Eğer bir gazetenin mürekkep ve kâğıt kokulu mekânında değilseniz, her zaman eksik ve aksak bir gazeteci olmaktan kurtulamazsınız.. Kaldı ki biz, “gazete” adının bile çok da anlam ifade etmediği Lefkoşa krallığının ötesindeki Mağusa’da gazetecilik yapmaya çalışıyoruz!
Kİ mübarek kasabada bir zamanlar şu kadar dakikada şu kadar sayfalık gazete döken dev gibi baskı makinesinin tanığıyız.. Ki bir kilise kalıntısını “Haberler Merkezi” yapmış kısa dalga radyolardan mesela New York’taki müzakereleri anında izleyip, rekorderlere canlı kayıt yapıyorduk..
VE Akşamın kör sabahlarında Lefkoşa’daki ötesi radyo ve gazetelerin haberlerini atlatarak, BM’lerdeki Kıbrıs siyasi sorunuyla ilgili haberlerin yorumlu yayınlarını yaparken keyfimizden geriniyorduk! ..
***
HER NEYSE.. Lafın kısası New York’taki Kıbrıs sorununun da gündeminde olduğu müzakereleri yine de ajans haberleri ile gazetelerden izlemeye çalışıyorum ama pek bir şey anladığımı söyleyemem..
Mesela Sn. Tatar bazı temaslarda bulunuyor olsa da TC siyasi misyonu büyük çaba gösterse de üyesi olmadığımız bu nedenle Güney Rumunun gölgesine düştüğümüz BM’lerin genel Kurul toplantılarındaki haberlerden anladığım oralarda ve değişmeyen kaderde yine yabancı bir misafir gibi kalakaldığımız olmakta!
YANİ artık daha etkin ve yetkin olan Türkiye’nin BM’lerdeki varlığına karşın yine de içini dolduramadığımız siyasi sorun nedeniyle bir boşluk hissediyoruz..
Kİ bugüne kadar da dünyada hiçbir siyasi sorunu çözme başarısı gösterememiş BM’lerin öteden beridir süregelen bu Kıbrıs sevdasını anlayamadan dolayısıyla oradaki Rum misyonunun her zamanki maskaralıklarını izlemekle yetiniyorum… Ki son örneğini kısa süre önce Pile olaylarında yaşarken gördüktü. BM’ler misyonu askeri ile birlikte ne İsa’ya ne Muhammet’e yaranamadan çaresiz binamazlar gibi ortalarda kaldılardı!
PEKİ son BM’ler toplantılarında hiç mi kazancımız olmadı? Her zamanki gibi Türkiye’nin sayesinde daha fazla.. Ki artık en azından Rum misyonunun gölgesinde kalmıyoruz.. Tabi ki bir “çözüm” için yeterli değil ama en azından adanın Kuzey’inde artık etkin ve yetkin bir Türk siyasi otoritesinin olduğunu (büyük olasılıkla diyorum) kabul ediyorlar… Dolayısıyla:
***
BİZ İŞİMİZE BAKALIM: Her ne kadar tam da okullar açılırken otobüs taşımacılığına okkalı zam yapmayı açıkgözlük olarak kabul eden müthiş bir ekonomi becerisine sahip olsak da “eh bu kadarı da olacaktır” diyerek ve “henüz önümüzde kat etmemiz gereken çok uzun bir yol olduğunu” düşünerek teselli bulmak zorundayız, şöyle ki:
***
MESELA adama sorarlar: Siz kimsiniz ki TC ile yahut her hangi bir olağan dünya devleti ile kıyaslanamayacak kadar hem nüfusunuz hem siyasi konumunuz hem de ekonominizle bu kadar yetersizken yine de kendinizi ötesi dünya devletleri ile kıyaslayacak bir eğitim ve öğrenim donanımı oluşturdunuz ki şaka yapar gibi her köşede bir üniversite açıp “müşteri bekleyen” bir “yüksek eğitim öğrenim” olgusu yarattınız? Ve devamla sorarsanız:
HANİ bunların Prof”ları, doçentleri? Bilimsel araştırmaları, uzmanlık alanlarına ilişkin kitapları, konferansları, KKTC dışında saygınlık ve itibarları, literatürlerde referans haline gelmiş adları?
Her ne kadar bir ikisi varsa da hani şöyle binlerce öğrenciyi çatısı altında toplayabilecek albenili “üniversite binaları?” Ki içlerinde “yok’un” olmadığınca!
Kİ HEMEN hepsi de dünyanın her yanından gelen öğrencilerine, yüksek öğrenimde gerekli olan bilindik olanca öğretilere kadar tarihten matematikten fene, ekonomiden mühendisliklere kısaca türlü çeşitlisiyle dersler verilmekte.. Kısaca KKTC’yi yüceltecek katkıda bulunacak bir olay…
NE var ki KKTC dedikleri ise onca üniversitelerine karşın hâlâ bir muhtacı dide! Çatıları altındaki öğrencilerine mesela iktisat dersleri verirlerken KKTC neyin nasıl misali olabilir doğrusu çok merak ediyorum!
KISACA söylemi ile anlamı hâlâ geçerli olan Kıbrıslıca vurgulaması ile tekrarlayım: “Siyasi yönden tanınmamış, dünya devleti olamamış, TC’nin parasal yardımları ile anca ayakta durabilen KKTC’nin eğer “üniversiteleri” işlevsellikleri ile gerçekse, o üniversitelerin diplomaları mezunlarının dış ülkelerde aşa işe makama ulaşmalarında geçerli ve değerli belgeler olarak kabul görüyorsa şu halde bu işte bir yanlış vardır. Nedir o:
DIŞ ülkelerde üniversiteleri kabul gören, diplomaları geçerli olan bir ülkenin siyasi tanınmışlığı neden olmaz? Beni tanımayan ülkelerin öğrencileri verdiğim diplomalarla dış ülkelerde bile aşa işe kavuşurlarken ben diploma dağıtan üniversitelerime karşın neden sittin senedir bu ülkede “tanınmamış devlet” çaresizliğinde kıvranıyorum!.
BİTMEDİ: Bu siyasi tanınmamışlığa karşın artık Rusya gibi ülkelerden gelenler KKTC topraklarında koloni haline gelirken üstüne üstlük topraklarını satın alma hakkına da sahip olabilmektedirler!
AMA elli yıldır ayni toprakların sahibi olan ben “bağımsız bağlantısız toplum oluşumu hâlâ TC dışındaki bir ülkeye kabul ettirmedim ki “devlet muamelesi göreyim!
Şaşmaz mısınız? Ben ne zaman düşünsem bunları “eşekten düşmüşe dönerim!”