Sıcak yaz… Ve enine boyuna
baktığımca Kıbrıs’ın son durumu
Uzun yıllardır böylesi sıcak bir yaz yaşamamıştık.. Ki son hatırladığım “cehennem sıcağı” gibilerinden bir yaz’ı da 1956’larda falan mıydı, yaşadıydık! Ki hatırlarım:
Okullar tatil olduğu için çalıştığım Mağusa limanında vapurdan ambarlara yük taşırken, sıcaktan asvaltı eriyen kordonunda ayaklarımdaki parmak arası terliklerimin yer yer çamurlaşıp vıcıklaşmış katranlarına yapışıp yırtıldıklarını hatırlarım..
NE VAR Kİ “kim korkardı hain kurttan!” Paydos vakti bütün gün elde taşınabilen karton yada tahta kutulardaki yükleri “Annuzinin eşeği” gibi vapurlardan ambarlara taşır, paydos vakti de o kara asvaltlı sıcaktan vıcık olmuş kordondan kendimizi limanın serin sularına bırakırdık… Yani ne “of” derdik ne “puf” çekerdik! Vız gelir tırıs giderdi sıcaklar!
ARTIK öyle değil ama! Yaş kemale erdi.. Sıcaklar da etkiler soğuklar da..
***
HER NEYSE “sıcağın” da hatırını sorduk ve anladık ki evet bu ülkede de cehennem sıcakları olabilir kış aylarında yağmurlar seller yaratacak felaketler yaratabilir.
Güney’deki Rum’a hatırlatırım ama: Onlar için de farklı değildir ne yazlar ne kışlar!. Ayni adada ayni iklimsel özellikleri yaşıyor paylaşıyoruz.. Ki bu iklim dediğimiz de ne Güney’deki Rum’dur ne Kuzey’deki Türk! Ya sıcaktır ya soğuktur..
***
TAM DA bunu söyleyecektim.. Çünkü son günlerde ve tabi artık “Rum ile birlikte” denilecek bir kampanyayla “Kıbrıs’ın birleştirilmesine” yönelik kısaca “çözüm olacaksa federasyon olmalıdır” diyenlerin sesleri yine yükseklerden işitilmeye başladı.. Sanki bu adayı “bölenmişiz” gibi!
OYSA adayı Kıbrıs Türk halkı bölmedi. 1954’lerden beridir yani Makarios’lu Rum’un Tüm ada egemenliğine talip olması ve Yunanistan’a ilhakını sağlaması amacında İngiliz sömürge idaresine yönelik başkaldırısından beridir bu adada bir Türk-Rum sorunu vardır ve hâlâ devam ediyor.
ARADA devre devre olagelen Türk Rum çarpışmaları ve kaçınılması mümkün olmayan bir sonuçla adanın Kuzey Güney olarak iki ayrı devlete nasıl ayrıldığı da artık ilk okul kitaplarına kadar girmiş tarihi gerçekleri ile yaşamaktadır!
Mevcut iki bölgeliliğin nedenlerini de bırakın Kıbrıs’ı, dünyada bilmeyen kalmadı! Ha sözümüz ısrarla görmek ve bilmek istemeyenler için değildir!
***
BUGÜNE DÖNERSEK: Kıbrıs sorunuyla ilgili varsa bir bilinmeyen o da Rumun ısrarla savunduğu ve “birleşik Kıbrıs”ı hedefleyen çözüm tezi olan “federasyonun” (tutun ki gerçekleşti) artık bu adada ne kadar sağlıklı ve kalıcı olabileceğidir! Üstelik bu federal sistemin “eşitlik” üzerine değil… Azınlık çoğunluk üzerine oluşacağının bilinmesi de mutlaka göz önünde tutulmalıdır!
Kİ BU “federasyon tasavvuru” “iki toplumun bugünkü gibi kendilerini kendi içlerinde ve bölgelerinde kendilerinin yöneteceği” savına da dayanmıyor ki bir teselli kapısını açık bıraksın! ! “HAYIR ÖYLE DEĞİL” demeyin çünkü “federasyon” başlığı altında masaya oturulduğunda “azınlık çoğunluk” esasından dolayısıyla bir kez daha Türk halkının Rum çoğunluğunun sultası altına gireceği bir çözüm modelinden ötesi olmayacaktır görüşülecek olan… Bu da mümkün değildir kabul da edilemez!
ÇÜNKÜ artık bu adada iki toplumu iki siyasi yönetim erkleri olarak bir araya getirip bir federasyon çatısı altında “birleştirmek” mümkün değildir…
AMA bu adada Türklerle Rumların “iş ve güç birliği yapmaları, insancıl yardımlaşmaları, doğasal sorunların çözümünü birlikte yüklenmeleri, ötesi sosyoekonomik ve sağlık gibi sorunlarda işbirlikleri yapmaları mümkündür ve asıl “insancıl” olan “barışçı” olan “kalıcı olan” da bunlardır.. Bu nedenle diyoruz “iki bölgeliliği siyasi eşitliği” çok dürtmeyiniz!
***
ÖTE YANDAN: Bugüne kadar Türkiye ile birlikte yürüttüğümüz Kıbrıs siyasi sorununa yönelik “politikayı” da Rumun (elbette kendi çıkarına uygunluğunca) yeniden ortalara sürmesine kapılarak kadük duruma sokma hakkımız yoktur!
NİTEKİM daha geçen gün Sn. Erdoğan bu durumun farkında olduğunun bilincinde Bakanlar Kurulu toplantısında “bugüne kadar çözümden kaçmadıklarını ancak (karşımızdakilerin) dediği Rum-Yunan tarafının hâlâ kendi anlayışlarına göre dayatmalarda bulunmaya devam ettiklerini hatırlattı..
KALDI Kİ o dayatmaların AB tarafından da yoğunlaştığı bir başka gerçektir.. Çünkü korkuyorlar!
Türkiye’nin sadece Kıbrıs siyasi sorunu üzerindeki ağırlık ve kararlığından dolayı değil.. Gitgide çevresindeki ülkelerle yarattığı “işbirliklerinden” bazılarıyla oluşturduğu “dayanışmalardan” çok kısaca bölgesini de aşarak “dünyasallığa” varan siyasi irade ve etkinliğinden çekiniyorlar!.
ÇÜNKÜ onlar için Türkiye halâ ülkelerinde “kutsal kitapları yakılmaya layık bir islam ülkesidir!”
HATTA bölgesinden taşarak dünyasallık kazanmış Türkiye’nin siyasi etkinlikleri ve barışçı tutumundaki ısrarının da kırılması gerekir ki bu nedenle Batı dünyasının nişangâhında “hasım ülke” olarak gözlenmektedir..
TÜRKİYE bunlara rağmen büyümekte irileşmektedir ama.. Bize düşen ayak bağı olmamız değil, yanında desteklerimizle yer almamızdır. Çok bir şey yapmamıza da gerek yoktur. TC’ye laf yetiştirmekten vaz geçip haddimizi bilmemiz yeter!
VE Kıbrıs’ta Türk halkının en az Rum halkı kadar sahiplik, özgürlük ve devlet olma hakkı bulunduğuna inanan bir yurttaş olarak yazıyorum, kimse safsatadan başka özelliği olmayan abuk sabuk çözüm önerileriyle bu halkı bir kez daha federasyonla Güney’deki Ruma yamayamaz…