Şiire olan mesafenin panzehiri

Abone Ol

    Edebiyat dergilerinde, söyleşilerde şairlerin en çok yakındığı konuların başında şiirin az okunması, şiir kitaplarının az satması gelmektedir. İnsan zihninin, sonucu nedenlerden bağımsız düşünme hatasına gitmesi nedeniyle aslında buradaki asıl sorun atlanmaktadır.

   Asıl sorulması gereken soru toplumun şiire mesafeli durmasının altında yatan nedenlerin neler olabileceğidir. Şiirin diğer edebî türlere göre daha az okunmasının başlıca sebebinin onun nesnel gerçekliği yerle bir eden dili olduğu düşünüyorum. Bilindiği gibi şiir diğer edebî türlerden farklı olarak net bir anlamdan çok, ucu açık bir iletiye sahiptir.

   Diğer edebi türlerde ve düzyazıda yer alan konuşma dili, şiirde farklı bir biçime bürünerek imge, simge, metafor, söz ve anlam sanatlarıyla şiir dilini oluşturmaktadıre. Artık bu dil, konuşma dilindeki göndergesel anlamdan (tek anlam/ mutlak anlam) çok çağrışıma dayalı bir anlama (sonsuz anlam) yaslanmaktadır.

   Hayatı boyunca düzyazı, şiir dışındaki edebî türler üzerine okuma yapan birey, kütüphanelerde sadece öykü, masal okumuş olan çocuklar şiir dilinden uzak olması nedeniyle bir şiir kitabını eline aldığında doğal olarak kendini rahatsız hissedecektir. Bu durum, dilini bilmediğiniz birisiyle sohbet etmeye çalışmanıza benzer.

   Şiirin birçok şair tarafından dili yönüyle tanımlandığını görürüz. Öyle ki Ahmet Haşim’e göre “Şiir sıradan bir dil değildir. Şiir düzyazıya çevrilemeyen dildir”,  İlhan Berk’e göre “Şiir, dilin alışılmadık bir biçimde kullanılışında baş verir’’, Melih Cevdet Anday’a göre her ne kadar şiirin tanımı yapılamasa da o yine bir tanımlama yoluna gitmiştir. Anday, şiirin tanımının yapılamayacağını çünkü tanımın mantık işi olduğunu, şiirin ise mantıkları aştığını ifade etmiştir.

   Anday, bir başka yazısında ise şiiri, dili üzerinden tanımlayarak şiiri,  “Şiir pencereden dışarıya bakarken aradaki aynadır” şeklinde dile getirmiştir.

    Demek ki şiirin diğer edebî türlerden daha az okunmasının en önemli nedeni dilinin topluma yabancı olmasıdır.

Şiir dilini benimsemek

   Kişinin kendisiyle, bilinçaltında yatan varlığıyla yüzleşmesine ve nesnel gerçekliği değiştirebilmesine olanak sağlayan şiirin toplum tarafından daha çok okunabilmesi için şiir dilinin topluma kazandırılması gerektiği kanısındayım.

   Şiir dilindeki yabancılığın, dilini bilmediğiniz birisiyle gerçekleştirilen sohbete benzediği bu noktada yinelenebilir. Öyleyse her ne kadar gündelik dilde kullanılan kelimelerle varlığını oluştursa da apayrı bir dile sahip olan şiir dilinin de edinilmesi gerekmektedir.

   Tam bu noktada önemli dil kuramlarının şiir dilinin edinilmesi noktasında düşünülebileceğini sanıyorum. Konumuzla ilişkili olarak gösterebileceğimiz en işlevsel kuramın ise Amerikan Dilbilimci Chomsky’nin akıl öğretisinden yola çıkarak ortaya attığı Dil Edinim Cihazı’dır (DEC).  

   Chomsky, insanda Language Acquisition Device (LAD) adı verilen Dil Edinim Cihazı’nın (DEC), doğuştan var olduğunu öne sürmüştür. Chomsky, insanın dil gelişiminin bu cihazın devreye girmesiyle gerçekleştiğini savunmuştur. Dil Edinim Cihazı’nın devreye girebilmesi için de söz konusu kişinin dile yeterince maruz kalması gerekmektedir.

   Chomsky’ye göre bu cihaz ergenlik döneminde son haliyle dururken, Krashen’e göre bu cihazın işlevi ömür boyu sürmektedir.

   Kişilerin şiir dilini benimsemesi, kuramsal olarak konuşursak şiir dilini edinebilmesi için de sürekli olarak şiir diline maruz kalması gerektiği söylenebilir.

   Zihnini net bir anlama göre çalıştıran birey; şiirdeki simgesel, imgesel, benzetmeli söyleyişi/ dili benimseyerek duygusal geçişlerle şiirden diğer edebî türlerden alamayacağı bir tat alacaktır.

   Nitekim Edip Cansever’in “Kuş olsun insan olsun yalnızlık sevmeyi bilmeyenlerin icadı”, Cemal Süreya’nın “Beklemek gövde gösterisi zamanın”,  Attila İlhan’ın “gitar kımıldadı mı zaman deliniyor”, Sezai Karakoç’un “ben çiçek gibi taşımıyorum göğsümde aşkı / ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum” dizelerinin verdiği muğlak tadı başka bir türün kolay kolay veremeyeceğini düşünüyorum

   Tüm bu unsurları düşündüğümüzde şiirin toplum tarafından daha çok okunması, şiir kitaplarının daha çok satılması, şairlerin hak ettiği değeri gerektiği gibi görmesi için gündelik dilden apayrı bir dile sahip olan şiir dilinin edinilmesi gerektiğini söyleyebiliriz.

   Ünlü Dilbilimci Chomsky’nin kuramından yola çıkıldığında ise kişilerin şiir dilini edinebilmesi için de bu dile yeterince maruz kalması gerekmektedir.

   Ders müfredatlarında yer alan şiirlerin, dizilerde ve filmlerdeki sahnelerin, öğretmenlerin şiire olan ilgisinin toplumun bu dile daha çok bağlanabilmesinde ve şiirin daha geniş kitlelere ulaşabilmesinde büyük bir etkiye sahip olduğunu savunuyorum.

{ "vars": { "account": "G-4YY0F4F3S9" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } } { "vars": { "account": "G-1E4JSD5JXZ" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }