’ye ise “senin aramızda yerin olamaz çünkü Müslüman bir ülkesin” demiyorlar ama bunu anlamamak için insanın kör ya da geri geri zekâlı olması gerekiyor!

DENECEK ki “Eee ama bir yandan da Müslüman Arap ülkeleri ile işbirliği yapıyorlar!”

Fakat sadece ekonomik işbirliği” çünkü kazançları var. Hem ticari yönden hem de Müslüman ülkeleri birbirlerine kırdıracak sinsi politikaları yönünden.                                                                                            

***

BAKIN KIBRIS’ta “Cami ve Kilise vardır. Yıllardır birinden çan diğerinden ezan sesleri hiç eksilmedi.

Buna karşın iki halk arasındaki Vurdulu kırdılı savaşlı olaylar da eksilmedi ama!

Artık bir arada ve yan yana yaşayamayacaklarını anladıklarında ise en son çarede “adayı Kuzey ve Güney” olarak paylaşmak zorunda kaldılar..

BU realiteyi bu “ırksal ve siyasi gerçekle “dinin etki tepkilerini  kabul etmeden Kıbrıs sorununu anlamak mümkün değildir..

DÜŞÜNÜN ki adada İngiliz ve Türk avına çıkan EOKA Makarios gibi bir papaz tarafından vaftizi yapılarak görevlendirildiydi..

Türk halkları topluluklarından, uluslarından kaçının başında “imam” görüldü ki bir elinde kılıç bir elinde sancak’ı şerif haydin Hristiyan avına” diyerek halkı kışkırtmış olsun!

***

GEÇİYORUM: Sn. Cumhurbaşkanı Tatar’ın tezi yavaştan tutuyor diyecektim yukarıdakileri de bu nedenle yazdım. Şöyle ki evet bu adada biri Türk diğeri Rumlardan oluşan siyasi kimlikli iki “ulusal devlet” vardır..

PEKİ FEDERASYON? Bir kere iki devlet birbirini tanımadan “federasyon” olmaz eşyanın tabiatına zıttır. Nitekim “1960 Kıbrıs Cumhuriyeti adı konmamış bir federasyondu!” Hangi akla kim hizmet ederek “Kıbrıs Cumhuriyeti” gibi uyduruk bir siyasi tanım icat edildi anlamak zordur.. (Mutlaka İngilizin işiydi!)

***

FAKAT en büyük açıkgözlük şu olmalıdır: Ki bu da İngiliz’e aitti!  Şöyle ki “Kıbrıs Cumhuriyeti” sadece Kıbrıslılar arasında değil, Yunanistan Türkiye ve İngiltere’yi de “garantör ülkeler olarak adanın bekçiliğiyle görevlendiriyordu ki kısa sürede kavga edip savaşsınlar…

Kİ bu savaş başarılmakla kalınmadı! Kıbrıs’ı tarihe “İngiliz sömürge idaresinden önce ve sonra” diye kazıttırdı.            

Öncesinde “iki toplum arasında barışı sağlamak, adada yeni bir düzen kurmak için yaratılan “Kıbrıs Cumhuriyeti” vardı.

1974’ de yıkılır ve ada Kuzey Güney olarak ikiye bölünürken de hâlâ tüm dünya siyasi platformlarında, “Kıbrıs siyasi sorunu” diye yer almaya devam ediyor ama  nihai çözümün sağlanmasına da yetmiyor! 

***

AKLIMIZI BAŞIMIZA ALALIM: Her şeye karşın iyi kötü Kuzey’de bir “devlet” sahibiyiz. Yavaştan olsa da dünyadaki bazı devletler tarafından dolaylı şekilde tanınıyoruz. Öyle olmasaydı zaten ülkemizde tek bir 3. Ülke mensubu turist görmezdik! Oysa artık “çoğaldılar” bile dediğimizce ülkenin bazı yörelerini de kolonileştirdiler bile!              

Üniversitelerimizde ise dünyanın her ülkesinden öğrenci görmek mümkün. Hatta bu eğitim yoluyla ve dolaylı “tanınma” konusunda epey de umutluyuz.. Fakat:                                    

SİYASİ durumumuz bu iken artık Türkçe Konuşan Devletler topluluğunda mesela kendimize siyasi tanınmışlık sağlattırmaya başladığımız söz konusuyken hâlâ Kıbrıs’ta Rum tarafı ile (altını çizerek yazıyorum) “öncelikle federal bir sistem oluşturmak” gibi fikirlere kapılmak,  kendimizi aslanların kaplanların kafesine kilitlemekten öteye gitmeyecek bir siyaset aptallığı olur!                                                                            

BU nedenle diyoruz: Allahasen aklınızla!

{ "vars": { "account": "G-4YY0F4F3S9" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } } { "vars": { "account": "G-1E4JSD5JXZ" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }