DAÜ Finansal Düzenleme ve Risk Yönetimi Merkezi Başkanı ve Finans Bölümü Başkanı Prof. Dr. Mete Feridun, CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman ile “CTP’nin Euro konusundaki önerisini” konuştuklarını belirterek, bu konuda kapsamlı bir değerlendirme yaptı.
Feridun, “stabil para birimine geçme” önerisinin tam olarak ne olduğunu net bir şekilde öğrenme ve bu konuyu Erhürman’la değerlendirme fırsatı bulduğunu ifade ederek, sosyal medya paylaşımıyla gündemdeki Euro meselesine biraz daha ışık tutmaya çalıştığını vurguladı.
CTP’nin önerisinin parti mensupları tarafından çeşitli TV kanallarında gündeme getirildiğini ama kısıtlı bilgi ile açıklamaların sadece slogan niteliği taşıdığını ve ne kastedildiğinin pek anlaşılamadığını söyleyen Prof. Dr. Feridun, “Bu bakımdan CTP’nin halkla ilişkiler konusunu gözden geçirmesi ve bir strateji belirlemesi gerekir... Bu konuda her aklına esenin bu konuda basına demeç vermemesi veya sosyal medya paylaşımı yapmaması gerekir” dedi.
Muhasebe birimi olarak Euroya geçişin mevcut sorunların ne kadarına ne ölçüde çözüm getireceğini düşünmek gerektiğini ifade eden Feridun, “İşin acı tarafı şu: Bu sorunlara kafa yormak sadece muhalefetin görevi değildir. Bütün sorumluluğu tek bir siyasi partinin üstlenmesini bekleyemeyiz. Gönül isterdi ki iktidardaki partiler de ülkenin sorunlarını dert edinsin...” diye konuştu.
Feridun, “CTP'nin önerisi olur mu olmaz mı onun kararını verecek olan ne benim ne de bir başkasıdır. Ama şurası sevindirici, en azından bu yönde çaba gösterenler var ve onların ortaya attığı öneriyi tartışabiliyoruz. Bu da önemli” dedi.
Dr. Mete Feridun, geniş kapsamlı değerlendirmesinde şu görüşlere yer verdi:
“CTP’nin önerisi tam olarak nedir?
Bundan sonra ne yapılmalıdır?”
“Değerli Tufan Erhürman Hocamla sohbet ederek CTP’nin Euro konusundaki önerisinin tam olarak ne olduğunu net bir şekilde öğrenme ve bu konuyu onunla değerlendirme fırsatım oldu.
Bu sohbetin neticesinde kafamda kendimin bile netleştirmekte zorlandığım birçok düşünce oluştu! Bu düşünceleri belki biraz rastgele bir formatta olacak ama aktarabildiğim ölçüde paylaşmak istiyorum, belki gündemdeki Euro meselesine biraz daha ışık tutabilirim…
Öncelikle açık yüreklilikle şunu söylemekte fayda var, sohbetimiz esnasında ben şahsen Tufan hocamın memleketin sorunlarına samimiyetle cevap bulmaya çalıştığı ve yaşanan sıkıntıları gerçekten dert edindiği izlenimini edindim bunu net olarak söylemekte fayda var…
İkinci nokta da onun ekonomik konulardaki analizlerinin derinliği ve gerçekleştirdiğimiz sohbetin entelektüel düzeyini akademik bir ortamda bile yaşamadım, bu açıdan çok keyifliydi… şaşırayım mı yoksa üzüleyim mi bilemedim… Keşke bana sorduğu sorulara verebileceğim net cevaplarım olsaydı…
Aslında son zamanlarda durum benim açımdan şu: Bir doktor olarak karşınızda bütün değerleri saçma sapan noktalarda olan, nabzı atmayan, hastalığının teşhisinin ve tedavi yönteminin ne olması gerektiğine bir türlü karar veremediğiniz, başı gözü yarılmış, kolu bacağı kırılmış baygın durumda bir hasta var ve size ‘Doktor Bey bu hastaya kan versek düzelir mi?’ diye soruluyor… Cevabı bilmiyorum, tek bildiğim teorik olarak tıp kitaplarında izlenmesi gereken prosedürlerin ne olduğu, yoksa daha önce böyle bir hasta ne gördüm ne de bana ‘al bu hastayı tedavi et’ dendi… Ben kendi bildiklerimi paylaşıyorum, gerisini bilemem...
Dediğim gibi bu yazı biraz dağınık olacak ve aklıma geldiği şekilde yazmazsam düşüncelerimi toparlamam mümkün olmayacak…
“CTP, halkla ilişkiler konusunu gözden
geçirmeli ve bir strateji belirlemelidir”
Şimdi öncelikle CTP’nin önerisi tam olarak nedir onu bir netleştirmekte fayda var.
Bugüne kadar konu gerek bizzat parti mensuplarının bireysel olarak basına vermiş oldukları demeçler veya sosyal medya paylaşımları nedeniyle, gerek basının bu yönde röportajları ön plana çıkarması nedeniyle ‘Euroya geçiş’ olarak da lanse edilmiş olsa ve bu konuda ortada bir karmaşıklık olsa da gelinen noktada net bir şekilde öyle anlaşılıyor ki CTP’nin önerisi sadece ‘bir muhasebe birimi olarak’ Euro kullanılmasıdır.
Muhasebe birimi olarak Euroya geçilmesi noktasında yapılan açıklamalar da kamuoyu tarafından net olarak algılanmamıştır. Bunu da söylemeliyim...
Özellikle son dönemde parti mensupları tarafından çeşitli kanallardan yapılmış olan açıklamaların sadece slogan niteliği taşıması ve ne kastedildiğine bir açıklama getirilmemesi nedeniyle konu sadece ‘gelirlerin Euroya endekslenmesi’ şeklinde anlaşılmış durumda.
Bu bakımdan CTP’nin halkla ilişkiler konusunu gözden geçirmesi ve bir strateji belirlemesi gerekir... Bu konuda her aklına esenin bu konuda basına demeç vermemesi veya sosyal medya paylaşımı yapmaması gerekir... Parti trollerinin ve fanatik unsurların da artık sosyal medyada ortalığı bulandırmaya çalışmaya bir son vermesi gerektiğini düşünüyorum... Öncelikle bunu ciddi bir sıkıntı olarak ortaya koymuş olalım.
Gelelim CTP’nin önerisini değerlendirmeye. Ortadaki bilgi kirliliğini bir kenara koyacak olursak, net olarak şunu anlıyoruz. Kastedilen ‘Euroya geçiş’ veya sadece ‘gelirlerin Euroya endekslenmesi’ değil ‘muhasebe birimi olarak Euroya geçiş’.
Yani benim anladığım ekonomide sadece mal ve hizmetlerin değil, ücretlerin (maaşların) de resmi ve zorunlu olarak döviz cinsinden fiyatlanması anlamına geliyor. Belki daha da net söyleyecek olursak bu reel ekonomideki bütün parasal işlemlerin Euroya endekslenmesi anlamına geliyor.
Bu şu demek: maaşımızı cari döviz kuruna bağlı olarak TL cinsinden alacağız, cebimizde taşıdığımız para TL cinsinden olacak, harcamalarımızı yaparken bütün fiyatlar döviz üzerinden hesaplanacağı için dövize bağlı olarak TL olarak yapacağız ama aslında kafamızda bütün işlemleri Euro üzerinden gerçekleştirmiş olacağız.
Fiiliyatta TL ödeniyor olacağız, alışverişte TL kullanıyor gibi olacağız ama aslında hesabı kitabı döviz üzerinden yapacağız.
Peki şu anda olan da bu değil mi? İddia edilebilir ki zaten memlekette şu anda da olan üç aşağı beş yukarı bu zaten ama:
1- Mal ve hizmetlerin dövize endekslenmiş olması gayrı resmi olarak gerçekleşiyor ki bu da kur beklentileri nedeniyle fiyatların suni bir şekilde şişmesine, hatta bu durumun suiistimal edilerek gereğinden fazla fiyat artışlarına yol açıyor.
2- Maaşlar TL cinsinden ödeniyor ve sürekli olarak fiyatların gerisinde kalıyor, vatandaşın alım gücü eriyor. 6 ayda bir gerçekleşen hayat pahalılığı hesaplamasını 2 aya bile indirseniz yine de vatandaşın alım gücü fiyat artışlarına yetişemiyor.
Sadece mal ve hizmetlerin değil ücretlerin de resmi ve zorunlu olarak döviz cinsinden fiyatlanmasının mantığı aslında vatandaşın alım gücünü fiyat artışları karşısında korumak. Bir başka deyişle 6 ay yerine her ay kurlardaki değişime göre bir maaş artışı gerçekleşmesi öneriliyor.
Bunlar zaman zaman basına da yansıyan açıklamalar, ama dediğim gibi farklı kişiler birbiriyle çelişen açıklamalar yaptığı için konu net olarak anlaşılamadı.
Peki muhasebe birimi olarak Euroya geçilmesi olmayacak bir düşünce mi?
Muhasebe birimi olarak Euroya geçilmesi örneğine daha önce rastlanılmamış bir şey değil:
1- Buna para politikası literatüründe verilen isim ‘reel dolarizasyon’ (real dollarization). Bunun dünyada örnekleri var. Yani olmayacak veya yeni bir fikir değil.
2- Bizzat Euroya geçen AB üyesi ülkeler de zaten belli bir geçiş dönemi çerçevesinde buna benzer bir süreçten geçiyorlar.
Peki bizim dünyadaki örneklerden farkımız ne? Bizim dünyadaki örneklerden farkımız şu:
Bizim kendi paramız yok, halihazırda resmi para olarak başka bir ülkenin parasını kullanıyoruz. Zaten bizim kendi paramız yokken bu kullandığımız parayı kendimiz idare edemiyorken, ikinci bir yabancı parayı resmi bir şekilde ekonomiye dahil etmek nasıl olacak? Bu daha önce rastlanılmış bir durum mu? O da değil. Daha önce de birçok kez yazdığım gibi bizim durumumuzla bire bir örtüşmese de önümüzde Kosova ve Karadağ örnekleri var.
Ama bizim için pek bir anlam ifade etmiyor. Bu ülkeler istikrarlı bir paradan yine istikrarlı bir paraya geçmiştir ve bu süreç orada aslında Alman Markı'nın tedavülden kalkmasının doğal bir sonucu olarak gerçekleşmiştir. Yani, ‘Bunun örnekleri tarihte var, o zaman bizde neden olmasın?’ demek de pek objektif bir değerlendirme olmaz ama olmayacak bir durum da değil.
Tekrar söylemiş olayım, bir cümlelik sloganla olacak bir iş değil. Bu yazıdan da bir bölümü alıp paylaşıp işte bakın oluyormuş demek ki diye alıp paylaşırsanız kolaycılık yapmış ve halkı yanlış yönlendirmiş olursunuz!
En önemli meselelerden biri de Türkiye’nin bu öneriye tepkisinin ne olacağı? Bunu kestirmek güç ama şöyle enteresan bir durum olduğunu göz ardı edemeyiz:
Eylül 2018 tarihli Cumhurbaşkanı Kararı ile Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkındaki Karara şöyle bir madde eklenmişti:
‘Türkiye'de yerleşik kişilerin, Bakanlıkça belirlenen haller dışında, kendi aralarındaki menkul ve gayrimenkul alım satım, taşıt ve finansal kiralama dâhil her türlü menkul ve gayrimenkul kiralama, leasing ile iş, hizmet ve eser sözleşmelerinde sözleşme bedeli ve bu sözleşmelerden kaynaklanan diğer ödeme yükümlülükleri döviz cinsinden veya dövize endeksli olarak kararlaştırılamaz.’
Türkiye kendi ekonomisine ilişkin olarak böyle bir karar almışken parasını kullanan ve kendisine bağımlı olan bir diğer ülkede bununla tezat oluşturabilecek bir uygulamaya nasıl bakar? Bu önemsiz bir detay değil.
Neyse biz, öneriyi incelemeye devam edelim. Peki bir muhasebe birimi olarak Euroya geçişin etkisi pratikte ne olur?
1- Bu plan muhtemelen kısa sürede ülkede TL kullanımının tamamen bir formaliteye dönüşmesine ve durma noktasına gelmesine yol açacaktır. Ülkenin resmi para birimi TL’dir derken aslında kendimizi kandırmış olacağız. Böyle bir şey olması durumunda TL taşınması tamamen bir külfete dönüşür.
2- Halihazırda zaten birçok işyeri ödeme aracı olarak döviz kabul ediyor. Bu daha da yaygınlaştığı zaman vatandaşın cebinde TL taşımasına gerek kalmayacak, muhtemelen herkes maaşını aldığı anda dövize çevirecek ve döviz kullanacaktır. Hatta işvereninden maaşını döviz olarak ödemesini talep edecek, işveren de neticede döviz cinsinden ödeneceği için belki de çalışanının maaşını döviz cinsinden yapmayı tercih edecektir.
3- Mal ve hizmetler resmi olarak dövize endekslenmiş olacağından fiyatlar kur beklentilerinin etkisiyle şişmeyecek ve büyük ölçüde döviz cinsinden sabit kalacak. Böylelikle olası suiistimallerin önüne de geçilmiş olacak.
4- Maaşlar TL cinsinden ödenecek ama dövize endeksli olacağı için her ay sonunda kurlara bağlı olarak yükseleceğinden fiyatlardaki yükselişin gerisinde kalmayacak, vatandaşın alım gücü korunmuş olacak.
Yani adını koyamasak da aslında fiiliyatta Euroya geçmiş olacağız ama resmi olarak TL kullanıyor olacağız. İyi de bunun ne gibi bir avantajı olacak?
Resmi olarak TL kullanıyor olacağımız için başka bir para birimine geçişte karşılaşılacak lojistik sorunları yaşamayacağız ve olası bir siyasi gerginlik gündeme gelmeyecek. Bunun dışındakiler gereksiz bir külfetten başka bir şey değil.
Öyleyse bu fikrin ne gibi önemli bir sakıncası var? benim problemim ne?
Öncelikle bu sıra dışı ve garip uygulama başlangıçta herkeste bir tedirginlik yaratacaktır. muhtemelen TL cinsinden mevduatlar da dövize kayacaktır. Bunun bankacılık sistemi açısından yaratabileceği zafiyetlerin iyi düşünülmesi gerekir. Ayrıca, böyle bir durumda kurlardaki beklenmedik ani dalgalanmaların ekonomiye etkisi kuşkusuz mevcut durumdan çok daha fazla olacaktır. Bu maceraya atılmak mevcut durumumuza bakıldığı zaman göze almaya değecek bir risk mi? Bu tartışmaya açık bir konu. Bir diğer çok önemli nokta ise kamu maliyesi açısından ortaya çıkacak sıkıntıların ne olacağının saptanmasıdır. Bunların uzmanlar ve ekonomistler tarafından enine boyuna değerlendirilmesi gerekir.
Benim görüşüm veya önerim nedir? CTP’nin önerisinin ne olduğu konusunu netleştirdiğimize göre benim kişisel görüşüm bu önerinin teoride gerçekleşmesi imkânsız bir öneri olmadığıdır. Pratikte ise uygulama kararı almadan önce kapsamlı bir değerlendirme yapmamız gerekir. Bu öyle benim yapabileceğim veya ‘işte uzmanlarla görüştük tamamdır’ diye hafife alınacak bir konu değil. Ama oyalanacak vaktimiz de yok.
Şahsen teorik anlamda çelişkiler ve gel-gitler yaşamıyor değilim.
Paranın tanımını hatırlayacak olursak üç temel işlevi şu: Değişim (mübadele) aracı, ölçü (hesap) birimi ve değer saklama (tasarruf) aracı olmak. Şu anda zaten bu işlevin hiçbirini gerçekleştirmeyen TL’nin fonksiyonunu daha da yok edecek bir uygulamanın manası ne? Savunmamız gereken görüş bu işlevi yerine getirecek bir parayı kullanıma sokmak yerine işlevini yitiren bir parayı cebimizde taşımaya devam etmek mi olmalı? Neresinden baksanız çelişkili bir durum…
Netice itibarıyla, keşke bu kadar zamandır sloganlar ve çelişkili açıklamalarla istemeden de olsa yaratılan bilgi kirliliği ile kaybedilen zaman yerine bu artık netleştirmiş olduğumuz önerinin artıları ve eksileri üzerine yoğunlaşılabilseydi.
Olan oldu, bundan sonra ne yapılabileceğine bakmak lazım. Düşünülmesi gereken şey bu çözüm önerisi sorunumuza çare olacak mı? Yoksa bu kez de problemlerimizi TL cinsinden değil döviz cinsinden mi yaşamaya başlayacak, kendimizi çok daha büyük bir çıkmazın içinde mi bulacağız? Konu bu.
Üzerinde düşünülmesi gereken bir diğer nokta ise bizim ekonomik anlamda temel meselemizin alım gücümüzün düşmesi mi olup olmadığıdır. Bizim çok ciddi yapısal sorunlarımız olduğu aşikardır.
Bu sorunları çözmeden böyle bir adım atmak sorunlarımızı daha da içinden çıkılmayacak noktaya getirebilir. Neticede reel ekonomideki bütün fiyatları ve ücretleri zorunlu olarak Euro cinsinden yazdığınız zaman sorunlar çözülecek mi? TL olarak aylık 30 bin TL alan biri bunu 1000 Euro karşılığı olarak alsa gene bir ev sahibi olamayacak olduktan, yurt dışına tatile gidemeyecek olduktan sonra çok bir şey fark edecek mi? Atacağımız taş ürküttüğümüz kurbağaya değecek mi?
Netice itibarıyla yaşadığımız sıkıntıların birbiriyle ilişkili birden fazla boyutu var:
1- Mal ve hizmetlerin fiyatları sadece döviz kurlarındaki yükselişe bağlı olarak artmakla kalmıyor ayrıca bu yöndeki beklentiler de haklı veya haksız olarak gerek ithalatçılar gerekse üreticiler tarafından peşinen fiyatlara yansıtılıyor.
2- Birçok mal ve hizmet döviz cinsinden fiyatlanmış durumda. Ama özellikle döviz cinsinden fiyatlanmış olmayan ürünlerde fiyatların çoğu zaman kurlardaki artıştan daha önce ve daha yüksek düzeyde arttığı görülüyor.
3- Normal koşullarda, vatandaşın alım gücü düşerken talebin de azalması ve bunun fiyatlardaki yükselişi bir miktar frenlemesi beklenirken, Rum kesiminden geçip alış-veriş yapanların, gerekse ülkemize yerleşen yabancıların getirmiş olduğu sıcak para veya öğrenci sıfatıyla bulunup çeşitli yasal veya gayrı yasal şekilde döviz cinsinden kolay para kazanan kesimlerin yaratmış olduğu talep fiyatlardaki artışın hızını kesmek yerine daha da körüklüyor.
4- Yasal veya gayrı yasal şekilde döviz cinsinden kazanılan veya ekonomiye dışarıdan gelen para ekonominin belirli çarklarının daha hızlı dönmesini sağlarken, bu döviz cinsinden kazanılan gelirler vergilendirilemediğinden kamu maliyesine gereken katkıyı sağlamıyor. Dahası, aynı zamanda da talebi yüksek tutarak enflasyon üzerinde yukarı yönlü bir etki yapıyor.
5- İnsanların alım gücü düşüyor, birikimleri ve mal varlıkları giderek eriyor. Yaşanılan sıkıntıların sadece ekonomik boyutuna bakmamak lazım. Gerek sosyal gerek psikolojik, gerekse kültürel anlamda büyük bir yıkımla karşı karşıyayız.
Bu gerçekleri dikkate aldığımız zaman ortada çözülmesi gereken birden fazla acil sorunumuz var.
Muhasebe birimi olarak Euroya geçişin bu sorunların ne kadarına ne ölçüde çözüm getireceğini düşünmek gerekir. İşin acı tarafı şu: Bu sorunlara kafa yormak sadece muhalefetin görevi değildir. Bütün sorumluluğu tek bir siyasi partinin üstlenmesini bekleyemeyiz.
Gönül isterdi ki iktidardaki partiler de ülkenin sorunlarını dert edinsin... Sonuç olarak CTP'nin önerisi olur mu olmaz mı onun kararını verecek olan ne benim ne de bir başkasıdır. Ama şurası sevindirici, en azından bu yönde çaba gösterenler var ve onların ortaya attığı öneriyi tartışabiliyoruz. Bu da önemli.”